Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Mehmet Akif ümmetçi miydi, milliyetçi miydi?

Mehmet Akif ümmetçi miydi, milliyetçi miydi?
 

2011 yılı Mehmet Akif yılı olacak. Şimdiden Akif’i herkes kendi bakış açısına göre tahlil etmeye başladı. Özellikle açılımın gündemde olduğu ve seçimlerden sonra da gündemde olacağa benzeyen kimlik tartışmalarında Akif’in Osmanlının dağılmasını engellemek için savunduğu ittihad-ı İslam fikrinden hareketle milliyet ve millet kavramlarının içeriğinin çokça konuşulacağı günler bizi bekliyor. 

Neden mi böyle düşünüyorum. Çünkü Akif’in ne kadar milliyetçilik karşıtı bir insan olduğu ve onun İslamcı bir şair olduğu her ortamda dile getiriliyor. Aslında bu tartışmaların faydası çok. Çünkü insanlar doğruyu bulmak için daha çok bu konularla ilgileniyor. ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi çekilmeseydi belki de Osmanlının harem hayatı cinselliğin ötesine geçmeyen bir hayat olarak zihinlerdeki yerini koruyacaktı. Ama dizideki hayat ile gerçeğinin hiç de birbirine uymadığını meraklıları araştırarak öğreniyor. Ya da en azından tartışma programlarını seyrederek fikir yürütebiliyor. 

Akif’in milletimizin kalbinde yer etmesinin tek nedeni İstiklal Marşı’nı yazmış olması değildir elbette. Onun gerek Osmanlının dağılmasını önlemek için verdiği mücadele gerekse İstiklal Savaşının kazanılmasında halkın uyanışına ve bilinçlenmesine sağladığı katkı savaşın cephede olduğu kadar cephe gerisinde de kazanılması gerektiğinin en büyük ispatlarından biridir. 

Şimdi gelelim Akif ümmetçi mi, milliyetçi mi sorusuna. Şöyle bir giriş yapayım. Herkes kendine yakın bulduğu ünlü kişileri kendi terminolojisiyle tanımlamayı tercih eder. 

Taha Akyol’un ‘Ama Hangi Atatürk’ adlı kitabını ilk olarak Süleyman Demirel’i Güniz Sokak’taki evine ziyarete gittiğimizde görmüştüm. Kitap orta masanın en üstünde duruyordu. Daha yeni çıkmıştı. Sonra ben de inceledim o kitabı. Sağcıların, solcuların, İslamcıların Atatürk’ü başka başka. 

Düşüncesi solda, duyguları sağda olan bir düşün adam olarak bugün hala tartışılan Cemil Meriç, Sakarya Türküsü şiirinde hem İslami kesimin hem de milliyetçi camianın kendisinden bildiği Necip Fazıl da bu anlayışın içinde yer alanlardan. 

Mehmet Akif de aynı çerçevedeki yerini aldı. Benim de bu konuda tespitlerim var tabi. Öncelikle söylemeliyim ki Mehmet Akif iyi bir Müslüman’dır. Ve bir Müslüman’a yakışır bir hayat yaşamaya çalışmıştır. Hayata da hep bu pencereden bakmıştır. Yazdığı yazılarda, şiirlerde İslam’ın hayata ve insanlara vermek istediği mesajları iletmiştir. Bunda şüphe yoktur. Ancak onun bazı fikirlerinden hareketle özellikle bu günlerde çokça tartışılan millet kavramını örselemeye çalışmakla bence Akif’in emeğine ve ruhaniyetine haksızlık yapılmış olur. 

Evet, Akif İslamcı bir şair ve düşünürdür. Irkçılığa karşı çıkmıştır. İslam’da yeri olmadığını söylemiştir. Onun: “Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? /Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?”; “Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir. /Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir.”; “Arnavutluk” ne demek? Var mı şeriatta yeri?/Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri”; “Arabın Türke; Lazın Çerkeze, yâhud Kürde;/Acemin Çinliye rüçhanı mı varmış? Nerde!”; “Müslümanlıkta “anasır” mı olurmuş? Ne gezer!/Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber” mısralarında bunu açıkça görmek mümkün. 

