Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '17

 
Kategori
Söyleşi
 

MEMORIAL SAĞLIK GRUBU CEO'SU UĞUR GENÇ; BİR BAŞARI HİKAYESİ

MEMORIAL SAĞLIK GRUBU CEO'SU UĞUR GENÇ; BİR BAŞARI HİKAYESİ
 

 

Aslında ilk başlarda Uğur Genç ile sağlık sistemi ile ilgili röportaj serim kapsamında görüşmek istiyordum. Biraz araştırınca çok özenerek yaptığım Aykırı Zihinler röportaj serime de çok uygun olduğunu fark ettim. Trabzon'da bir kasabadan başlayıp bu günlere kadar uzanan harika bir başarı hikayesinin altında yatan zihni de merak ediyordum. Kardeşi Onur Genç de geçtiğimiz günlerde ABD'de önemli bir bankanın CEO pozisyonuna getirildi. Velhasıl-ı kelam zekanın genetik komponentini her zaman vurgularım, işte size canlı örneği güzel bir aile... Röportaj talebimi kabul edip, oldukça keyifli bir sohbet gerçekleştirdiği için teşekkür ediyorum. Benim için çok öğretici oldu...

 

 

Çocukluğunuzda kendinizi gelecek için konumlandırdığınız bir yer var mıydı? Gelecek için hayal kurup da varmak istediğiniz bir nokta var mıydı?

 

Küçük yaşlardan itibaren yenilgiyi kabul etmeyen bir yapım vardı. Ailemden geçen bir özellik. Örneğin çocukluğumda kardeşimle top oynarken ikimizde kaleye geçmek istemezdik. Çünkü kaleye geçen gol yiyecekti. Ben genelde şartları zorlayarak olabilecek en iyi sonucu ortaya koymaya çalışırdım. Gelecek için belirlediğim hedefler herhalde ortaokul yıllarında şekillendi. O zaman da hep birilerini yönetmek, kitlelere yön göstermek veya bir fikrin doğruluğunu kabul ettirmek için mücadele etmek hoşuma giden şeylerdi. Ben Trabzon Anadolu lisesinin ilk mezunlarındanım. O günlerde, o kadar kişi arasında eğitim görmek, bir fikri anlatmak, kabullendirmek, yön göstermek beni hep heyecanlandırmış ve mutlu etmiştir.

 

Ben Trabzon'un küçük bir ilçesinde doğdum. Şehir merkezine 40 km mesafedeydi. Yedi yıl boyunca bu mesafeyi gidip geldim. O dönemlerde servis de yoktu. Minibüslerle gider gelirdik. Trabzon şehrindeki çocuklar ayrı bir grup oluşturmuşlardı. Biz tabi dışarıda kaldığımız için, kendini kanıtlama ve grubun içerisine girmek için çaba gösterirdik. Şimdi gülümseyerek hatırladığım bu güzel anılar bugün bulunduğum noktanın temellerinin atılmasında çok önemli yere sahip. Liseyi Trabzon’da bitirdikten sonra ODTÜ’de mühendislik okudum. Büyük şehirde yalnız kalma ve yurtta farklı kültürlerden insanlarla bir arada yaşama kültürü bana çok şey kattı. Üçüncü sınıfta başarılı olduğumu hissettim ve daha çok çalıştım ve o zamana kadar ki bölüm tarihindeki en iyi ortalama ile bölüm birincisi oldum. O yıllarda bir grubu yönetebilirim ya da insanlara fikirlerimi kabul ettirip, farklı bir şekilde onların önünde olabilirim diye düşünmeye başladım. Bu konuda kendime en çok güvendiğim ve hedeflerimi netleştirdiğim dönem ODTÜ'deki 3. yılımdır diye düşünüyorum.

 

Hayal kuran bir çocuk muydunuz? Ne gibi hayalleriniz vardı?

 

Çok değildim galiba. Ben biraz matematik zekası ağır basan biriyim. ODTÜ'lüler  için daha sayısal ve analitiklerdir denir, belki onun da katkısı vardır. Bir de benim annem ve babam öğretmen, daha temkinli, sağlamcı, sınırlarını bilen ve otoriterlerdir. Onların belki bu özellikleri dolayısıyla fazla hayal kuramamışımdır diye düşünüyorum.

 

Bu kariyer tarafınızdan daha önce kurgulandı ve sonrasında mı gerçekleşti yoksa olayların gelişi mi sizi bu noktaya taşıdı?

