Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Milyonların içinde "yok" olmak!

Milyonların içinde "yok" olmak!
 

Metropol bir toplumun içersinde yaşıyoruz. Her gün aynı işler, aynı çevre, aynı anlamsız yüzler. Hayatımız ya okuldan eve, evden okula; ya işten eve, evden işe bir kısır döngü olarak geçip gidiyor. Kısır döngüden kurtulmak için hayatımıza kattığımız etkinlikler anlamsız bir oyundan ileri gidemiyor. Bir an durup ta aynaya baktığımızda, aynanın bize yansıttıklarının bizle alakası olmadığını fark ediyoruz. Biz artık biz değiliz o metropol toplumun anlamsız bir parçasından başka bir şey değiliz. Beynimizdeki düşüncelerimiz silinmiş, zevklerimiz, anılarımız yitip gitmiş. Artık bir şeyi seviyorum derken ondan hoşlanmamızın önüne etraftaki insanların ne diyeceği bir duvar gibi örülmüş. Kameralara oynar hale gelmişiz.

Milyonlarca insanın bulunduğu kentlerde yalnızlığı kendimize dert edinmiş. Yalnızlığımızı haykırmışız aslında olmayan o milyonlara. Bizim için anlam ifade eden yüzleri artık seçememeye başlamışız artık onları "yok" etmişiz. Anlamsız yüzlerin verdiği zararları, gereksiz ve anlamsız muhabbetleri hayatımızın tek amacı haline gelmiş. Konuşmanın gerçek anlamını bir türlü kavrayamamışız, kavramak istememişiz. Durup da ne söylendiği hakkında düşünmeye vakit ayırmak bile bize zor gelir olmuş.

Bir insanın hayatında herkes gittikten sonra onun yanında kalacak tek kişiler "aile"mizden uzaklaşmışız. Tartışmalar, kavgalar, yalanlar onları da bize anlamsız göstermeye yetmişte artmış bile. Saygı kavramını sokak konuşmalarıyla bir tutup ailemize, büyüklerimize uygulamışız. Ama bu bize ters tepki olarak dönmüş. Ve ailemizden kopmamızın sebebi halini almış.

Kullanılmak duygusunu belki ilk kez de olsa acı bir şekilde yaşamışız. En değer verdiğimiz insanların sahip oldukları bir diğer yüzlerini keşfetmişiz. Ve bu yüz bize çok acı bir deneyim yaşatmış. İnsanlardan soğumuşuz, onlara güvenimizden zerre kalmamış. Bir bir hayatımızdan çıkarmaya başlamışız onları. Bir süre sonra ikinci yüz sahiplerinin sayısı arttıkça artmış ve hayatımızdaki bütün insanları kapsamaya yetmiş. Belki sadece bir kişi bize gerçekten değer veren, yalandan arınmış olarak kalmış ama o da sürüyle birlikte onu da yok olmaya mahkum etmişiz. Alıştığımız insan profili o değildir çünkü. Ve o anlamsız yüzlerin arasında yok olmaya mahkumdur artık.

Yazının sadece klavyemizden yada kalemimizin bıraktığı izlerden var olduğunu düşünür olmuşuz. Bir başkasının yazdığı bir şeyin sadece son sayfasına bakarak çok masum bir nedenle "uzun olduğu için" okumamayı sırtımızdan bir yük atmakla bağdaştırmışız. Orda saklı olan bilgilerin yazının uzunluğuna kurban edilmesini büyük bir iştahla izlemişiz.

Yaşamamıza bir anlam verememişiz. Yaptığımız her şey anlamsız ve gereksiz gelmeye başlamış. "Bunu yapmasam ne olacak?" sorusu beynimizde dönüp durmaya başlamış, bir cevap bulamaksızın zihnimizi işgal etmeye devam etmiş.

Sevgi kelimesinin anlamını ya sevgiliyle yada cinsellikle bağdaştırmışız. Hayatımızda olmayan bir sevgili en büyük eksiğimiz, cinsellik büyük bir ihtiyacımız halini almış. Bir sevgilimiz yok diye dertlerden dertlere girmişiz, gerçekten sevginin anlamını bulacağımız arkadaşlarımızı hiçe saymışız. Hayatımıza giren sevgili sayıları çokluğu en havalı insan konumuna yükseltir olmuş bizi. "Hiç sevgilim olmadı" diyeni dinlemeksizin alay konusu haline getirir olmuşuz. Anlamsız muhabbetlerimizin büyük bir kısmını oluşturur olmuş "eski sevgililer"imiz.

Ve artık Metropol toplumun bir demirbaşı haline gelmişiz. Ondan kopmak için bir şans istemekten daha çok çırpınmamız gerekiyor. Işığa ulaşabilmek için ilk adımı atabiliriz.

Bilal Tonga
10.06.07

 
Toplam blog
: 12
: 709
Kayıt tarihi
: 30.05.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çok okuyorum, biraz da yazmaya çalışıyorum. Sanatın neredeyse her dalına tutkum..