Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Aralık '13

 
Kategori
Güncel
 

Mandela; kaderinin ve ruhunun efendisi!

Mandela; kaderinin ve ruhunun efendisi!
 

Türkiye'de insan hakları ihlalleri olduğu için Atatürk Barış Ödülünü reddetmişti.


20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca yürüttüğü mücadeleyle dünya çapında tanınmaya başlayan en karizmatik lider olan Nelson Mandela’yı kaybettik. Ülkesinde, saygı duyulan yaşlılara verilen “Madiba” ismiyle tanınan Mandela, hayatını Apartheid rejiminin uyguladığı ayrımcılığa karşı mücadeleye adamıştı.Mücadelesi boyunca gösterdiği istikrar, halkına verdiği güven ve mücadele azmi, karizmatik liderliğinin de temel özelliklerini oluşturmuştu.

1937'de, Healdtown’da Fort Beaufort College’ta okurken, siyasi olaylara karıştığı iddiasıyla okuldan uzaklaştırıldı. Daha sonra hukuk eğitimini 1942'de Witwaterstrand Üniversitesi’nde tamamlayıp avukatlığa başladı. Ülkenin ilk siyah avukatı olarak, 1944’te ırk ayrımına karşı kurulan Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) katıldı. Kongre’nin Gençlik Örgütünün kurucuları arasında yer aldı. Örgüte 1948’de genel sekreter, 1950’de başkan oldu. Bu yıllardan başlayarak, rejimin ırk ayrımcı politikalarına karşı mücadelenin başını çekti.

TEPEDEN TIRNAĞA MÜCADELE!

Hükümet, 1960’da ırk ayrımcılığına karşı yürüttüğü mücadelesi yasadışı olduğu gerekçesiyle ANC’yi  kapatmış; direnenleri de silah kullanılarak şiddetle bastırmak istemişti. Apartheid rejiminin bu çok yönlü kıskacı üzerine Mandela, 1961’de ANC’nin siyasi liderliğine bağlı Ulusun Mızrağı adlı yer altında faaliyet yürüten bir örgüt kurdu. 1962’de yasadışı grevi örgütlemek ve yurt dışına pasaportsuz çıkma suçlarından tutuklandı ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

O hapisteyken, tarihe Rivonia Davası olarak geçen suçlamayla karşı karşıya kaldı. 1963’de başlayan yargılama sırasında, zor kullanarak hükümeti devirme girişimlerinde bulunmakla suçlanan Mandela, 1964'te ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Bu dava sırasında yaptığı savunma ile daha sonraki siyasi görüşlerinin de temelini atmış oldu.

 “Ben, tüm insanların uyum içinde yaşadığı, eşit fırsat ve haklara sahip olduğu demokratik ve özgür bir toplum idealini savunuyorum. Bu benim, uğruna yaşayacağım ve başarıya ulaşacağını umduğum bir ideal ve gerekirse bu ideal için ölmeye de hazırım.”[1]

Mahkeme, Mandela’yı ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. O güne kadar yalnızca Güney Afrika’da ırkçılığa karşı mücadele yürüten bir liderken, yargılanma sırasında takındığı tutum ve hapishanede gösterdiği direniş nedeniyle bütün dünyanın tanıdığı karizmatik bir lidere dönüştü. Tam 27 yıl boyunca hapis kaldı.

Hapisteyken de mücadelenin başarısı için çalışmalarını sürdürdü. O günleri anlatırken, “hapishane şevkimizi kırmaktan çok zafer kazanılana kadar bu mücadeleyi sürdürmede bizi daha kararlı hale getirdi” dediğini biliyoruz.

Hapishanedeki hayatı, dışarısıyla tüm ilişkilerin kesildiği tam bir tecride dönüşmüştü. Saat bulundurması bile yasaklanan Mandela, kararlılığını göstermek için başlangıçta kendisine bir duvar takvimi çizmişti. Sonraları dışarıdan bir takvim getirtmesine izin verildi ve hapiste kaldığı süre boyunca üzerine notlar alarak takvim kullanması alışkanlık haline geldi. Tecrit o kadar yoğundu ki örneğin 1976’da gerçekleşen Sweto İsyanlarını, Mandela ve arkadaşları yıllar sonra duyabilmişlerdi. Roben Adası’ndaki ilk yıllarında da radyo dinlemeleri ve gazete okumaları yasaklanmıştı. Mandela; mücadelesinin haklılığını anlatırken bir liderde bulunması gereken inancını ve azmini şu cümlelerle dile getirmişti:

Bizi mahkum edenlerden daha geniş bir insanlık kavramının parçası olduğumuzu bilmek, bize güç ve kararlılık veriyordu.”