 

Kurgulamadım. Kurgulamam çok zor. Ben ODTÜ'de mühendislik okudum. Daha sonra 5 yıl mühendislik yaptım. Bu beş yılın ilk iki yılında başarılı olmayan bir projede çalıştım. Proje başarılı olmamasına rağmen büyük bir inanç ve azimle çalıştığım için, çok genç bir mühendis olmama karşın farklı sorumluluklar aldım. Sonraki üç yılımda çok büyük bir projede olma şansı yakaladım.  Çok hızlı bir şekilde yükselip bir buçuk yılda işletme müdürü ünvanını alarak benden yaşça çok büyük insanları yönetmeye ve önemli kararlar almaya başladım. Bu benim için çok öğretici bir süreç oldu. Sonrasında mühendislik kariyeri için gittiğim bir Anadolu şehrinde kalıp kendimi çok fazla geliştiremeyeceğimi görüp, ABD'de işletme alanında yüksek lisans (MBA) yapmaya karar verdim. 27 yaşında bir fabrikada müdürlük fırsatı yakalamışken, her şeyi bırakıp sıfırdan başlama kararı çok az insanın yapacağı bir şey diye düşünüyorum. Bu karar benim hayatımda dönüm noktalarından biri oldu.

 

Bu temkinli bir davranış değil aslında. Az evvel temkinliyim dediniz ama bu sağlamcı bir karar değil. Belki ön görü...

 

Evet bu temkinli değil. Belki şartlar beni zorladı. Mühendislik alanında çok ilerlesem de kendimi geliştiremeyeceğimi gördüm. Sınırlı ekonomik imkanlarla Amerika'da MBA yapma cesareti göstermek tabi kolay değildi. Ayrıca ABD’ye gitmeden önce evlenmiştim. Tek başıma değil eşimi de yanıma alarak gittim. ABD'de yaşama ve eğitim alma benim hayatıma çok olumlu katkı yaptı.  Döndükten sonra dünyanın önde gelen denetim, vergi ve yönetim danışmanlığı firmalarından biri olan Arthur Andersen’da yönetim danışmanı olarak çalışmaya başladım ve Türkiye’deki ve yakın coğrafyadaki büyük şirketlerin stratejilerine yön verme şansını yakaladım.

 

Arthur Andersen’daki yönetim danışmanlığı hayatımda kendime çok fazla kattım. Türkiye'nin en önde gelen kurumlarına ortalama üç ayda bir gidiyorduk. O kurumun problemi varsa onu bulup, çözüp nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda genel müdüre, yönetim kuruluna, genel müdür yardımcılarına önerilerde bulunmak, çözüm planı hazırlamak için çok fazla bilgiye sahip olmamız, çok emek harcamamız, problemleri bulma ve çözme konusunda kendimizi geliştirmemiz gerekiyordu. Ben ağırlıklı olarak strateji danışmanı olarak stratejik planlama projelerinde çalıştım. Şirketlerin geleceklerini tanımlamaya çalıştım. Bu beni çok geliştirdi. Hayatımdaki en önemli öğrenme sürecini orada geçirdim. Orası bana biraz farklı düşünmeyi, bir mühendis olarak içine kapanık olmayıp daha sosyal olmayı, ilişkilerin ve bağlantıların önemini, aynı sonuca varmak için farklı yollar da denenebileceğini, tarz ve üslubun önemi gibi pek çok şey öğretti. Danışmanlık yıllarım bana çok değer kattı. Sonrasında tamamen tesadüf eseri Memorial'a geldim.  12 yıldır buradayım. Sağlık sektörü oldukça zor, farklı dinamiklere sahip bir sektör. Burada çok zorlandığım dönemler oldu. İşletme mastırı yapmış bir mühendisin, oturup sağlık sektöründe fark yaratacak işler yapması çok ekstra emek ve özellikler gerektiriyor. 12 yıldır kurumda değişimi ve büyümeyi arkadaşlarımla yönetmeye çalışıyorum, riskli kararlar aldım ama her zaman danışmanlık dönemlerimden edindiğim tecrübelerle olaylara farklı pencereden bakmaya, empati kurmaya ve kararlılıkla hedeflere ulaşmaya çalıştım. Belki kendi danışmanlık firmamı kurmam gerekirdi ama ben yine onu anne ve babama bağlıyorum. Öğretmen anne-babanın çocuğu olmak sizi bu tür girişimci aksiyonlardan biraz daha alıkoyuyor.

