Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '12

 
Kategori
Öykü
 

Mem. kentinde durağan bir gece

Çamur, çarmıhta İsa gibi Su Birikintisi’ne baktı. ‘’Uykuyla uyanıklık arasındayım hep. Ufuksu bir mavilik… Erimiş saatler kuruluyor kafamda. Çekip bir tanesinden Saniye’yi kopardım, bak!’’

Kılıç gibi yontulmuş, sivri uzun, kırmızı Yelkovanı gösterdi.

‘’Kurtuluş mu bu?’’ diye sordu Birikinti –yüzünde turuncu bir duman- ‘’ Öylece parçalayabilir misin varoluşundan çok önce kabul edilen bir algıyı’’

‘’Gündüzdüşleri var!’’ dedi Çamur. Bir anda gözümün önünde belirip kayboluyorlar. Anlamlandırmak zor. bellisiz şekiller… Buraya, bana, ait değil. Herhangi bir evrende de…

Algılayışların ötesinde bir gerçeklik. Sadece düşünce!

(gittikçe düşük perdeden) ‘’Bir düşünce. düşün. düş. dü. d.

Ne denli buharlaştığımı görmüyor musun? BAK! Ö-LÜ-YOR-UM.

Bir hayale daha ihtiyacım yok!’’

‘’Bir hayal değil ki bu. Bir kavrayış –evreni- en temelinden.’’

Kıpkırmızı kılıcını salladı. Yüzü ışık dolu masmavi bir sesle;

‘’Sen… Hangi hakla sindirdin trajedini? Çığlık atsana! BAK! Tam kalbine saplayacağız Duvarsaatinin. Eğer sayılmamış olsaydı zaman, hiç ölebilir miydin ki? Tik tak tik tak…’’

‘’Bir kumar bu’’ diye fısıldadı Birikinti - yüzünde böcekler- ‘’ yani… ben… çoktan kabul ettim yok oluşumu… gidecek bir yer yok! fakat vaat ettiğin kavrayış… istemiyorum… Zaman bir bütün halinde zihnime çivileniyor. Penceremin ötesi karadelik!‘’

‘’Bir kumar… EVVET! Elbette bir kumar bu. –Ve ne şahane bir kaybediş-

Bak gökyüzü oksitlenmiş demir rengi.

Bir şansımız olabilir… ( Bu sabah kulağımı kestim, tuvalete gidip sifonu çektim üzerine)

Tek düze ve damla damla bir işkence bu yaşadığın…

Gel! Gündüzdüşlerinin peşi sıra gidelim!’’

‘’Yaşamaya değmez bir

kurtuluş bu!

Yaralı

ve acınası…

Eksiksiz bir çıldırış’’

 

B

 

O

 

Ş

 

L

 

U

 

K

*

Mem. kentinde

bir gece-

dur -a -ğan

 

(Dünyanın; şirinleri göremeyen bütün çocukları, birleşin!)

Çamur üzerine geçirdiği zırha baktı, kıpkırmızı yelkovandan kılıcını kontrol etti. Su Birikintisi yanında öfleyerek bekliyordu.

‘’Kaç dakikada bir geçiyor bu otobüs?’’

(Amaçsız varoluşumu duraklarda bekliyorum)

‘’Bilmem ki… Normalde on dakikada bir ama… Teyze! 17 geçti mi?’’

Yanıbaşlarında duran kadın kekele kekeleye cevap verdi. ‘’A-az önce oğ- oğlum’’

(Birkaç huzursuz dakika sonra)

17 geldi.

Kapı açıldı, Teyze önde Çamur ve Su Birikintisi arkada içeri girdi.

Otobüs boş.

‘’Arkaya gidelim’’ dedi Su Birikintisi.

Yürüdüler.

Çamur esrikliğin sınırında Yelkovandan kılıcını sağa sola sallayıp duruyordu.

‘’Duvarsaatine ulaştığımızda’’ dedi ‘’ ki takriben 23 durak sonra olacak bu. Onun önünde bir fatih gibi durup. Hey duvarsaati! Mem. kentinde ki saltanatın bitti artık! diyeceğim. Tam göğsüne saplanacak… Kimse yaşlanmayacak, kimse ölmeyecek, hiçbir şey geçmeyecek. Uzay boşluğunda nefes almak gibi bir şey bu… gezegenlerin arasında dolaşacağız.