HAPİSHANEYİ DE OKULA ÇEVİRMİŞTİ!

Hapse mahkum edildiği 13 Haziran 1964’den 31 Mart 1982’ye kadar Roben Adası Hapishanesi’nde, bu tarihten 12 Ağustos 1988’e kadar Pollsmoor Hapishanesi’nde ve 11 Şubat 1990’da serbest kalana kadar da Victor Verster Hapishanesi’nde kalmış; hapishane hayatı boyunca sürekli mücadeleye kafa yormuştu. Zaten O’nun bu kararlı ve inançlı duruşu nedeniyle başlangıçta kendisine konulan tecrit, mücadelesinin bütün dünyada kabul edilmesiyle birlikte giderek azalmıştı. O günleri anlatırken kullandığı, “düşüncelere dalacak fazla vaktim olmadı. Okumayı ve mektup yazmayı severdim ve bu beynimi tamamen meşgul ederdi” ifadeleri de sabrına, azmine ve kendisine olan güvenine işaret ediyor.

Hapishanede mektuplaşmak pek o kadar da kolay değildi. Mektuplara, çok ağır ve sert bir sansür uygulanırdı. Hele hele hapishane koşullarının kötülüğü yahut ülkedeki siyasal gidişata dair en küçük bir ima bile mektubun gönderilmesini engellemek için yeterli nedendi. Dolayısıyla Güney Afrika cezaevlerinde yatan herhangi bir mahkum hapishane dışındaki birisine hassas bir konuda bir şeyler yazmak istiyorsa o mektubun dışarı kaçırılması gerekiyordu.

Mandela, liderliğini hapishanede de göstermişti. Radyonun ve gazetenin yasak olduğu, dışarıyla tüm irtibatların kesildiği bir hapishanede, çok geçmeden düşüncelerini anlattığı mektupları dışarı çıkartacak mekanizmayı kurmuştu. Arkadaşı Ahmed Kathrada ile birlikte yazdıkları ve Ocak 1977 tarihini taşıyan bir mektup yıllar sonra gün yüzüne çıkmıştı. Çok küçük bir şekilde el yazısıyla yazılan o uzun mektubunda Mandela, Durban'daki avukatlarından yetkilerini kötüye kullanan hapishane yetkililerine karşı işlem yapılmasını istemişti.

Daha sonraki yıllarda tuttuğu günlüklerde bu konuyu çağrıştıran ifadeler de kullanan Mandela, her hapishane gardiyanının veya ayrımcı rejim memurun mutlaka kötü olmadığını büyük bir çabayla vurgulamaktadır. Bu görüş, hayatla başa çıkabilmek için insanların iyi yanlarını görmek gerektiği yolundaki düşüncesiyle örtüştüğü gibi, başarmak amacıyla yola çıkmış herkes için de yol göstericidir.

Güney Afrika Apertheid rejiminin son beyaz başkan olanı Frederik Willem de Klerk, göreve geldikten kısa bir süre sonra 1989 sonlarında Apartheid rejimine son verdi, ANC ve diğer özgürlük hareketleri üzerindeki yasağı kaldırdı. Bu gelişmeler doğrultusunda, Mandela, 11 Şubat 1990’da hapisten çıktı, bir yıl sonra da ANC'nin başkanlığına seçildi.

BİRLİKTE MÜCADELE, ORTAK KURTULUŞ!

Mücadele azmini anlatırken ortak çalışmaya özellikle vurgu yapan Nelson Mandela, hapisteyken bütün sansür ve baskıya rağmen dışarıyla iyi bir diyalog kanalı kurabildiğini belirtiyor. Bu kanal aracılığıyla kendilerinin serbest bırakılması için yürütülen kampanyalardan haberdar olmasının da, O’nun mücadele azmini artırdığını söylüyor.

Afrika Ulusal Kongresi'ndeki arkadaşlarının ve özellikle de hapishanede birlikte olduğu kişilerin bu sürecin bir parçası olduğunu yazıyor.

Çektiği onca sıkıntıya rağmen fırsat buldukça onları ve kendisiyle birlikte hapishanede acı çekmiş olan başka siyasi görüşlerden kişileri de övmesi, karizmatik kişiliğini ortaya koyuyor.

