Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Megafona konuşanlar

Megafona konuşanlar
 

Bugün yine mucit alet telefondan bahsetmek istiyorum. Telefonda; neleri konuşmayı seviyoruz, neleri sevmiyoruz ya da olması gerekenler ne, telefonun hangi amaçlar için kullanılması gerektiği gibi konularda şöyle muhabbet edelim istedim.

Öncelikle telefonda nasıl konuşulacağını maalesef bilmeyen insanlardan bahsedeceğim.

Telefonun amacı; yakınında olmayan insanlarla iletişim kurmak ve meramını anlatmaktır. Bir insan niye başka birisini arar; özlemiştir ama mazereti vardır yanına gidemiyordur. Sesini duyarak hasret gidermek, iyi olduğunu bilmek ve rahatlamak ister.

Resmi bir iş için veya mesleği gereği arar. Çocuğu uzak bir yerde okuyorsa bir ihtiyacı var mı diye sormak ve sürekli yanında olduğu hissini vermek için arar. Örnekler daha da artabilir.

Ama; birbirini her gün gören insanların bir de akşam neredeyse saatler süren telefon konuşmalarını hiç anlamam. Ne bulur da ne konuşurlar anlamak mümkün değil. İşyerimde bir arkadaşım vardı sevgilisi ile konuştuktan sonra kolu kilitlenmiş ve öylece kalmış ahizeyi yerine koyamamış. Allahtan ev arkadaşı doktormuş da ilk müdahaleyi o yapmış. Bunu anlattığı zaman günün konusu olmuştu, sen misin o kadar konuşan? Adam kıza sırf tutulmakla, kalmamış bir de kolu tutulmuş.

Bazıları ise bir konuşur, bir konuşur içiniz daralır, acaba konu nedir? diye merak edersiniz ama gelmez o son. En sonunda dayanamazsınız "Canım sen beni bir şey demek için mi aramıştın? diye bir hamlede ağzından lafı çekmeye çalışırsınız. Bilmez ki onun boş vakti, belki sizin dolu bir anınız. Uzatmanın ne alemi var ki? Önce bir sormak lazım "Ben konuşuyorum ama vaktin var değil mi? diye. Ama nerede.....

Kimisi de öyle hızlı ve yüksek sesle konuşur ki sanırsınız "hızlı tren" ahizeyi kulağınızdan uzaklaştırırsınız sağır olma tehlikesine karşı. Arada da acaba bana yanlış bir şey söylüyor mu, iğneliyor mu diye kulak kesilirsiniz ve o trenin altında ezilmemeye çalışırsınız. Eğer bir samimiyetiniz yoksa diyemezsiniz de "Az biraz yavaş" diye. Görüşme bitince derin bir "Oh" çekersiniz.

Sizi uzun zamandır aramayıp aramayıp ansızın arayan biri de; uzun uzun nasılsın, çocuklar nasıl, daha daha nasılsın der der, anlarsınız "Bayram değil seyran değil, bu vatandaş beni niye aradı" tahmin edersiniz sizden bir iş talebinde bulunacak. Sonunda yanılmazsınız "lafın gelişinden gidişi çoktan bellidir" üzülürsünüz "keşke sırf beni merak ettiği için arasaydı " diye...

Beni sorarsanız böyle yazdığıma bakmayın ben telefonda konuşurken çok sıkılan birisiyim. Çok kısa bitiririm konuşmamı elimde değil. Çok özlediğim ya da olağanüstü bir durum yoksa genelde böyledir yani kısadır görüşmelerim...

Bir şarkısı vardır Teoman'ın "Babamın öldüğü yaştayım" diye, ben de ayrıca çok severim. Şarkının bir kıtasında güzel bir söz vardır; "Telesekretere konuşamayanlardanım" diye. Ben de bir garip olurum telesekretere not bırakırken hep komik gelir karşımda birisi olmadığını bilerek konuşmak ama gereklilik tabi o notu ben de bırakıyorum zaman zaman..

Peki siz "Telefona konuşamayıp, megafona konuşanı gördünüz mü? Ben onu da gördüm bizim bir dükkan sahibi komşumuz vardı. Dükkandaki telefonla eşi ve çocuklarıyla konuşmazdı telefon faturası çok gelmesin diye, "apartmanın sadece dış kapısını açmak" ve "kim o" demek için kullanılan megafonda bayağı bayağı muhabbet ederlerdi. Bu da bizim komik ama gerçeklerimizden....

Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..