Bu parçalanış… Bu ayak sesleri… bitecek HAHAHA!

İkimiz dostum zamanı yok ettikten sonra huzur içinde yaşayacağız.’’

‘’Eğer bu denli kaybetme.

Çizgiler,çizgi,çiz,çi,ç…

Acınası da olsa bir gündüzdüşü bu değil mi?

Fosforlu iskeletler görüyorum rüyamda. Her yerlerinde ip var. Biri onlarla… kukla gibi oynuyor. Korkuyorum.’’

Teyze ikide bir onlara doğru dönüp duruyordu.

Birden kalktı. Şoförün yanına gidip, kulağına bir şeyler söyledi. Adam dikiz aynasından Çamur’la Su Birikintisi’nin olduğu tarafa baktı. Sonra önemsemiyormuş gibi

‘’Hep olur böyleleri’’

‘’Hey Su Birikintisi, Su Birikintisi!’’

‘’Ne var?’’

‘’Şu kadın hakkımızda konuştu. Gördüm, zaten deminden beri bize bakıyor.’’

‘’Konuşmuşsa konuşmuş… Ne çıkar ki? ’’

Yılanvari bir fısıltıyla:

‘’ Ya Duvarsaatinin ajanıysa… Bir düşün tam bir casus tipi yok mu? Mükemmel bir espiyonaj faaliyeti doğrusu. Ben olsam bende onu kullanırdım. Bak ona Su Birikintisi! Hakkımızda konuşan kadına bak!

‘’Umurumda değil… Casusluk yapmasına gerek yok. Ne merak ediyorsa söylerim ona zaten ben.

‘’Öyle deme, öyle deme… Bak şimdi ne yapacağım.’’

Yerinden kalktı ‘’ HEY’’ diye bağırıp kılıcını çıkardı.

Şoför otobüsü ani bir frenle durdurdu. Çamur sendeledi.

‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun, kaçı-‘’

‘’Şimdi polisi arıyorum’’

‘’AHHH’’

Çamur koşarak kılıcını Teyze’nin göğsüne sapladı sonra da dönüp Şöför’ün kafasını uçurdu.

Teyze, ağzında kanlı köpükler;

‘’Çok… çok ya-yaşaya-ma-ya-yacaksın’’

Öldü.

Şöförün kesik başı, duyulur bir sesle ve şüpheye yer bırakmayacak bir coşkuyla marş söylüyordu.

‘’Mus-ta-fa Kemal

Öz-gür-lük demek

En gü-zel şarkıı dudaaklaarda

Yiiine başıımızda

Nööbette yiine

Kim demiş bizden uzaklarda’’

Su Birikintisi donakalmıştı.

‘’Öl-öldürdün… iki kişiyi öldürdün!

Çamur gayet rahat bir sesle;

‘’Sence… Ana rahmindeyken de zaman var mıydı Su Birikintisi? Bir algı meselesiyse, yeni döllenmiş bir zigotken –zaman- nasıl algılanabilir ki?

( Garson! Ben az pişmiş dana bonfile alacağım yanında da kırmızı şarap lütfen)

Ya ‘’varoluş’’ diye bir şey yoksa Su Birikintisi? Havasız bir fanusta gibiyim. Ölüşüm denmeli bence bundan böyle. Daha gerçekçi değil mi?

!

Ölmeye- Mahkum Edildik- Biz- Su Birikintisi

( Ah, teşekkür ederim, gerçekten leziz gözüküyor. Şefinize benden selam söyleyin, yemekten sonra kendisini bizzat ziyaret edeceğim)’’

‘’Ben… Ben… An-la-mı-mı-yor-um… Ne demek bütün bunlar?

İki masum insan…’’

‘’Neyse, neyse azizim.’’ (sesini arkaya atarak) Sene 1978. Champs Ellyses’deyiz arkadaşlarla. Cafe de Pari’de oturuyoruz. Bohem yıllarım tabii, şimdiki gibi değilim. Yanımda da Julie diye bir kız var. 22 yaşında küt kahverengi saçları… Süt gibi ten, tam bir Fransız.’’