Karşılaştığı onca engele rağmen, mücadelenin başarısına olan inancı nedeniyledir ki çocuklarının acı ve sefalet içinde yaşamasına, karısının da kendisi gibi tutuklanıp 17 ay hapis yatmasına dayanabiliyor. Çektiği acılara rağmen, mücadele azminden bir şey kaybetmeyen Mandela’nın, rejim görevlilerinin de gizli hayranlığını kazandığı anlaşılıyor. Hapishane aramalarının birinde kızlarına yazdığı mektupları biriktirdiği deftere el konulunca çok üzülüyor; ancak o defter, yıllar sonra o aramalarda görev yapan bir rejim görevlisi tarafından, eksiksiz olarak kendisine teslim ediliyor.

Mandela’nın rejim görevlileri dahil herkesin saygı duyduğu bir kişi haline gelmesinin çarpıcı örneklerinden biri de Roben Hapishanesi’nde ilk karşılaştıkları muameleye verdiği tepkidir. Mahkumlara sığır muamelesi yapılan hapishanede aşırı şiddete karşı derin haysiyet duygusu ve demir gibi iradesiyle direnen Mandela, gaddarlığa, zorbalığa, taciz ve suiistimallere karşı koymuş; böylece tek bir kişinin bile kötü şartları nasıl değiştirdiğini göstererek, lider olmanın da hakkını vermişti.

Gençleri önemsediğini belirten Mandela, onlardan geleceğin liderleri olarak bahsediyor. İyi bir liderin yüksek düzeyde eğitim almasına ve kendini hayatın diğer alanlarını hesaba katarak eğitmesine vurgu yapan Mandela, kendi hayatını anlatırken liderliğine ilişkin ipuçlarını çocukluk yıllarına kadar uzatıyor. Mandela’nın “birlikte gruplar halinde çalıştığımız ve oyun oynadığımız bozkırdaki deneyimlerim bana birlikte çalışma fikrini genç yaşta verdi” şeklindeki sözleri de bunu gösteriyor. [2]

ATATÜRK ÖDÜLÜNÜ REDDETMİŞTİ!

Mandela’nın Türkiye ile de bir macerasından söz etmek gerekiyor. 1992’de Atatürk Barış Ödülü, Mandela’ya verilmek istendi; ancak Mandela ödülü reddetti. Ödülün daha önce darbeci general Kenan Evren’e, NATO’nun eski Genel Sekreteri Joseph Luns’a verildiğini de değerlendiren Mandela, başkanı olduğu ANC’nin sözcüsü Gill Marcus aracılığıyla şu açıklamayı yaptı:

"Nelson Mandela bütün hayatını demokrasi, insan hakları ve baskılarla mücadeleye harcamıştır. ANC, Mandela'nın kendisine verilen ödülü kabul etmediğini ve Türkiye'yi ziyaret planlarının olmadığını açıklamak istemektedir. ANC'nin tavrının modern Türkiye'nin kurucusu, reformcu Kemal Atatürk'le ilgili herhangi bir olumsuzlukla ilgisi yoktur.”

Bu arada Nelson Mandela’nın 27 yıllık hapishane hayatı boyunca kendisini en fazla etkileyen şiirin de William Ernest Henley’e ait bir şiir olduğun öğreniyoruz.

İşte o şiir

 YENİLMEZ

Beni saran gecenin içinden mezar kadar kara, baştan başa.

Şükrederim hangi Tanrılar verdiyse bana fethedilmez ruhumu.
Ne ürktüm, ne bağırdım şartların pençesine düştüğüm anda bile.
Kaderin sopasıyla kanadı da başım, yine de boyun eğmedim.
Öfke ve gözyaşı dolu bu yerin ötesinde beklemiyor başka hiçbir şey. Gölgelerin dehşetinden yine de korkmaz bir halde buluyor ve bulacak beni yılların yılgınlığı ve tehtidi.
Kapı ne kadar dar olsa da,
Cezalarım ne kadar ağır olsa da,
KADERİMİN EFENDİSİ DE BENİM RUHUMUN KAPTANI DA !



[1]Mandela, Nelson; Özgür Bir Güney Afrika Pretoria ve Rivonia Davaları Savunusu, Belge Yayınları, Ülkeler ve Bölgeler Deneyimler Dizisi, İstanbul, 1986.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..