Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '11

 
Kategori
Öykü
 

Medeni haz

Arif’in söylediği her şeyin sonu mantığa ulaşıyordu. Bilgiliydi. Bilgisi çok kitap okumaktan geliyordu. Üzerinde en çok durduğu konu israftı. İsraf etmeyi sevmezdi. Diğer taraftan Arif’ten bıkmıştı. 

İşe geç kalsa Erken kalkmanın faydalarını sayar sonra söylediği sözler insanı öyle bağlardı ki insan adeta kaçacak delik arardı. Neydi bu gizem. Yoksa bu cümle kurmanın gizemi miydi. Arif’in sözlerinde adeta manyetizma vardı.
Sabahtı. Daha yeni uyanmıştı. Aklı hala Arif’in akşam söylediği sözlerdeydi. “Kızlara bakma. Onları gör” demişti. 

Öyle olamazdı. Belki ‘kızları tanı’ demek istemişti.
Karnı çok açtı. Adeta açlık krizi geçiriyordu. Arif’in işe gittiğinden emin olmak istedi. Odasına baktı. Boştu. Bu iyiye işaretti. Artık kahvaltısını Arif’in sözlerini rahatça çözebilirdi. 

Mutfak nefis sucuk kokmaya başladı . Sade ve biraz yanmış sucuk. Bardağına çay kattı. Sucuğu da alıp masaya oturdu.
Hem kahvaltısını ediyor hem düşünüyordu.
Seyfi “Keşke sormasaydım.” Diye söylendi.
Akşam Arif’e “Biz kızlara niye itici geliyoruz.” Diye sormuş bir müddet karşılıklı konuşmadan sonra Arif’in insanı kilitleyen sözü gelmişti. “Kızlara bakma. Onları gör.” Anlamı apaçık olsa da söz gittikçe genişliyordu. Artık söz ip gibi sünüyordu.
Kızlara bakmasa onları göremezdi. Bir erkek hep doymak isterdi. Belki Arif kızları doyurmadan bahsediyordu. Seyfi’yi sıkıntı basmaya başladı. Kızları unuttu.
Bugün faturaların ödenmesi gerekiyordu. Faturaları vezneye yatırmak ona düşmüştü. 

Hayatın çeşitli olması ne güzeldi. Ama o vadilerde kaybolmamak gerekiyordu.
Önündeki sucuğun son parçasını da yedi. Yerinden kalktı. Üzerini değiştirmek için odasına geçti. Seyfi evinden çıktığında kapı önünde durdu. Faturaları göz gezdirdi. Sonra cebindeki paraları saydı. Şükür. Faturaların parası tamdı.
Kaldırımdan cadde içine doğru ilerledi. 

İnsanlar cıvıl cıvıldı. Hepsi ayrı alemlerdi. Onların varlığından hoşnuttu. Değilse aralarında nasıl gezer ve kendini bulurdu.
O insanlara bakmak bütün derdini unutturuyordu. Seyfi onlara bakıyor onlarda Seyfi’nin varlığını fark ediyordu. 

Fark edilmek apayrı bir duyguydu. O fark edilmede keşfedilmek kendi varlığını ispatlamak vardı. İnsan fark edilmekle zihinlerde izini bırakıyor o, iz insanlar ile çevreye dağılıyor ve fark edilenin mentali genişliyordu. Fark edilen ise istediği zaman o izlere ulaşıp yabancı ve yeni hayatlar yaşıyordu. 

Seyfi genç bir erkekti. O kendi varlığını ancak genç kızlara ispatlayabilirdi.
Seyfi hiçbir zaman olgun insan olmak istemiyordu. Hayatı hep heyecan ve macera dolu olmalıydı. Seyfi’de biliyordu. Bu gençlik uzun sürmeyecekti. Yaşı ilerleyince olgun insanlar gibi olacak hayattan tat almak için biraz daha fazla çaba harcayacaktı. 

Olgun ve yaşlı insanlar öyleydi. Onların çoğu hayatlarında iz bırakamazlar heyecanın kokusuna bile muhtaç olurlardı. Onlar ancak geçmişlerindeki hatıra kırıntıları ile avunabilirlerdi. 

Seyfi faturayı yatıracağı binaya girdiğinde yüzüne serin bir hava çarptı. Dışarıdaki güneş sıcaklığından gelen sıkıntısı gidiverdi.
Binanın içinde ilerledi. Su faturasını yatıracağı vezneye geldi.
Birkaç insan kuyruk oluşturmuştu. O da sırasına geçti.
Seyfi faturasını yatırmış binadan çıkarken vezneye fazla para verdiğini fark etti. Hemen geri döndü. Vezneye geldi.
“Paramı eksik vermişsiniz.” Diye konuştu.
Veznedar itiraz etmeden eksik parayı iade etti.
Seyfi binadan çıkmıştı ki bu sefer veznedarın fazla para verdiğini gördü. Tekrara geri döndü. 

Seyfi “Parayı fazla verdiniz.” Diye konuştu. Seyfi fazla parayı veznedara uzattı.
Veznedar “Ya senin işin yok mu. Bir eksik verdin diyorsun. Bir fazla verdin diyorsun.”
Seyfi “ Dışarıdaki sıcaktan olmalı. Bu sıcak insanı fazla Leyla yapıyor.”
Veznedar kızgınlıkla “Ver paramı git.”
Seyfi binadan çıktığında kendini rahatlamış hissetti. Veznedara iyi ki karşılık vermemişti. Medeni olmak gibisi yoktu. Elini cebine attı. Eyvah. Bu sefer parayı veznedar eksik vermişti.
“Adı para olsun. Varsın benden çıksın.” Diye söylendi. Evine doğru ilerledi.
Kapıda genç bir kız dikilmiş ona bakıyordu. Seyfi yaklaştığında kız konuşmaya başladı. 