‘’Yiiine başımızda nööbette yiine

Kim demiş bizden uzaklardaaa’’

‘’Kaç-kaçmamız lazım…Yakalanacağız yoksa. Polisler zaten gelir birazdan.’’

‘’Ah, gerek yok azizim. Onlara ismimi söyle yeter. Hem şefi ziyaret etmem lazım benim’’

*

Lağım, pis

kokuyor

-du.

( Hayır, Wonderland’e açılmıyor

logar kapakları)

Üşüdüm.

-üzerimi ört anne-

Duvarda karadelikler

var!

Çamur, Su Birikintisi’ne dönüp;

‘’ Ah azizim, burası gerçekten iğrenç… ( Hiçbir yere dokunmadan ilerleyerek) Neyse ki yalnız değilim.

Jan Valjean’da Paris kanalizasyonlarına düşmek zorunda kalmıştı.’’

‘’Şehrin karabağırsaklarındayız…’’ dedi Su Birikintisi. ‘’ Mem. kentinin bokunda yüzüyoruz.’’

‘’Bir keresinde kanalizasyonda öğrenci hareketi örgütlemeyi düşünmüştük dostum.- yelkovandan kılıcını afili sallayarak- Komut verildiği anda yüzlerce öğrenci meclis tuvaletini işgal edecekti. Vekillerin rahat sıçamadığını gören asker de gelip yönetime el koyacak. Heyhat gel gör ki… ‘’

Su Birikintisi yürüyor, ara sıra da logar kapaklarından dışarı çıkıp nerede olduklarını kestirmeye çalışıyor.

Birden durdu. –gözleri kırmızıgri- Beridekine dönüp;

‘’Zaman, ya burada da işlemiyorsa Çamur? -yani döllenmiş zigot gibi ana rahminde- Ve eğer bu böyleyse… biz-birer-distopik-Oedipus… mu?

(susku .

(Çekin sifonları, çekin sifonları, çekin sifonları Ç-E-K-İ-N-S-İ-F-O-N-L-A-R-I)

Şehrin kara-

bağırsakları

bağırsak

bağır-sak

bağır

sak

bağ

ır

sak

bağ

sak

ba

ak

b

‘ndayız…

HAHA! Sayın Bay Su Birikintisi, akciğerlerinizin parça parça burnunuzdan döküleceğini ve işkence dolu acı bir ölümün sizi beklediğini üzüntüyle bildirmek isteriz. Tik tak tik tak.

Her sabah -bir karadelikten geçerce-

eriyerek lavabonun giderinden içeri akabileceğimi

düşünüyorum.

çenemin bir kısmını kaybettim ya da

yüzümün diğer yarısını orada unuttum

gibi geliyor.

Şuraya bi’ imza, oraya bi’ imza, buraya bi’ imza atıyorum.

(Aşırı Yalnızlık Eşiği’ndeyim.)

-Merhabalar benim adım Su Birikintisi. Programa Mem. şehrinden katılıyorum. 35 yaşında, oğlak burcuyum. Gezmeyi, eğlenmeyi severim. Sportmenim. Kadınımı her anlamda mutlu edebileceğimi düşünüyorum. 25-30 yaşlarında evlenmemiş- evlenmiş ama çocuğu olmayan da olabilir- taliplerimi bekliyorum.

Not: Ölüyorum.

Teşekkürler…’’

Işıklı mavi havuzlar… YOK! Ah ne romantik değil mi? BOK ÇUKURU!

Ayaklarımı karnıma dayayıp uyumak istiyorum sadece.

Karnıma dayayıp ayaklarımı uyumak istiyorum

Dayayıp karnıma ayaklarımı uyumak

istiyorum ayaklarımı karnıma dayayıp

uyumak,uyumak

istiyorum…’’

Yere yatıp cenin pozisyonu aldı.

Aval aval Su Birikintisi’ne bakıyordu. Çamur.

İfadesiz.

‘’Annem öldüğünde’’ diye fısıldadı sonra. ‘’Altı yaşındaydım.

Babamı öldürdüğümde yirmi yedi.

Çok denedim kendimi yok etmeyi

…hep yırtıldım’’

‘’ Hala yaşıyor olabilir benimkiler –emin değilim- Babam, şanlı ordunun neferi; annem, dairede müdire

( Mükemmel karışım)

Doğduğumdan beri 8’de kalkıp 5’te geliyorum.’’