Ancak, şunu unutmamak gerekir ki Akif , dağılmakta olan bir devletin içinde yer alan Müslüman milletleri bir arada tutmak için kurtuluşun İslam birliğinde olduğunu söylemiştir. Akif’in karşı çıktığı şey ırkçılık ve o dönemde dillendirilen Turancılık fikridir. İmparatorluğun dağılmakta olan yapısı içinde kavmiyet fikrinin devleti parçalamak isteyenlere hizmet edeceğini söylemiştir. Akif, büyük toprak kayıplarından sonra İstiklal Savaşı’na geçildiği yıllarda İslam birliğinden çok İslam’ın son kalesi olarak gördüğü Anadolu’nun kurtulması için mücadele etmiştir. Çünkü özellikle 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İslam birliği fikri tamamıyla sönmüştür. 

Mehmet Akif, İslamcıların yayın organı olarak faaliyet gösteren Sebilüreşad Dergisinin 380. sayısında İslam ve kavmiyetçilik hakkındaki görüşlerini sıralar. 

İttihad-ı İslam fikrinin temellerini açıkladıktan ve kavmiyetin İslam’a hizmet için kullanılmasından, İslam’ın ırkı içtimai bir unsur olarak tanımladığını anlattıktan sonra kavmiyetten ne anlaşılması gerektiğini şöyle açıklar: 

“Binaenaleyh ferdi bir amali (isteği), içtimai (toplumsal) ve siyasi telakki etmek kavmiyeti istemek ve onu kabule icbar etmek (zorlamak) demektir; zira kavmiyet yekdiğerine kaynaşabilen bir takım enasırı içtimaiye (toplumsal unsurlar) ve siyasetin birleşmesi; yani uzun müddet bir arada yaşamış, aynı lisan ile konuşur, müşterek hissiyat ve efkâra(düşünceye) sahip, kendilerine mahsus sanat, bir edebiyat vücuda getirmiş, elhasıl diğer beşer kümelerinden temayüzlerine (yükselmelerine) medar (sebep)olacak ahlaki, ruhani bir hars ibda etmiş (kültür ortaya koymuş) fertlerin ittihadından (birliğinden) başka bir şey değildir. O halde İslami mebdeleri (prensipleri) milliyeti inkâr ediyor, hatta kuvveten düşürüyor, tarzında tefsire hiçbir surette imkân yoktur. Kavmiyete alelıtlak ( genel olarak) muhalif görmek vücudu tasavvur edilecek hataların en büyüklerindendir.” 

Görüldüğü gibi Akif millete değil, ırkçılığa karşı bir anlayış içindedir. Tarihe ve bir millete mal olmuş şahsiyetleri topluma tanıtırken tek taraflı tanıtma çabasında olmak büyük şahsiyetlerin anlaşılmamasına sebep olur. Akif’in üzerinden toplum mühendisliğinin bir oyunu oynanıyor. Akif’in ırk karşıtı olarak dile getirdiği sözlerin hangi anlamda ve hangi amaca hizmet etmek için söylediğini iyi tahlil etmek gerekir. Aksi takdirde bir de bakmışsınız Akif, döneme ve şartlara göre fikir değiştiren biri oluvermiş. 

Doğru bildiğini her ortamda söyleyen ve bir karakter abidesi olan Akif’e böyle bir yaftayı yakıştırmak da kimsenin harcı olmasa gerek. 

Bakın Akif, Türk kelimesini hangi şiirlerinde nasıl kullanıyor. 

Safahat’ın altıncı bölümü olan ‘Asım’, Akif’in idealindeki gençliktir. Asım, Mehmet Akif’in babası Tahir Efendi’nin talebelerinden Köse İmamın oğludur. Safahat’ın bu bölümünde dört kişi arasındaki konuşmalar ve şiirler yer alır. Akif burada Türk kelimesini şöyle kullanır: 

"Yurdu baştanbaşa viraneye dönmüş Türk’ün/ Dünkü şen şatır ocaklar yatıyor yerde bugün";"Nerde Ertuğrul'u koynunda büyütmüş obalar/ Hani Osman gibi, Orhan gibi babalar?";"Sıtmadan boynu bükülmüş de o dimdik Türk’ün/Düşünüp durmada öksüz gibi küskün, küskün.";"Değişik sanki o aslan gibi ırkın torunu/Bense İslam'ın o gürbüz, o civan unsurunu”; “Kocamaz derdim, asırlarca sorulsaydı eğer/Ne çabuk elden ayaktan düşecekmiş o meğer.";"Hocazadem, ne sülükmüş o meğer vay canına/Dış bilermiş senelerden beri Türk'ün kanına.";"Neye Türk'ün canı yangın, neye millet geridir.Anladık biz bunu az çok senelerden beridir." 

