Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '08

 
Kategori
Spor
 

Mavi yelek lacivert düğme

Mavi yelek lacivert düğme
 

Odamdaki televizyonumun daimi konuklarındandır Chelsea… Maçlarını izlerken büyük keyif alırım. Rakiplerinin yerine hep Fenerbahçe’mizi koyar, galibiyetimizin resmini çizerdim. Birileri sanki program yüklemiş mavililere. Paslaşmaları karşısında, kendi takımımın nasıl bir futbol sergileyeceği merak konumdu.

Bu merakıma Nyon’daki çeyrek final kura çekimi kusursuz bir diksiyonla tercüme oldu ve rakip mavi gözlü İngiliz Chelsea olarak açıklandığında, içimdeki merak daha büyük beden giyinmeye başladı.

İlk maçın kutsal çimlerimizde oynanacak olması kimilerine göre felaketin habercisiydi. Oysa ben ve benim gibi düşünen çoğunluk, bunun felaket değil, tam tersine körpecikte olsa bir avantaj olduğunu savunduk hep. Takımımızın büyük maçlardaki büyük futbolu bu tezimizi ortaya koymamızı sağlıyor.

Maçtan iki gün önce geldiklerinde İstanbul’a mavililer, tanımadıkları sarı-kırmızılı formalılar tarafından karşılanıyorlar hava limanında, galibiyet temennileriyle suladıkları çiçeklerle… Şaşkın gözlerle bakıp, sarı-kırmızı formalıların kim olduklarını soruyorlar birbirlerine. Boşuna dememiş atalarımız “Gözden uzak olan, gönülden de ırak olur” diye. Anlaşılan bu formalıların takımına alınan 1-0 ve 5-0’lık galibiyetler unutulmuş olsa gerek. Tabi aradan geçen yılların 12 yaşındaki bir çocuğun yaşına eşit olması unutulmalarındaki tek etken.

Biletleri çıktığı gün tükenen maça, biz tribündekiler formda başlıyoruz. Ellerimizde ki sarı-lacivert kartonlar, iç organlarını kağıtlara adayan, milatlarını doldurmuş yaşlı ağaçlardan bize yadigar.

Rakibin pas trafiği tam beklediğim gibi. Sağlı, sollu ataklarla yarı sahamıza hapis oluyoruz. Misafirperverliğimiz hakkında bu sefer Deivid referans veriyor rakibe ve meşin yuvarlağı ağlarımıza yolluyor.

Bu golden sonra lacivert geceyi yakasından tutup sarsıyorum. Edu ellerini iki yana açıp; “Vallahi bu sefer ben atmadım” dercesine bakıyor etrafına.

“Hayatta risk almadan kazanamazsın” felsefesini cebinde taşıyan Zico, devre arasında; “Onlar Chelsea ise sizde Fenerbahçe’siniz” aşısını enjekte ediyor oyuncularımıza. Yaptığı yerinde değişikliklerle takım kendi küllerinden doğuyor ve gol kokusu kaplıyor geceyi.

İsmiyle soyadı ikiz olan Kazım, 12 numaranın konçertosunu başlatıyor attığı beraberlik golüyle. İkramda bulunduğu kalenin köşesine çivi çakıyor Deivid 35 metreden meşin yuvarlakla. “Bir takımın çaresizken, içinde beslediği umuduyla, azmiyle neler yapabileceğinin fotoğrafını asın” diyor o çakılan çiviye.

Volkan 1, 91’lik boyuyla meydan okuyor rakibe. Etten duvarın kalıbını çıkarıyor devasa bedenine. Mavililerin her topunu toplayıp, rozet olarak takıyor göğsüne.

Bir koyup iki kazanarak tamamlıyoruz geceyi. Bu yıl hiç yenilgi almayan rakibe ilk yenilgisiyle tanıştırıyoruz. Temennimiz yenilgiyle bu tanışıklıklarının dostluğa dönüşmesi yönünde.

Sekiz maçta yedikleri iki golü, bir maçta yemiş olmanın üzüntüsüyle dönüyorlar Londra’ya, kendilerini karşılamaya gelenlerden yoksun bir şekilde.

Sarı-kırmızı formalılara misafirperverlik dersi verecek değilim. Ama, madem ki karşıladınız, nezaket gösterip uğurlasaydınız ya…

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..