 

Başarıda şansın rolü sizce ne kadardır? Doğru zamanda doğru yerde olma, doğru bağlantılar...

 

Şans çok az bence de, doğru yerde doğru kararı vermek önemli. İnsanlar hayatları boyunca bazı karar aşamalarına geliyorlar, oradaki manevralar önemli. Şans da önemli tabi. Benim ABD'de bir finans hocam vardı kırk kere yazı tura atarsanız kırk kere tura gelme ihtimali var ama çok uzak bir ihtimal derdi. Ben başarılı olmayı birkaç faktöre bağlıyorum. Birisi doğuştan getirdiğiniz değişmeyen özellikleriniz, ikincisi kendinizi ne kadar değişime hazır hissettiğiniz ya da ne kadar değiştirebildiğiniz, üçüncüsü ne kadar azim ve çaba gösterip çalıştığınız, dördüncüsü de ilk üç maddeyi ne kadar kullanabildiğiniz.

 

Belki başarıyı yakalamada şansın rolü vardır ama sürdürülebilirliğinde şansın rolü yoktur diyebiliriz o zaman.

 

Aynen, kesinlikle katılıyorum.

 

Trabzonlusunuz. Eğitim hayatınızda zorluk yaşadınız mı hiç diye soracaktım ama zaten yaşadığınız zorluklardan bahsettiniz. Aileniz eğitiminizde size yön çizip, bağlantıları ile kolaylıklar sağladı mı? Bahsettiğim ailenizin sizi iyi bir insan yapmaları için çabaları değil...

 

Bence insanın özü çok önemli. İnsanın özü çocukken tamamen aile ortamıyla şekilleniyor. Onun için o ''öz'' sebebiyle ailem bana çok şey vermiştir ki siz onu zaten ayırdınız. Eğitim sürecinde ise şöyle diyebilirim; babam çok gözlemci bir insandır, kim neyi iyi yapıyorsa fark edip, o yönde bizleri kanalize etmeye uğraşır. O küçük kasabadan ki o zaman köy okulunda okuyordum ben, Anadolu lisesi gibi bir konsept olduğunu, oraya gitmem gerektiğini, sınavlarına hazırlanmam gerektiğini söyleyerek beni teşvik eden kişi babamdır sonuçta. Eğer ben Anadolu lisesine gitmeseydim iyi bir balıkçı olurdum herhalde. Trabzon Anadolu Lisesinde eğitim almış olmam çok önemli bir başlangıç. O yıl Trabzon'da Anadolu lisesi açılmış olması çok büyük bir şans. Belki bir yaş daha büyük olsaydım o şansım olmayacaktı. Başka bir şehirde okula gitmek zorunda kalırdım, yüksek ihtimalle de babam beni gönderirdi ama yine de bu bir şanstır. Kardeşim ÖYS Türkiye 5.si, Boğaziçi Üniversitesini 1.likle bitirdi ve burs alarak ABD'ye gitti. Orada da birinci oldu. O belki oraya MBA için gitmiş olmasaydı ben de MBA için gitmezdim. ABD'ye gitmiş olmamda kardeşimin, Anadolu lisesine gitmiş olmamda ise babamın katkısı vardır. Bu iki olay da benim hayatımda önemli dönüm noktalarıdır.

 

Anneniz nasıl bir çocuk olduğunuzu söylerdi sakin? yaramaz? sorgulayıcı? meraklı?

 

Sakin derdi herhalde. Ben sakin bir insanımdır. Yani o zamanlar. Çok değiştim tabi. Mesela bizim bünyemizde 800-900 tane hekim var. Medikal yönetici arkadaşlarım hekimleri değiştiremeyeceklerini söylerler ben de kendimi örnek veririm. Çok değiştiğimi, kendimi çok geliştirdiğimi söylerim ve insanların da değişip gelişmeleri gerektiğine inanıyorum. Sakindim ama çok da sorgulayıcıydım. O belki de benim inatçılığım ve baş kaldırmamdan dolayıdır. İsyankar bir adamımdır. Bunlar aslında sorgulayıcılığın temel ögeleri. Saydığınız dört sıfat içerisinde sorgulayıcılık da vardı bende. Bunu şu anda da yapmaya çalışıyorum. Bütün çalışma arkadaşlarımı karşılaştıkları sorunlar karşısında  en iyi cevabı bulmaya teşvik etmeye çalışıyorum. Toplumda herkes aklına ilk gelen, en kolay cevabı ortaya koyuyor. Ama doğru aslında biraz daha ileride. İşte o biraz daha ileride olanı bulmak için de sorgulamak lazım. Neden ve nasılı biraz daha irdeliyor olmamız gerekir.

