Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Mazeretim var... Asabiyim ben

Mazeretim var... Asabiyim ben
 

Son birkaç gündür MFÖ'nün melodisi ağzımda pelesenk. "Mazeritiiim vaaarr.. Asabiyim ben."

Boncuk Ali aldı başını gidiyor, beni bir solladı ki akıllara zarar… Sevgilim var sanıp şiirler yazıyordum kendimce, meğer yokmuş… 47 yaşında 20’lik diş çıkarmanın dayanılmaz mutluluğunu(!) yaşarken, ağrım doğum sancısından beter... Kaynanam kış nedeniyle “Nasılsa sizde yanıyor, boşuna bende de yanmasın” diyerek, fatura bahanesiyle çalışma odamı işgal etti, Mayıs’a kadar… Eşim ile arada bir karşılaşıyoruz, bazen de telefonlaşıp hal hatır sorarak geçiştiriyoruz birbirimizi. Veee bloger arkadaşlarımın Aşk-Evlilik konulu yazılarını okudukça “ ben denyo muyum acaba?” diye merak ediyorum.

Evlilik üzerine kurulan o harika tümceleri kuran dostlarımı gıpta ile okuyorum. Bazen de “ Hadi canım sende, amma abartmışsın” diyorum mırıldanarak. Örneğin Başak bugünkü blogunda öyle bir ballandırmış ki insanın hemen aşık olası geliyor..

Amaaa bir de diğer penceresi var ki sanırım hep boş geçilen bölüm bu.

Evliliği kadın kısmı çok ciddiye alıyor. Haklı da…Hele hele düğün ve gelinlik olayı onlar için hayat memat meselesi adeta..Sanki düğün ve Gelinlik bir kadının yaradılış gerekçesi. Niye? Çünkü üç yaşından itibaren, poposun da kocaman çift bantlı, sızdırmasız bez olsa da annesi, teyze ya da dayı’nın düğününde mutlaka gelin yapar minik kızı. Bir kaç sene içinde de gelinlikler giyilir ta ki 12–13 yaşına gelene dek. Kendi giymese de giyenleri görerek ve evde ki kadınların “Ayyy… Ne’de güzel gelin oldu benim kuzucuğuuuummm” deyişlerini duyarak büyürler. Bu işi çok matah bişey sanmaları o yüzdendir. 15’inden sonra her gelin kızın rüyası olan gelinlikler en müstesna zamanlarını alır gider genç kızların, erkek çocukları öyle mi peki? Onların derdi çelik çomak oynamak, tasolar ile yarış yapmak, bilgisayarda oyunlar oynarken kaç adam öldüreceğinin hayali ile geçer zamanları. Genç kızlar ilk flörtlerinden itibaren iş biraz süreklilik kazandığında sohbetlerinin başında “ Ayy Ardacığııım, geçen gün bizim Nilay ablanın düğününe gittik yaaa.. Ay ay ay görmeliydin, tam bir masal kızıydı. Peri gibiydi vallayii.. O gelinlikte bir güzel yakışmıştı ki ona.. Aslında biliyomusun Nilay abla güzel bir kız değildir ama, sanki o gelinlik onu dünyanın en güzeli yapmıştı, görmeliydin şekerimler başladığında Arda’lar yangın öncesi kundaklanma harekatının içinde olduğunu fark edemezler bile. Çünkü onların aklında “ Ne yapsam da şunu bi öpsem” derdi vardır.

Gelinlik giyme dönemi geldiğinde – ki bu konuda 7 bölgemiz de 7 ayrı yaş gurubu vardır – genç kızlarımızın kayınvalide/ gelin çatışmaları başlar. Bu durumdan en muzdarip tarafsa her zaman ki gibi damat adayıdır. Anne evde ayrı dırdırlanır, sevdiği dışarıda ayrı mızmızlanır. “ Ayy Ardacığım, annen diyo ki” ile başlayıp “ ben hayatta buna katlanamam canikom hadi sen bunu halledersin dimi şekeriiimm” Evde ise ayrı bir terane “ Bak oğlum, kendine karı olarak seçtiğin o müptezel var ya, daha şimdiden car car konuşmaya başladı. Vallayi senin gül hatırın için susuyorum. Söyle ona bana karşılık vermesin bi gün asabımı tutamayıp caaaarrttt diye ikiye ayırırım onun ağzını”

Arada kalan Damat adayı, bir an önce annesinin asabiyetinden kurtulmak için sabırla “ Tamam anne, söylerim bi daha sana karşı gelmez. Hem neymiş o yani. Sen ne dersen onun iyiliği için söylüyosun, bunu anlayamıyo mu dangalak. Merak etme. Bi daha olmaz annem benim.. Canım annem” diyerek durumu idare etmeyi seçer.

Benzer durumlar, mobilya seçilirken, beyaz eşya alınırken, mutfak gereçleri bakılırken yaşanır ve hemcinsler ayrı dilden ama aynı telden ağustos böcekliği’ni sürdürürler.”cırcır da cır cır”

Ardından evin yerleştirilmesinde devam eder sıkıntılar. Gelin adayı “ Şu kanepeyi şöyle çekelim” dediğinde kaynana “ Yok yok onun yeri iyi böyle elleme” der. Sanki kendi kullanacakmış gibi o evi. Yemek masasının nereye konacağından, karyola başı’nın yönüne kadar her şeyde çatışan görüşlerin ardından “Dırdır da dır dır, mız mız da mız mız” Allahlım şu düğün bir gelse de kurtulsam der damat ama bilmez ki bu bitmeyecektir düğünden sonra da.

Düğün mü, nikâh mı? Düğün arabasının süsü, nikâh şekerinin çeşidi, davetiye seçimine kadar ne kadar sıkıntılar ile karşılaşılır bir düşünsenize. Ve ardından Sevgili Nazan’ın “ ego tatmini “ diye nitelediği ilk bebeğin geliş hazırlıkları,hangi doktora gidileceğinden, bebeğin cinsiyeti üzerine tartışmalara ve birinin pembe giysilere yönelirken diğerinin ille de mavi renk için savaş vermesi..

Offff.. Biter mi Tanrı aşkına, biter mi bunlar. Bitmez elbette… Bitmez de bitti sanılır. Böyle başlar büyük çoğunlukta evlilikler ve kimisi çeşitli gerekçeler ile devam ederken evliliklerin, çok azıdır mutlu mesut sürenleri. Eminim siz bu azınlıktansınız.. Ne mutlu kıymetini bilin evliliğinizin ve aşkın.. Ama dikkat edin. Bir gün TV karşısında Çakır gözlü bir oyuncunun gözlerini gördüğünde eşiniz “ Off ya şu gözlere bakar mısın okyanus gibi, insanın boğulası gelir bu okyanusta!” dediğinde sakın ola ki Anzer balını sormayın emi!

Son birkaç gündür MFÖ’ nün melodisi ağzımda pelesenk. “ Mazeritiiim vaaarr.. Asabiyim ben.” .

Fotoğraf: gelinlik-abiye.web.tr

 
Toplam blog
: 126
: 1276
Kayıt tarihi
: 10.09.06
 
 

48 yıldır yaşıyorum.Gazeteciyim, müzisyenim, babayım... Önce insan ve iyi bir yurttaş olabilme çab..