1921-22 yıllarında yazdığı ‘Ordunun Duası’ şiiri Ali Rıfat Bey tarafından bestelenmiş ve orduya gönderilmiştir. Bu şiirde de, "Türk eriyiz, silsilemiz kahraman, Müslüman’ız Hakk’a tapan Müslüman”; “Putları Allah tanıyanlar aman/ Mescidimin boynuna çan asmasın." ifadelerini görürüz. 

Bir vaizi Süleymaniye Kürsüsünde konuşturduğu ve Safahat’ın ikinci bölümünü oluşturan Süleymaniye Kürsüsü şiirinde Akif, beyaz sakallı, temiz yüzlü ihtiyara Türk-İslam diyarını ve özellikle İstanbul’u tasvir ettirir. Rusya Türklerinin yani bugünkü Türk Cumhuriyetlerinin özgürlük mücadelesini anlatılır. Hintli, bir Müslüman’ın ağzından şu mısralar dökülür: “Ah biz hayra yorar unsuru iman değiliz/Hind'in İslam’ını pek Türk'e kıyas etmeyiniz”; “Onların Ruh-u şahametle coşan kanları var/Bizde yok öyle samimi asabiyet, o damar." 

Bu dizeler, Akif’in milletle ve milliyetle bir meselesinin olmadığının göstergesidir. Buradaki maksadım Akif’i bir kalıbın içine sığdırmak ya da onu görmek istediğim tarafı ile anlatmak değil. Çünkü her şey açık. Akif kendini gizlemeden gayet açık bir şekilde sözlerini söylemiştir. Bize düşen onu doğru anlamaktır. 

Eğer siz bu tespiti yapmazsanız işte o zaman zihin bulanıklığı yaşarsınız ve yaşatırsınız. O zaman da Türk milletinin İstiklal Marşında geçen ‘Kahraman ırkıma bir gül’ ;’Sana yok ırkıma yok izmihlâl’ ifadelerdeki ırk kelimesini İslam milleti olarak yorumlayıp bayrakla, vatanla, şehitlikle bütünleşmiş bu coğrafyayı kimliksiz bir hale getirirsiniz. İnsanlardaki aidiyet duygusunu törpülersiniz. 

Meselenin bir başka yönü de şu: 

Akif’in İslam’ı anlattığı, ırkçılığa karşı çıktığı sözleri beni ve benim gibi düşünenleri rahatsız etmiyor. Tam tersine birlik ruhumuzu güçlendiriyor. Meselelere doğru teşhisler koymamızı sağlıyor. Ama ne hikmetse anne tarafından Horasanlı ve Türkçe’yi en güzel kullanan şairlerimizden olan, Arnavutça hiç konuşmayan Mehmet Akif’in Türk kelimesini kullanabilmiş olması bazı kişilere rahatsızlık veriyor. 

Kaldı ki Akif, yukarıdaki mısraları yazmamış olsaydı bile onun yaptığı hizmete baktığımızda bu vatanın inşasında oynadığı rolün ne kadar büyük olduğunu görüyoruz. Yazdığı İstiklâl Marşı ile bu topraklarda yaşayan bütün etnik unsurları birleştirdiğini de görüyoruz. İstiklal Marşını kabul etmek istemeyenler toplumdan dışlanıyor. Anlattıkları şeyler anlamlarını yitiriyor. 

Bugün eğer bu milletin etrafında birleşebileceği bir değerler sistemi varsa başta gelen unsurlarından biri de Mehmet Akif’tir. Umarım 2011 yılında Akif’i daha iyi idrak ederiz. 

 
Toplam blog
: 26
: 1002
Kayıt tarihi
: 01.04.10
 
 

Tokat Erbaa doğumluyum. Okumayı seviyorum. Siyaset, tarih ve edebiyat ilgi alanlarım. Hayatı anla..