Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Motorsikletle İ - F -İ - Afyon Kocayayla

Motorsikletle İ - F -İ - Afyon Kocayayla
 

Evet geldik çobanlık günlerine:) Çobanlık günleri güzel günlerdi gerçekten. Yaylaya ilk gelişimdeki misafirperverlik güzel kıldı geri kalan günleri de belki...

Yaylaya gelince çadır kurmak için izin istemek üzere ileride birilerinin olduğunu gördüğüm çadırlara doğru sürdüm motoru. Beni önce 2 ufak çocuk sonra da onların amcaları olduğunu öğrendiğim Recep Dayı karşıladı. Onunla ve çocuklarla biraz hoş beş ettikten sonra buraya çadır kurabilir miyim deyince Recep Dayı ileride Orman'ın binası var orada daha rahat edersin dedi. Aynı şeyi Sorkun'da da söylemişlerdi. İyi madem deyip oraya doğru gidecekken Recep Dayı bir koşu taze peynir ve ev yapımı bazlama tarzı bir ekmek getirdi. Sonraki günlerde bu lezzetli şeyleri yerken minnetle andım onları:)

Orman İşletmesi'ne ait olan yer tek katlı bir bina. Tabi kapısı kilitli. Önünde çeşme, tahta banklar ve havuz gibi birşeyler var. Kamp için ideal aslında. Ateş yakacak bir yer bile var. Ben çadırı nereye kursam derken oradaki gençlerden birisi biraz ileride belediyenin bir kulübesi olduğunu ve kapısının açık olduğunu söylüyor. Eyvallah deyip oraya doğru seyirtiyorum. Aslında o zaman gitmiştim ama sonradan yaptığım hareketin Kocayayla dilinde seyirtmek olduğunu öğrendim:)

Daha önce de yol sorduğum ve sonradan ahbap olacağımız Hüseyin Dayı kulübeyi gösteriyor bana. Yoldan sapınca, 100 m kadar içeride, ağaçlar arasında ahşap bir kulübe. 4x3 filan herhalde boyutları. İyi bari deyip sonraki günlerdeki evime yerleşiyorum. Arkamdan gelen Hüseyin Dayı üşürsün burada, gel bizim çadırda kal diyor ama tulumum var deyince, o zaman tamam deyip gidiyor...

Ben de eşyaları indirdikten sonra hava kararmadan biraz odun toplayıp ateş yakılacak yere yığıyorum. Hava karardıktan bir süre sonra daha ateş yakmamışım ve kulübedeyim, birisi cama dan dan vurup komik bir tonla bağırıyor: "Hoaaaeeyyy, ne yapıyorsunuz lan karanlıkta içerde?" Hüseyin Dayı'nın kardeşi Mehmet Dayı bu da. Matrak bir adam. Onunla konuşurken bir yandan da ateşi tutuşturmaya çalışıyoruz. Odunlar çok kuru değil ama biraz da kağıt israf ederek ateşi canlandırmayı beceriyoruz.

Benden önce de bir gazeteci kalmış kulübede. Hatta laleler açınca Mehmet Dayı telefon edecekmiş adam tekrar gelecekmiş laleler için. Ters lale mi diyorum ama değilmiş, normal kırmızı lale diyor. Bir süre sonra Mehmet Dayı gidiyor ben de ateş sönene kadar oyalanıp tuluma dalıyorum. Sabaha karşı acayip soğuk oluyor. Tulumdan dışarı çıkamıyorum hava ısınana kadar. Yayla havasının maşallahı var...

Kocayayla'nın en ilginç yanlarından birisi yılkı atları. Ben ilk kez orada gördüm. Köylülerin yaşlandığı için filan doğaya bıraktığı atlar çoğalarak sürüler oluşturmuşlar. Gün geçtikçe de vahşileşmişler. Zaten bir kısmı direkt olarak doğada dünyaya geldiği için tamamen vahşi. Bunlardan bir sürü var Kocayayla'da. Sürüler halinde dolaşıyorlar. Yaklaşmak mümkün değil, en ufak bir çıtırtıda koştura koştura kaçıyorlar. Sabah kulübenin etrafında da dolaşıyorlardı ama ben fotoğraf çekmek için dışarı çıkınca hemen kaçtılar.

Biraz gezinti yapmak için tepelere doğru çıkıyorum. En tepede bir yangın kulübesi varmış. Yolda tesadüfen bir çiçek görüyorum. Ters duruyor ve laleye benziyor, ters lale mi acaba? Olsa da olmasa da beni mutlu ediyor bu tesadüfi karşılaşma...

Yangın kulesi 2 katlı bir bina. Etrafında ağıl, kümes, tuvalet gibi şeyler var. Bekçi havalar ısınınca gelip sürekli burada kalıyormuş. İşlevi gereği her tarafa hakim evin olduğu yer. Oturup manzara seyrediyorum biraz. Dönerken kuru odunlar vardı bol bol, onlardan birazını motora yüklüyorum.

Öyle böyle derken 5 gece kaldım Kocayayla'da. Kulübenin orada oturup manzara seyrederek, etrafta dolaşarak, Hüseyin Dayı'yla sohbeti koyulaştırarak, yardımcı çobanlık yaparak geçti günler. Bir gece diğerlerinden de soğuk oldu. O gece Hüseyin Dayı'nın çadırına konuk oldum. Brandayla kaplanmış ufak çadırda gürül gürül yanan soba soğuğu etkisiz hale getiriyor. Akşam yemeğimiz kümesten yeni çıkmış yumurta ve sobada ısıtılmış köy ekmeği. Leziz:) Hüseyin Dayı bir düğün için Denizli'ye giden eşinin yokluğunda böyle idare ediyormuş:)

Unutmadan Kocayayla'da bir de kanyon var. Uzun yıllar yöre halkı geçilemez diye biliyormuş ama sonra kanyonu keşfe çıkanlar geçilebilir olduğunu görmüşler.

Güzel geçen 5 günden sonra tekrar yola düşmek vaktidir diyerek eşyaları toparladım, Hüseyin Dayı'yla tekrar görüşebilmek dileğiyle vedalaştık ve tarif ettiği yoldan Akdağ'ın diğer tarafına, Çivril yönüne inmek üzere orman yoluna koyuldum...

http://www.geziyorumlari.com/index.php?option=com_content&task=view&id=1513&Itemid=149

 
Toplam blog
: 30
: 1532
Kayıt tarihi
: 15.04.07
 
 

Gezmeyi görmeyi severim. Aslında endüstri mühendisiyim ama 2 sene önce çalışma hayatına ara verdim. ..