Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '07

 
Kategori
Siyaset
 

Merkez, "sol", iş birliği ve seçimler...

Merkez, "sol", iş birliği ve seçimler...
 

"Üçe beş kala solculuğu"

Merkez solda CHP ile DSP’nin iş birliği, seçime beş kala yüzde on barajını aşma refleksini barındırsa da, Cumhuriyet meydanlarını dolduran kitlelerin istemine bir yanıt olarak sunulmakta.

Amaç ne olursa olsun, "demokrasi araçtır" zihniyetine karşı bir konsolidasyon çabasıdır.

Tabii, solun 12 Eylül sonrasındaki kısa tarihi, bu türden ayrışma ve birleşmelerin de öyküsüdür. HP ile SODEP başarılı, SHP ile CHP ise aynı istikrarı sağlamayan birleşmeler gerçekleştirmişlerdir.

Rahmetli Ecevit, 1984 yılından bu yana kendi eksenini belirlemiş ve Demokratik Sol’u önce bir hareket sonra da partileştirerek merkez solda ayrı bir duruş sergilemiştir.

Tabii sosyolojik ve tarihsel olarak DSP’nin de reel anlamda aynı oy pastasına talip olduğu göz önüne alındıkta, içinde bulunulan dağınıklıktan, parçalanmışlıktan ötürü zaman zaman sorumlu tutulmuştur da.

İki partinin programını da neredeyse ezberlemiş biri olarak söyleyebilirim ki, bu iki program arasında benzerlikler ayrılıklardan çoktur ancak yöntemsel farklılıklar ise benzerliklerden daha fazladır. Partiyi programı Parti yapar ama parti siyasetini daha çok yöntem belirler.

O bir yana "bölen"in kim olduğu hep tartışılmıştır. Ancak bu tablonun yerel yönetimlerin örneğin Ankara’da beş on bin oyla Melih Gökçek’e kaptırılmasından tutun da daha nice sandıkta solun küçülmesine neden olduğu genel kabul gören bir anlayıştır. Sol oyların çapı daraldıkça o dağılımda sorumluluğun çapı büyümüştür.

Şimdi iki merkez sol parti, 2007 baskın seçimleri için iş birliğine gidiyorlar… O iş birliğinin bile nasıl kılı kırk yaran hesaplarla ve “hakkaniyet” söyleminin Meclis’te grup kuracak kadar milletvekili kontenjanı gibi hesaplarla gerçekleştirildiği malumdur. Güvensizliğin, -hele ki ipin ucu Baykal anlayışında olduğunda- büyüğün küçüğü yutacağı şeklinde kol gezdiği ise bir başka gerçekliktir.

Bunlar olgulardır. Kısmen açıklanabilir. Ancak, yoksulluğun, işsizliğin Türkiye’sinde, dahası "laik demokratik rejime değğin kaygıların çoğaldığı"nın söylendiği bir ülkede, bütün bunlara "dur" demesi ve yeni bir hayat kurması beklenilen solun; kimi solcuların, şimdiye kadar dar grupsal çıkarlarını öncelemiş görüntü vermeleri sanırım anlaşılabilir bir konu değildir.

Tarih de böyle yazacaktır…

Bu tayfta solun sorunu yalnız yöntemsel ve ilkesel değildir. Sol’un üstünlüğü "düşünce üretiminde" belirir. Ancak siyaset meydanında ön planda olan sol bu anlamda içerik kaybına da uğramıştır. Dünyayı gözlemlemekte, Türkiye’yi okumakta yetersiz kalmıştır…

Kimi sol dışı akımların, demokratikleşme anlamında “daha cesur” olduğu savları, onlara hak etmediği bir iltifat kadar o meyanda ve meydandaki solun ağız dolusu hak ettiği eleştirilere karşılık gelebilir.

Bir de sol, muhalefette bile olsa, “siyasetin demokratikleştirilmesinden” o arada sistemin sosyal güvencelerinin refah toplumu yaratılması için değişmez (değiştirilemez) bir vasatı sağlamasına katkı yapmaktan sorumlu olmak gerekir.

Örneğin, seçim sisteminin demokratikleştirilmesi (barajların makul düzeylere indirilmesi), siyasi partiler yasasının katılımın ve üye haklarının fiilen önünü açması (ve mesela gerekirse liderliğin iki seçim dönemi ile sınırlandırılması) gibi konularda içtenlikle emek vermiş olmak gerekir.

Öte yandan sosyal güvenlik sisteminde kazanılmış hakların korunması kadar, kapsam dışılığın (tarımda sigortasızlığın önlenmesi ya da ev hanımlarının güvencelere kavuşturulması gibi yeni alanların desteklenmesi) anlamında da sola büyük ödevler düşmelidir; düşmeliydi…

2002 kasım’ından bu yana CHP’nin yaptığı muhalefette bu ana öğeler ya eksiktir, ya da neredeyse yoktur. Bir tek dokunulmazlıklar belli aralıklarda dillendirilmiş ne ki kendi üyeleri arasında da “sorun”lara karşılık gelen bu açılım da yeterince savunulamamıştır.

Türkiye’de merkez solda bir başka eleştirilecek konu, ‘siyaset tasarımında kendi yandaşlarınızdan, partinizden’ daha büyük bir çevrimin olduğunun bazen unutulmasıdır.

O çevrimin içinde size oy vermeyenler de vardır, merkez bir parti onlardan da kendini sorumlu saymalıdır, saymalıydı... o arada, demokratik duruşunu, kendi dışında ve "radikal" solda faaliyette bulunanlardan da –düşünsel olarak- yararlanarak -ama demokrasiyi daim önceleyerek- kendini zenginleştirebilmelidir, zenginleştirmeliydi…

Oysa dünyanın merkezine kendini koymuşluğun yansıması çoğunlukla unutulmuşluk olmaktadır. Bu genel bir tespittir.

Sol’da kestirme başarıların parti siyaseti bir yana halk nezdinde karşılığının olmadığı daim anımsanmalıdır.

Bunda, siyaset üretmezliğin, düşünsel öncülüğü çok önemsememenin ve sol duyarlığı pragmatik seçim başarılarına yeğlemenin etkileri vardır.

Tüm bu tespitler alt alta yazılsa hepsi üst üste toplansa bile Türkiye’de merkezde güçlenecek ve uzun yıllar iktidara yerleşecek bir sol, bu ilişkiler ve işleyişten türetilemez.

Sorun daha derinlerdedir.

Düşünsel, programsal, kadrosal, yapısal, kurallara dayalı bir yenileşme gereklidir.

O da deyim yerindeyse yumurta kapıya geldiğinde "üçe beş kala solculuğuyla" olmaz!

Eylemli, sistemli, hak edişle ilmek ilmek örülmek gerekir, nakış nakış işlenmek ve tohum olup toprağa döşenmek…

Bu olmadan sol, sol olmaz, halkla kol kola yürüyemez, gençlerin ve kadınların arasında büyüyemez, yitirdiği kalelerde güçlenemez ve Anadolu toprağında yükselemez.


İnsancıl Sol bir anlayışla sivil, demokratik, kitlesel, sosyal ve refah toplumu öncelenmelidir. (www.insancilsol.com)

Tüm bunlara karşılık Türkiye'nın yakın seçimlerde siyasal merkezine çeki düzen vermesini ve sol yanını da güçlendirmesini buruk bir şekilde dilemekteyiz.

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..