 

Çocukluk döneminizde hatırladığınız yaşama dair bir saptama var mı? 

 

İnsan canına çok önem verirdim. Birilerine yardım etme isteğim vardı, hala da öyle. Belki empati. Oğlumda da görüyorum aynı şeyi. Bir yere gittiğimizde genel müdür olduğunuz için sizden oturmanız beklenir ama ben genelde bir iş varsa onu yaparım. Mesela kağıt alınması gerekiyor ve bunu fark ediyorsam, kalkıp kendim alıyorum gibi. Çocukken de öyleydim. İnsanlara yardım eden, onların ihtiyaçlarını anlamaya çalışan, onlar düşünmeden fark eden bir çocuktum. Bir örnek vereyim. Arkadaşlarımla oturuyorum ve yolun ortasında bir sarhoş var. Arabalar gelip gidiyor ve ezilecek. Ben kendimi paralıyorum, hadi gidelim yardım edelim diye. Ne gerek var diyordu arkadaşlarım ama ben kimseyi dinlemeden ezilmek pahasına o adamı yolun ortasından almaya gitmiştim. Hala arkadaşlarım anlatırlar, sen böyle bir adamdın diye. Bu duyarlılık mı, insan sevgisi mi bilmiyorum. Onun adını da siz koyun.

 

Merak duygusu hayatınızın neresinde? Spesifik konular var mı yoksa yaşamı algılamak üzerine birçok konuda mı?

 

Benim algım çok açıktır. Arkada gözün mü var derler çevremdekiler. Çok şeyi görüyorum ve sonuçlarını merak ediyorum. Aradakiler de önemlidir elbette ama ben sonucu merak ediyorum. Eğer benim yapabileceğim bir şey varsa sonucunu ben getirmeye çalışıyorum. Hem şimdi hem de çocukken çok meraklı olduğumu söyleyebilirim.

 

İş seçiminde düsturunuz sevdiğim işi seçeyim işim hayatım olunca keyif almaya devam edeyim mi, yoksa ben görev insanıyım ne iş olursa aynı şekilde yaparım mı? Sevgi var mı işin içinde?

 

Bence ikisi de var. Benim için ikisini birbirinden ayırmamız çok zor. Zaten bu pozisyona gelmem tesadüflerle birlikte oldu ama bırakıp gidebilirdim sonuçta. Ben danışmanlığı çok yoğun çalışıyorum, aileme zaman ayıramıyorum ve bir de yaptığım işlerin sonuçlarını göremiyorum diye bırakmıştım. Sonuçta mühendisken çalışmalarınızın sonucunda ürünü elinize alıyorsunuz, sonucu görüyorsunuz. Danışmanlık firmasında fikirlerinizi paylaşıyorsunuz, sorunlara çözümler üretiyorsunuz ve o şirkettekiler genellikle bunları uyguluyorlar. Bizim isteğimiz dışında şeyler olabiliyordu ve uygulama sonucunu görmek ya çok zaman alıyordu ya da göremeyebiliyorduk. Sağlık sektöründe ise durum farklı. Birincisi çok fazla insanın hayatını değiştirme şansım var. Bu benim için çok önemli. Bu çok fazla insan dediklerim hastalarımız ve çalışanlarımız. Ben geldiğimde 1000 kişilik bir kadro vardı, şu an 6000 kişiyiz. Bu yıl 2,2 milyon ayaktan hastaya hizmet vermiş olacağız. Bu insanlara hizmet ediyor olmak, hayatlarında değişiklik yapabiliyor olmak farkında olmasalar da benim için çok değerli ve anlamlı. İkincisi ise ben çok yardımsever bir insanım, manevi duyguları çok güçlü olan bir insanım sonuçta. Toplumsal olaylar da beni çok yaralıyor. O insanlara yardım ediyor olmak, manevi anlamda büyük mutluluk veriyor bana. Sonuçta keyif alıyorum yaptığım işten aynı zamanda da görev adamıyım. Kendinizi görev adamı yapmazsanız, bir tarafınız eksik kalır, görevler yarım kalır.

