Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '11

 
Kategori
Deneme
 

Masallara inanır mısın?

Masallara inanır mısın?
 

Ben inanırım...


Biz, ikimiz, kaybetmekten yorulmuş, yorulmaktan birbirine sarılmış iki dost... Sahile indik yine kırılmış kalbimizin gözlerimize yansımış yaşlarıyla. Sustuk bir süre. İçimizde çığlıkları bastırmaya yeter miydi dudaklarımızın kımıltısızlığı bilmem ama suskunluğumuzu fırsat bilmiş cevaplanmamış soruların beynimizi kemirdiği kesindi..

"Keşke hiç üzülmesem." dedim aniden. "Keşke hüzün hiç çalmasa kapımı. Çalsa bile ben açmasam."

"Keşke... Geçecek merak etme, herşey geçecek hem de."
dedi sanki kendisi bu cümlelere inanıyormuş gibi.. 
Ben onun gibi rol yapamadım, hiç becerememiştim ki zaten..
 
"Gözlerimi kapatsam, açtığımda geçmiş olsa? Ya da sonsuza dek kapatsam, bir prens gelse, öpse beni, uyansam, sonsuza dek mutlu yaşasak mesela?"
 
O da istiyordu hayaller gerçekleşsin, biliyordum. Ama kendini umutlandırmak istemiyordu. Yüzüme baktı, daha ağzını açmadan anladım aklından hangi sorunun geçtiğini..
"Evet ben inanırım masallara. Hep inanacağım. Keşke o'da inansaydı..."
 
Önüne döndü, yine incelemeye koyulduk dalgaları.. 
Küsmüş müydü acaba hayallerine? Sormadım, evet cevabını vermesinden korktum. Küsmüştü hayata. Bugünlüğüne küsmüştük küçük bir çocuk gibi, bugünlük affetsindi hayaller bizi. 
 
"Hiç bir zaman masallar gerçek olmaz. Prens hiç bir zaman bizi bulmaz. O dört dörtlük hayatı bir cadı mahfetmez. İnanma masallara Elif. Yalan"
Bana değil kendine diyordu belki de. Farkında değildi yeterince üzgün olduğumun. Haberi yoktu elimdeki küçücük, kırılgan, masum umudun varlığından.
Benim yanlışım da buydu belki de. Hep bir umut olacaktı içimde.. 
 
"Ama... ama..."
dedim, durdum neden sonra. Ne desem de ikna etsem onu? Sanki konuşan yanımda olan kanlı, canlı, ruh dostum değil, içimde beni mahfeden o acımasız görünmez sesti.. Biliyordum ki onu ikna etmek demek, kalbimi bir gün toparlanabileceğine inandırmak gibi birşeydi. Ben/biz acı çeksekte, bir yerlerde bazı insanların mutlu olduğunu ve o imkansız görünen masalların yaşandığına inandırmaktı yüreğimi...
 
"Hayat zaten çok zor, imkansızlıklar çok fazla. Masallara da inanamazsam nasıl yaşarım?"
dedim.. başka birşey bulamamıştım işte, bu kadardı söyleyebileceklerim..
 
"Gerçeğe inan. Masallar aldatır insanları."
dedi bana, sanki bir zamanlar inanmışta aldatılmış gibi... 
Bana konuşmuyordu, artık iç seslerimizle konuşuyorduk sadece, o benim, ben de onun iç sesi olmuştuk..
Yoksa hep teselli ederdi beni. Hep "geçecek" derdi. Ama artık bıraktı, ikimizi birden inandırmaya çalışmak bana düşmüştü.. 
 
"Gerçekte aldatıyor. Mutlu olacaksın gibi yapıyor ama öldüresiye acı çektiriyor sana. Ha masal, ha gerçek ne fark etti?"
Doğruydu söylediklerim, yürekten inanıyordum cümlelerime. 
Belki yaşadığım "gerçekler"e ihanet etmiş gibi olmuştum bu sözlerimle, belki yanlış taraftan çabalamıştım ama değerdi. 
 
Sustu...
Ya da konuştu ama dinlemedim onu. Benim için son cümleler yeterliydi. Yüreğimi ikna edebilmiştim ya, gerisi önemli değildi...
 
Biz, kırılgan, kimi zaman hayalperest, kimi zaman gerçekçi iki dost...
Biz, uzak kalamayan, birbirine dayanacak bir omuz olmaya çalışan iki dost, sahilde kumlara çöküvermiştik o gün.
Yarın, öbür gün, sonraki hafta, yıllar sonra ne olacağından habersiz, bugün biraz küskün, bugün biraz kırgın ve umarsız halimizle dalgaları izliyorduk sadece.
 
Toplam blog
: 30
: 503
Kayıt tarihi
: 27.02.11
 
 

Hayatı film gibi yaşayan, başından dert eksik olmayan, durup dururken ağlayabilen ama herşeye rağ..