 

‘’Doğrusu Su Birikintisiciğim pek sıkıcı bir hayatın varmış be.

( Oğlum çay bana! Sen de ister misin? … İki oldu!)

Bende hep kavga çıkarırdım okulda biliyon mu? Valla bizim öğretmen hiç sevmezdi beni. Lanet karı… Az mı çektim onun elinden

( Hangi sigarayı içiyon… Winston mu? Yok be abi içilmez o. Bak; tütün sar tütün, en iyisi o. Mis gibi…

ama sen yine de ver bi’ dal. )

Yav bu arada bizim bu Metin Amca’ya yılbaşında büyük ikramiye çıkmış duydun muydu?’’

(POLİS SİRENLERİ)

Çamur, bıçak gibi sustu.

Dizleri boşaldı.

Yere düştü. Ellerini kavuşturup ağlamaya başladı.

‘’Korkma’’ dedi Su Birikintisi doğrularak. ‘’Yeraltında kimse bulamaz bizi.’’

‘’Ma-mavili amcalar ge-gelirse çok-çok korkarım ben… İstemiyorum… Hayır-hayır-HAYIR! Gitmiycem on-onlarla…

Beni onlara vermezsin değil mi… Lütfen,lütfen,lütfen… Hadi kalk biran önce Duvarsaatini yok edelim. Eğer zaman olmazsa Mavili Amcalar da olmaz!’’

*

Duman,

turuncu-ymuş

(Sokak lambaları seçilmiyor)

Arka arkaya dizili

puslu yalnızlıklarız

aslında

(Kulağımı kestim, sifonu çektim üzerine)

Tik tak tik tak

Siz duymuyor musunuz?

Yeşil bir kusmuk gibi

adım adım…

Karadelik.

Mem. Kenti’nde sokaklar ıslak.

Su Birikintisi ve Çamur, logar kapağından yukarı çıkıyor.

Oksitlenmiş demir rengi bir gölge var

sokakların üzerinde,

uçları sapsarı.

‘’Uykuyla uyanıklık arasında gibiydim’’ diye coşkuyla bağırdı Çamur

‘’artık uyanmak üzereyim, biliyorum. Bu anlamsız ölüşüm….

dört bir yandan sarıldı, Başları; çıkardıkları gibi

- Çamur ve Su Birikintisi’nin.

(paslanmış demir ve kükürtten

yaratılı gibi

lacisiyah onlarca insanımsı.

Kasklarının ardından

cızırdıya parlaya

konuşuyor…)

-TESLİM OLUN!

Devamlı daralan bir çemberin etrafında bölünerek çoğalıyorlar.

‘’Filtrede biriken katran gibiyim’’ dedi Su Birikintisi

yüzüne mavikırmızı ışıklar yansıyordu. ‘’ sadece boşluk. Ötesi yok!’’

‘’12-3-6-9-

12-3-6-9’’

Çamur, kıpkırmızı Yelkovan’dan kılıcını çekti.

‘’Ölüşüm’’ diye mırıldandı. ‘’Bunca boşluk hep onun yüzünden.’’

Birden Duvarsaatine doğru koşmaya başladı.

Bellisiz bir kurşun koparıverdi elini bedeninden.

Acıyla uludu

yelkovandan kılıcı ıslak asfalta düştü.

dönüp Duvarsaati’ne baktı.

Yüzünde karadelik.

‘’Senden asla kurtulamayacağım değil mi?’’

‘’ Cevap ver, konuş, KONUŞ!’’

Bakışları dalgalandı. Bir şeyi arıyormuş gibi havayı yumrukladı.

Göz ucuyla sol elinin yeni haline alışmaya çalıştı.

Şeritler sarıydı, farları da öyle.

Vitesi yükseltip gaza bastı,

direksiyonun başında titreyip

Y I R

T I L

M A’

ya başladı.

 

Hasan Berk Akkoç

 
Toplam blog
: 2
: 196
Kayıt tarihi
: 01.07.12
 
 

''Hakkımda'' tadında şeyler yazamayan adam. Genel olarak okur, seyreder, gezer. Gazetecilik o..