 

Kendinize oluşturduğunuz kaçış alanlarınız var mı? Mesela haftada bir defa şu sporu yaparım, ya da en azından günde yarım saat tek başına oturur ve zihnimi tamamen boşaltıp bir kahve içerim gibi? Yani kendinizi şarj ettiğiniz alanlar var mı?

 

Ben cumartesileri de çalışıyorum. Genellikle cumartesi günlerine randevu koymuyorum. O düşünme seanslarını cumartesi öğleden sonra yapıyorum. Kitap okuyorum bazen, internette yurtdışındaki hastane gruplarının neler yaptığına bakıyorum, bu biraz da iş aslında ama ben bundan keyif alıyorum. Sizin sorunuz bağlamında tek kaçış alanım ise oturup oğlumla beraber Trabzonspor maçı izlemek. O da son zamanlarda Trabzonspor'un durumu dolayısıyla biraz sinir harbine dönüşüyor ama olsun....

 

Şimdi sağlık sisteminden konuşalım biraz da... Mevcut sağlık sisteminin eksi ve artıları nelerdir?

 

Türkiye'de sağlık sistemi çok iyi bir noktaya geldi. Birkaç yıl önce Makedonya'daydım oradaki hekimlerle konuştum. Yirmi yıl önce biz sizinle aynıydık, 20 yıl içerisinde siz aldınız başınızı gittiniz biz ise olduğumuz yerde duruyoruz dediler. Ben son 12 yıldır sektörün içerisindeyim ama çok uzun yıllardır kullanıcıyım ve bu değişimi görüyorum. Burada hakkını vermek gerekenler var. Bence birisi Sağlık Bakanlığı. Sağlık Bakanlığı çok farklı kişi ve kurumlar tarafından yönetilen hastaneleri tek bir bünyeye toplayarak, tek bir havuz içerisine koyarak çok önemli bir iş yaptı. İkinci olarak tıp fakültelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tıp fakülteleri çok iyi öğrenciler yetiştirdiler, dünya ile entegre oldular. Üçüncü olarak hekimlere büyük bir pay vermek lazım. Kendilerini çok güzel geliştiriyorlar, dünyayla entegre ediyorlar ve bilgiyi öğrenip aktarıyorlar. Dördüncü olarak özel sektörün gelişmesine bağlıyorum. Hizmetin farklılaşmasında, çıtanın yükseltilmesinde, uluslararası kalite standartları ile  çalışma ve hasta odaklı olma konusunda sektörü disipline etti diye düşünüyorum. Bu saydığım dört madde sağlık sisteminin gelişmesinde ve dünyayla entegre edilmesinde önemli rol oynadı bence. Yurtdışında hangi kalitede hizmet sunuluyorsa, neredeyse tamamı bizim ülkemizde de yapılıyor. Çok becerikli hekimlerimiz ve sağlık personelimiz var. Biz de yurtdışından çok fazla hasta getiriyoruz. 2015 yılında 92 farklı ülkeden 35.000’den fazla insan Memorial Sağlık Grubu’na tedavi olmak için geldiler. Önceden biz yurtdışına tedavi olmaya giderdik ama artık bize geliyorlar. O anlamda bu değişim çok önemli. Bu kalite yeterli mi derseniz, değil, kalite problemi var ama sağlık hizmetine ulaşma anlamında çok büyük problemler çözüldü. Bundan sonra biraz hizmetin kalitesinin sorgulanıyor olması lazım.

 

Şu an ortalama bir Türk insanı yılda 8.2 defa doktora başvuruyor. OECD ortalaması 6.9. Çok daha yaşlı nüfusa sahip OECD 6.9 başvuruyorken bizim 8.2 başvuruyor olmamız bir yerlerde hata olduğunu gösteriyor. Artık biraz daha kalite konuşmamız lazım. Nasıl hasta bakımı ve güvenliğini daha iyi noktalara taşırız kısmını daha fazla konuşmalıyız. Şu anki iyi fazdan, bireysel başarıların olduğu fazdan, bizleri toplumsal, kitlesel başarı noktasına taşıyacak olan sağlıkta kalite anlayışının oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

 

Yapılan atılımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu alanda saha da olan birisi olarak önerileriniz nelerdir?

