Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '20

 
Kategori
Mizah
 

Mavi Mavi

80lerin sonu yada 90ların hemen başıydı. Ben daha 4-5 yaşlarındayım. Kardeşim Volkan henüz doğmamış, Fenerbahçe'nin 103 gollü şampiyonluk sevinci henüz bitmemişti. Her yer bonus reklamlarından çıkmışçasına kabarık perma saçlı, erkekler kadar geniş omuzlu, vatkalı gömlekler diyen ablalarla dolu idi. 4-5 yıl geçmesine rağmen İbrahim Tatlıses'in Mavi Mavi şarkısı hala her yerlerde çalıyordu. Ve ben uçsuz bucaksız maviliklerle henüz tanışmamıştım.

Süleyman amcam soruyordu yüzme biliyor muydum, tabi ki biliyordum! Tut bak kollarımdan göstereyim. Koltukaltlarımdan tuttuğunda sanki denizin içindeymişim gibi kollarımla kulaç atıyor ayaklarımı çırpıyordum. Yüzmek dediğin de buydu zaten daha ne olsun.

O yaz babam bi gün dedi ki pazar günü denize gideceğiz. Keşanlıların en büyük eğlencelerinden biridir hafta sonu günü birlik deniz gezileri. Bi çok kişi gibi bizim de yazlığımız olmadığından biz de ancak pazarları gidebiliyorduk. O hafta sonu olacak gezi de benim denize ilk gidişim olacaktı.

Gittiğimde elaleme rezil olmamak için halının üzerinde epey bi pratik yaptım yüzmek için. Kulaç nasıl atılır, ayaklar nasıl çırpılır. Dalma işini de yatakta deniyordum halı biraz sert olacağından.  Böyle sıkı bir antreman programından sonra aileme yüzmeyi kendi kendime öğrendiğime dair müjdeyi verdim. Doğal olarak sevinçle karşıladılar. Bu kadar sevimli olan çocuklarının aynı zamanda bu kadar yetenekli olmasıyla gurur duyuyorlardı. Herkese nasip olmuyordu benim gibi bi çocuk sonuçta.

Pazar günü gelip çattığında Ergüner ablam ve Ethem dayımlarla beraber yola koyulduk. Yolda onlara da yüzmeyi nasıl öğrendiğimi, ne kadar iyi bildiğimi ballandıra ballandıra anlattım. Onlar da pek sevindiler.

Kısa süren yolculuğumuzun ardından Yayla sahiline ulaştık. Sonraları sahiplenip benimsediğimiz hatta başkaları altına oturduğunda ama orası bizim yerimizdi birader deyip kafa tutuğumuz meşhur ağacımızın altına kilim havlu vs neyimiz varsa serdik. Hava bulutsuz, kum sıcak, etraf da makul bir kalabalıkta idi. Dedim anne yüzücü kıyafetlerimi giydir. Dedi ki zaten giydin. Külot niyetine giydiğim renkli desenli çamaşır meğer mayommuş. Bozuntuya vermeden çok cool bi şekilde hazırlandım.

Etrafa göz attığımda ne kadar güzel yüzdüğümü görüp hayran olacak yeterli sayıda insan olduğunu gördüm. Ki zaten ilk günden çok büyük bi kalabalığı şaşkınlık içerisinde bırakmak istemiyordum. Ünüm yavaş yavaş ama emin adımlarla yayılmalıydı.

Sonra hoplaya zıplaya denize doğru ilerlemeye başladım. Bi yandan kendi kendime tekrarlıyorum, ben yüzme biliyorum, ben yüzme biliyorum. Git gide hızlandım, etraftaki insanlar bana bakıyordu, hızlandım, biraz ilerdeki ailenin benle akran kızları da bana bakıyordu daha da hızlandım. Derken denize vardım, vardığımda ilk dalgalar ayaklarıma değdi. Tam hissedemediğimden dedim ellerimi de sokayım yanılıyor muyum? Yanılmıyordum, deniz biraz soğuktu. Deniz epey soğuktu. DENİZ BUZ GİBİYDİ. Aneeeaaa diyerek, ayaklarım kıçıma vurarak, götüm götüm geri koştum.

Dedim anne deniz çok soğukmuş, neden söylemediniz...

Arabanın radyosunda İbrahim Tatlıses çalıyordu. ‘’Mavi mavi masmavi, gözleri boncuk maaviiii, bi gördüm aşık oldum….’’

 
Toplam blog
: 15
: 514
Kayıt tarihi
: 07.06.10
 
 

1985 Edirne Doğumluyum. Elektrik Mühendisiyim. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde projelerde çalışıyo..