“Merhabalar. Adım Figen. Kiralık ev arıyordum. Burada mı oturuyorsunuz?”
Seyfi “Ben burada kalıyorum. Binamızda kiralık ev var. İçeriye girin. İkinci kata çıkın. Dört numaralı daire bina sahibine ait. Onunla konuşun.”
Kız teşekkür etti. Birlikte binaya girdiler. Kız merdivenlerden çıktı. Seyfi evine girdi.
Akşama doğruydu. Arif işten henüz yeni gelmişti. Eve girince Seyfi’nin odasında uyuduğunu gördü. Mutfağa geçti. Kendine yemek ısıttı. Az sonra yemeğini yemeye başladı. 

Kısa bir süre sonra Seyfi uyandı. Arif’i televizyonun başında görünce,
“Bırak şu televizyonu. Radyo dinle.” Dedi.
Arif “Televizyonu niye sevmiyorsun?”
“Sahte görüntü de ondan. Televizyon insanı ruhsuzlaştırıyor.”
Arif “Ama insan her zaman ruhunu dolduramaz. Birazda boşaltması gerekiyor.”
Seyfi “Hah böyle söyle. Senin anlamsızları anlamlaştırman çok hoşuma gidiyor. Bak bunu söyledi televizyon seyredesim geldi.” 

O an kapı çaldı. Seyfi ayaktaydı. Kapıyı o açtı. Kapıdaki öğlen konuştuğu kızdı.
Figen “Yarın bu binaya taşınıyorum. Kalacak yerim yok. Burada kalabilir miyim?”
“Elbette.” Yanıtını verdi. Kız içeriye geçti. Arif ve Seyfi ile tokalaşarak kendini tanıttı.
“Ben Zeliha. Yalnız yaşayan birisiyim. Bir iş yerinde kuaförde çalışıyorum.”
Arif ve Seyfi de isimlerini söylediler. Ne iş yaptıklarını açıkladılar.
Sonra Arif Zeliha’ya odasını gösterdi. Vakit ilerlediği için hepsi odasına çekildi.
Gece gelen misafirin ışığı ile apaydınlıktı. O ışığı yalnız Seyfi görüyordu. Maceranın ve heyecanın böylesi. Seyfi yatağında gözlerini kapattığında uzun süre hep Zeliha’yı düşündü durdu. 

Sabah olmuştu ki Zeliha uykusundan kalkmış salonda koltukta oturuyordu. Seyfi de o an yeni uyanmıştı.
Konuştu. “Şey Zeliha kahvaltını bizi beklemeden de yapabilirdin.
Zeliha “Sizi beklemek daha uygun”
“Peki kahvaltıda ne seversin?”
“Siz ne yerseniz ben de ondan yerim.”
Seyfi mutfağa geçti. Kahvaltıyı hazırlamaya başladı.
Arif’te uyanmıştı. Az sonra beraberce kahvaltıya oturdular.
O gün Seyfi işte hep Zeliha’yı düşündü, Çok medeni biriydi. Onun bu hali Seyfi’yi çok cezbetmişti. O an saklı duygular birer birer gün yüzüne çıkmaya başladı.
Seyfi işten geldiğinde heyecan içinde evine girdi. Fırsatını bulursa Zeliha’ya merhaba demek için can atıyordu. 

Az sonra kapı çaldı. Seyfi’deki heyecan hat safhadaydı. Bu aşk heyecanı değildi. Bu Anne şefkati gibi duygusal bir heyecandı.
Seyfi kapıyı açtı.
Zeliha “ Kahvaltının karşılığını vermek isterim. Arif ile sen akşam bana yemeğe gelin.”
Seyfi “Olur geliriz Ayrıca yeni evin hayırlı uğurlu olsun.”
“Teşekkürler.”
Arif işten geldiğinde Seyfi ile beraber Zeliha’nın dairesine çıktılar.
Yemek hazır bir vaziyetteydi. Hemen yemeğe oturdular.
Yemeklerini bitirdiklerinde çay içmek için salona geçtiler. Zeliha da tepsinin çaylarla yanlarına geldi. 

Zeliha “Sizi tanımak memnuniyet verici.” Dedi.
Arif “Bizim için de.” Diye konuştu.
Zeliha kim olduğunu anlatmaya başladı. Ardından Arif ve Seyfi de kendilerini anlattı.
Zeliha “Ne güzel insan kendi evinde doyasıya özgür.”
Arif “Evimiz kira olmasa daha özgür olurduk.”
Zeliha “Muhtaç olmak insanın tabiatında var.”
Seyfi araya girdi. “Ama insan büyük şeylere muhtaç olmamalı.”
Zeliha “ Ne gibi?”
Seyfi “ Yat, kat, araba gibi.”
Zeliha “Orasi öyle” 

Seyfi “İnsan enerjisini boş şeyler için yitirmemeli. Her şey zamanında ve zemininde olur. Önce insanın temel gereksinmeleri gelir. Sonra dilediğince lüks yaşarsın.”
Zeliha “Çok güzel bir söz.” Diye konuştu.
Arif ve Seyfi Zeliha bir müddet daha konuştular. Kalkma vakti geldiğinde herkes mutluydu. Zeliha yeni komşuları ile tanışmaktan, Seyfi yeni duygular tatmaktan, Arif ise bir kız ile konuşmanın ilk birikiminden.
Seyfi hala tattığı duygunun etkisindeydi.
Arif sordu. “Ne o çok efkarlısın.”
“Benimki efkarlık değil mutluluk.”
“Yoksa aşık mı oldun?”
“Benim tattığım aşk değil medeni haz.” 

Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..