 

Biliyorsunuz 2008'den beri Sağlık Bakanlığı yeni özel hastane açılmasına izin vermiyor. Ancak ruhsat alınmış ve kapanan hastanelerin yerine yenileri kurulabiliyor. Ayrıca yeni branşlar eklememiz, yeni cihazlar eklememiz, yeni bölümler eklememiz de engelleniyor. 2008'de dondurulmuş haliyle kaldık ama 2008'den itibaren dünya ve tıp çok değişti, sağlık turizmi bizi çok değiştirdi. Bu yeni dünyaya göre bu kısıtlanmış branşların önünün açılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Özel sektördeki ivmelenme, daha hızlı olma, olaylara daha farklı yaklaşma konsepti aslında devlet hastanelerinin de önünü açıyor. Size bir örnek vereyim. Bizim Diyarbakır'da da iki hastanemiz var. Oradaki kalitemiz bölgedeki en iyi hastane seviyesinde, diğer özel hastaneler bizim yaptığımız uygulamalardan örnek alıp onlar da kendilerinde bu uygulamaları  ortaya koymaya çalışıyorlar. Birilerinin çıtayı yükseltmesi lazım. Gelişim öyle olur. Yoksa biz mutluyuz, çok iyiyiz demekle bir yere varamazsınız. Birilerinin daha yukarıda olması lazım ve ileri seviyeye ulaşmak için de çaba harcamanız, sorgulamanız ve efor göstermeniz gerekir diye düşünüyorum.

 

Şu an biliyorsunuz Şehir Hastaneleri geliyor. Onlar bence sektör için çok önemli oyuncular olacaklar. Bu komplekslerin çok iyi yönetilmesi lazım. Çok büyük yapılar. Bu kadar büyük yapıların iyi yönetilmediği ve bilgi sistemlerini kullanmadığınız sürece çok başarılı olma olasılığı düşük olur. Bunların çok iyi yönetilmesinin ve hazırlanmasının bir Türk insanı olarak milli kaynakları kullanma açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Onun için Şehir Hastanelerinin sisteme nasıl entegre olacağı, sektörün geleceği açısından çok önemli. İstanbul bir sağlık turizmi merkezi olabilir. Bu konuda pek çok konferans kapsamında sunumlarım oldu. Ama şu an daha olayın başındayız. Buradaki en büyük eksiklik koordinasyon eksikliği. Ulslararası hasta hangi hastaneye gideceğine karar  vermiyor, önce hangi ülkeye gideceğine karar veriyor. Türkiye'nin bir sağlık turizmi destinasyonu olduğunun her yerde tanıtıyor olması lazım. Yabancı hastaların neden Türkiye'ye gelmeleri gerektiği ile ilgili tek elden tanıtım ve devletin koordinasyonu çok önemli. Ülkeye giren hastaların kolay vize alması çok kritik. Normal bireyler gibi vize süreçlerinden geçiyor hastalarımız ve aylarca bekliyorlar, bazen sıkıntılı süreçler yaşıyorlar. Devletin sağlık turizmini koordine etmesi ve tüm girişimlere liderlik etmesi çok gerekli diye düşünüyorum.

 

Bir hekim olarak hekim kalitesinin düştüğünü gözlemliyorum. Bunun bir kısmının eğitim kalitesinin düşüklüğü ve bir kısmının da motivasyonsuzluk olduğuna inanıyorum. Sizin kurumunuz kalitesini ispatlamış durumda. Bahsettiğim durumdan kendinizi nasıl koruyorsunuz?

 

Bizim doktor profilimiz biraz daha farklı. Biz seçerek alıyoruz. Referanslar çok önemli. Motivasyonu iyi olan, çalışan, hasta ile ilişkisi iyi olan hekimleri alıyoruz. Bazen yanlış aldıklarımız da olabiliyor, maalesef onlarla hızla yolumuzu ayırıyoruz. Çünkü hasta mutlu olmuyor. Devlet kurumlarında o şans yok. Belki bizi ayıran önemli şeylerden bir tanesi o. Memorial'ın en önemli mottosu kalitedir. Hastamın hastaneden mutlaka memnun olarak ayrılmasını sağlamam gerekiyor. Bu nedenle hekim kalitesi çok önemli. Hem bilgi ve becerisi ile fark yaratan hem de ilişki anlamında hasta ile ilişkisini iyi yönetebilen hekimlerle beraber yürüyorum. Hekim seçim süreçlerimizi titizlikle yürüttüğümüz için bizden ayrılan hekim sayısı çok azdır. Hekimlik tek başına yapılan bir iş değil. Her alanda iyi hekim seçersek, diğer hekimlerde birlikte iş yaptıkları kişilerin iyi olmasından dolayı mutlu oluyorlar. Memorial’ın kuruluşundan bu yana görev yapan çok değerli hekimlerimiz var. Uzun yıllar bizimle çalışmalarının nedeni gelişmiş tıbbi cihazlarla çalışma ortamı sağlamamız, sürekli teknolojimizi yenilememiz ve uluslararası kalite standartlarına göre çalışmamız yanında onlara verdiğimiz güven, değer, karar sistemlerinde onların fikirlerini almamız ve sunduğumuz aile ortamı diye düşünüyorum.

