Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '06

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Mucizevi bitkisel ilaçlar!

Mucizevi bitkisel ilaçlar!
 

16 – 17 yıl önceydi. Henüz nasıl bir yaşam kurmak istediğimin, ne iş yapacağımın cevabını bulmuş değildim. Londra’daydım, nişanlıydım ve dünyaya hala araştıran gözlerle bakıyordum.

Bir gazetede gördüğüm “bol sıfırlı kazanç” ilanı ilgimi çekti. Verilen telefonu aradım. Çok kibar bir bey bu konuda büyük bir otelde bir toplantı yapılacağını, ona katılmamın yararlı olacağını, davetli olduğumu söyledi. İşin ne olduğu konusunda ise herhangi bir ipucu vermedi.

Bu işe uygun olup olmadığım, tecrübem, kalifikasyonum vb. konusunda herhangi bir şey görüşmeden böylesi bir ilgi ile karşılanmak bana biraz tuhaf geldi ama kaybedeceğim bir şey olmadığından nişanlımı da alıp adrese gittim.

Toplantı, güzel bir muhitte bulunan hayli prestijli bir otelin balo salonundaydı. Telefonda görüştüğüm kişi bizi kapıda karşıladı, çay-kahve ikramından sonra slayt ve bilgisayar sunumu yapılmak üzere hazırlanmış salonda uygun bir yere oturttu.

Salonda toplam iki – üçyüz kişi kadar vardı. O ana kadar elimdeki tek ipucu, toplantı düzenleyicisi firmanın adında “herb” kelimesi (ot, bitki) olmasıydı. Böylece bunun şifalı otlar ve bitkilerle ilgili bir toplantı olacağı anlaşılıyordu.

Biraz sonra sunum başladı. Önce şirketin 10-15 yıl öncesinden başlayan çok başarılı tarihçesi gelişmesi ve büyümesi anlatıldı. Ardından ABD ve diğer bazı ülkelerdeki öncülerin sağladığı gelişme, satış başarısı, edindikleri servet ve yaşam standardı vurgulandı. Avrupa’da henüz organize olunmadığı ve birkaç yıl içinde bu ürünlerin Avrupa pazarında patlayacağı ve o anda o salonda bulunanların doğru zamanda doğru yerde bulundukları, bunun kaçırılmayacak bir fırsat olduğu ifade edildi.

Daha sonra sıra ürünlerin tanıtımına geldi. Bir cilt kremi ele alınıyor, içinde bulunduğu iddia edilen bitki özleri nedeniyle bir seri cilt problemini çok kısa sürede yok ettiği anlatılıyordu. Hemen sonra, ya önceden kayıt edilmiş görüntülerle ya da o anda salonda bulunan bir kişi tarafından “şöyle problemlerim vardı, şu tarihte bu ürünleri kullanmaya başladım, kısa sürede problemlerim sona erdi, şimdi çok mutluyum” tarzında konuşuyor ve daha önce sorunu olup da şimdi pürüzsüz hale gelmiş problemli yerini gösteriyordu. Tam o anda salonda bir alkış kopuyordu. Biz de o gazla alkışlıyorduk ama aslında bizim alkışımıza pek de ihtiyaç yoktu.

Daha sonra sıra şampuana geliyor ve bir bayan saçları ile ilgili problemlerini anlattıktan sonra bu şampuanı kullanmaya başladığını söyleyip sonuçta ne hale geldiğini göstermek için saçlarını salonun her yanından görünecek şekilde sağa sola savuruyor ve yine salon alkıştan yıkılıyor.

Tırnaklarından sorunu olan bir bayan benzer bir şovla mutlu bir gülüşle tırnaklarının mükemmel halini gösteriyor, alkış tufan. Başka bir kız kirpiklerindeki gelişmeyi ağzı kulaklarına vararak ve gözlerini kırpıştırarak sunuyor, şakşakçılar yine hazır.

Velhasıl, o gün salonda üçyüz kişi vardıysa yüzellisi kadrolu şakşakçı, ellisi organizasyonun başka yerlerinde görevli, kala kala yüz kadar kişi de bizim gibi kafaya alınacak satıcı adayıydı.

Tiyatroyu bir süre izledikten sonra dayanamadık ve toplantının bitmesini beklemeden çıktık. Çıkarken üzerimizdeki bakışlar oldukça rahatsız ediciydi ama ne yapabilirdik ki, tiyatro oynamaya hazırlıklı gelmemiştik.

Sonuçta o salonda ilk kez bulunan bazı kişiler o sektörde iyi birer kariyer yapmış olabilir. Toplantıyı erken terk etmiş olmakla belki de ben çok şey kaybettim. Çünkü üzerinden onca yıl geçtikten sonra bugün ne kadar büyük bir kesimin derdine çareyi nasıl bilim ve akıl dışı yöntemlerle aradığını görüyoruz.

Aslında benim o gün reddettiğim “bitkisel ürünler” değil, şarlatanlıktı. Yoksa ilaç firmalarının doktor reçetelerine kendi markalarının yazılmasını sağlamak için kullandığı yöntemlere bakıp tıp ve eczacılık bilimini reddetmemiz gerekmez.

Demek ki o gün o pazarlama yöntemini tanıtılan ürünlerle özdeşleştirmişim ve her ikisini de reddetmişim.

Fakat bu noktada zaten tıp ve eczacılık bilimiyle sorunum olamaz. Bilimsel olan şeyi, satış yöntemini benimsemesem dahi reddedemem. Sonuçta eczacılık bilimi içindeki ürünlerin bir standardı olmak zorunda ve ürünlerde bilinen olası yan etkiler beyan ediliyor. İlaçların faydası kanıtlanmış durumda, istenen faydayı edinmek için yan etkileri göze alarak kullanıyoruz. Üstelik eczacılık bilimi problem ve rahatsızlıklara yararlı olduğu düşünülen maddelerin üretilerek insan vücuduna "fayda edinileceği düşünülen miktarda" kullanıma sunulması olduğuna göre ve bu maddeler çok büyük oranda zaten bitkilerden elde edildiğine göre adına "bitkisel" diyenlerin farkı ne olabilir anlamak da güç. Kaldı ki bitkisellik takıntısı da doğru karar vermemizi etkileyen bir ön yargı oluşturabiliyor. Zehirli mantarı yerseniz ölürsünüz ama o mantarın zehiri güvenli dozda alınırsa bambaşka bir probleme çözüm olabilir. Bu sırları çözmek için üniversiteler kuruyoruz, bunlara güvenmekten başka çaremiz yoktur. Varsa da akılcı değildir.

Çok şükür ki ben hala bilime alternatif olarak önerilen yöntemleri ciddiye almam. Çünkü ne ispata ne kanıta dayanırlar. Ama ne yazık ki bunlardan fayda uman milyonlarca kişi var aramızda. “Ben kanser olursam doktora gitmem, havuç yerim, sarımsak yerim kanseri yenerim” diyenleri bilirim.

Bilgi çağında olduğumuzu sanıyoruz ama göz boyamak günümüzde öylesine bir sektör haline geldi ki fal, büyü, bitkisel tedaviler, alternatif tıp, feng shui vs hiç ummadığımız yerlerde karşımıza çıkıp hiç ummadığımız kişilerin dimağında soru işaretleri oluşturabiliyor. Falcı danışmanı olan devlet yöneticileri, diplomalı doktorlar, mühendisler var.

Bu hayal ticareti ürünlerinin müşterisine acımaktan başka elden bir şey gelmiyor. Ne diyelim, hayal tacirlerini de tebrik etmeli.

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..