 

Memorial olarak çok önemli bir sağlık markasısınız, kalitenizi korumak dışında gelecekteki hedefleriniz nelerdir?

 

Bizim en büyük amacımız Memorial kalitesini daha fazla insana sunabilmek. Onun için de büyümeye çalışıyoruz. İstanbul Bahçelievler’de yapımı devam eden çok büyük bir hastane projemiz bu yıl sonu hizmete açılacak, Anadolu yakasında yeni bir hastane yapımı var. Yurtdışında da bu bilgi birikimimizi aktarmaya çalışıyoruz. Hem oradaki hastanelerle işbirliği yaparak, hem de belki orta vadede orada yeni hastanelerin işletmesini yaparak ilerlemek istiyoruz. Memorial olarak bu yıl sonuçlandırmayı hedeflediğimiz iki önemli çalışma ise üniversite ve Ar-Ge . Bunca yıllık bilgi birikimi ile  alanında çok deneyimli hekimlerimizin tecrübelerini gelecek kuşaklara aktarmak ve sağlık sektörünün yarınlara katkı sağlamak bizim en önemli hedefimiz. Elbette üniversite ile birlikte Ar-Ge çalışmalarımız hız kazanacak ve şu an hekimlerimizin bilimsel çalışmaları ile  yer aldığımız uluslararası tıp litaratürüne Memorial markası ile katkı sağlayacağız. 

Aslında bizler çok genç kurumlarız. Cleveland’a, Mayo'ya bakıyorum onlar yüz yılın üzerinde kurumlar ama bizim de hızlı bir şekilde bunları yapabiliyor olmamız lazım. “Hasta Deneyimi” sektörümüz için çok önemli. Bizi telefonla aradığı andan, taburculuğuna kadar olan süreçte hastamızın yanında olmaya çalışıyoruz. Bu deneyimi nasıl daha mükemmelleştiririz, nasıl daha iyi hale getiririz sorularının yanıtları bizim için çok önemli. Artık hastaneler ve hekimler arasındaki kalite farkı azalmaya başladı. Bu nedenle hastanın yaşadığı deneyimi iyileştirerek, farkı hastaya daha net gösterebilmemiz lazım. Mutlu hastanın ve sürece eşlik eden hasta yakınlarının referansının çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bizim için hastalarımız çok değerli. Tıbbi sürecinin yanı sıra hastanede geçirdikleri her anda mutlu olmaları için çalışıyoruz. Onlara sunduğumuz hizmetin kalitesini anlatmaya çalışıyoruz. Maalesef burada biraz eksiğiz, kalitemizi ve farkımızı daha fazla vurgulayıp anlatabiliyor olmamız lazım. Bu sayede bilinçli ve aldığı hizmeti sorgulayan hastalar sektörün kalite çıtasını yukarı çekecektir. Biz en iyiyi sunmak için çalışıyor, en önemlisi yetinmemeye  çalışıyoruz. Hep daha iyisi olduğunu biliyoruz ve daha iyisine ulaşabilmek için de hep sorgulayıp, azimle yürekten çalışıyoruz.

 

 

 
E-mail: drsevdasarikaya@gmail.com
Twitter: @drsevdasarikaya
Facebook: Yrd Doç Dr Sevda Sarıkaya/Anılar Silinirken Sosyal Medya Platformu
Instagram: @dr_sevda_sarıkaya
 
Toplam blog
: 50
: 295
Kayıt tarihi
: 28.05.15
 
 

Nöroloji uzmanı Yrd. Doç. Dr. Sevda Sarıkaya 1977 yılında İstanbul'da doğmuştur. İlk, Orta ve Lis..