Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '15

 
Kategori
Eğitim
 

Müdür atama kararnamelerindeki değişimin seyri

Müdür atama kararnamelerindeki değişimin seyri
 

Müdür Atama Kararnamelerindeki Değişimin Seyri:
 
Müdür Kararnamesinden “Bi bakıver…” Anlamına Gelen Göz Kırpma Hareketine Yolculuk...
 
Öğrendiğimiz ya da bildiklerimizi test ettiğimiz şeyler de oldu. “Okul, müdürü kadar okuldur.” sözünün doğru olduğu durumları gördük. Müdürün, çalışma arkadaşları üzerindeki etkisi çok fazla olabiliyor. Bu etki derecesi, okula yeni bir ufuk kazandırmaktan, okulun ufkunu karartmaya kadar varabilen bir genişliğe sahip. Aslında olan, müdürün kendisinde olanı okuluna yansıtmasıdır. 
 
Gönül, okullarımızın, kurumlarımızın nitelikli hizmet sunmasının okul müdürüne bu kadar bağlı olmasına razı değil. Her memleket ya da bölge için söylenemez bu elbette ama, bizim buralarda müdürün ufku ve liyakatiyle okulun ufku ve kalitesi arasındaki bağın çok güçlü olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bunun kaynaklarının neler olabileceği biraz felsefe, biraz sosyolojinin konusu gibi ve şu anda konuşulacak şey değil. “Liyakatli, gayretli, iyi niyetli çalışanları, en kötü yöneticiler nasıl ve ne kadar etkileyebilir”, bu ilginç ve önemli konu, başka bir çalışmada ele alınmalıdır. Ama sonuçta, okul müdürünüz açısından işiniz şansa kalmıştır. Atanan müdürler listesinde kendi okulunuza gelecek kişinin adını görürsünüz ve piyango çekilmiştir. Kendinize ne isabet ettiğini yakında anlayacaksınızdır.
 
On altı bin müdürü değerlendirmeye alıp sekiz binini elemek, geri kalanların üstün gayret ve başarılarını, ufuk açıcı strateji ve planlarını izlemeye devam etmek, gerçekten eğitim camiamız adına müthiş bir olay. Bizi imrenerek, bazen de kıskanarak izleyen tüm gayri müslimlere, “Haahh, işte büyük Türkiye..!” dedirtecek türden bir hikaye.
 
Müdürlük görevimin uzatılmamasını ben, Altındağ’dan kovulmak olarak algıladım. Bana öyle geldi. Liste yayınladılar, "görevden alınan müdürler" diye, yüzlerce isim var. Eskiden göreve gelirken de giderken de kendi adınıza düzenlenmiş kararnameniz olurdu. Kararname, devletin, memuruna gösterdiği özenin bir nişanıdır aslında. En temiz fotokopilerinden birini kendiniz için alır ve saklardınız. Ben hep öyle yaptım. 
 
Adı üzerinde zaten, karar ve name. Burdaki name’nin ne olduğunu tam bilemiyorum. İngilizcede “isim, ad” demek olan name’den mi geldi, yoksa “şan, şöhret, ün, herkesçe tanınma” anlamına gelen Farsça sözcükten mi geldi, bilemiyorum. Ama her iki durumda da kişiyi öne çıkartan özelliği, kişiye özel olma hali vardır. İsim olarak kullanılıyorsa, “bu kararname yalnızca size aittir, siz özel birisisiniz” demek anlamına geliyor olabilir. Yok eğer şan, şöhret, ün, tanınmış olma anlamından geldiyse, ki umarım bu anlamdan gelmiştir, o zaman durum daha da gizemli bir hal kazanmaktadır. Şöyle ki: Milli Eğitim Bakanı gözlerinizin içine bakarak, “Okul öyle özel ve öyle müstesna bir yerdir ki, buraya ancak liyakatiyle şan, şöhret, ün sahibi kişiler atanabiliyor, ya da atananlar en yakın zamanda liyakatlerinin üzerine yükselen şan, şöhret ve üne kavuşacaklardır. Yani siz sıradan birisi değilsiniz sayın müdürüm..!” demek istiyor olabilir. 
 
Her iki açıklama da yeterince mantıklı oldu sanırım. Benim gibi, okul müdürünün kritik bir adam olduğunu ve bu kişiyle ilgili her iş ve işlemin de buna uygun olarak yapılması gerektiğini düşünüyorsanız, nalıncı keseri gibi hep kendi tarafınıza yontarken bulursunuz kendinizi... On bir cümle önce dedim ya, kararname, devletin memuruna gösterdiği ama bizim bunu henüz fark edemediğimiz değerlerden birisidir. Şimdi biz kararname dönemini tarihin tozlu sayfalarına fırlatıp “listeleme usulüne” kucak açıyoruz. Hep birlikte yeni ufuklara yola çıkmak gibi bir şey işte... Artık bir okula müdür olarak atandığınızda veya atanmış olduğunuz müdürlük görevinden benim gibi alındığınızda, adınıza ait bir kararname düzenlenmeyecek, müdürler listesi dediğimiz bir listede adınız yalnızca bir satır tutamında geçecektir. Milli eğitim için küçük, bizim için büyük bir değişim...
 
Şimdi biz bugünkü sohbetimizde listeleme usulünü değişik acılardan incelemeye çalışalım. Listeleme, adı üzerinde, sıralama demek. Listeleme usulünde, aynı niteliktekilerin sıralanmış bir haline dönüşüveriyor her ne özelliğiniz varsa. Sıraya giriyorsunuz, yani artık siz sıradan birisisiniz, sıradan. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakarsanız, durum daha da fecaatik bir özellik göstermektedir: “Alt alta yazılmış şeylerin bütünü” diye bahseder listeden. Bu tarif, yan yana dizilme tekniği ile oluşturulmuş listeleme usulünü icat etmeyi gerektirebilir. Ayrıca, alt alta üst üste kona kona bir bütünü ancak oluşturabiliyor olmak da, üzücü. Liste sözcüğü İtalyancadan gelmeymiş, yani “lista”. Kulağımıza hoş gelecek şekilde söylersek, "Lista Scuola Principale", "okul müdürleri listesi". Bunun keyfini en çok, İtalyancasını Fatih Terim’e söyleterek çıkartabiliriz.
 
Pratiktir listeleme usulü, tek sayfaya onlarca müdür sığdırabilirsiniz. Sayfa yapısından kenar boşluklarını minimuma çektiğinizde ve çift sütun listeleme yaptığınızda, bir sayfaya tahmin edemeyeceğiniz kadar müdür sığdırabilirsiniz. Bu sayının yüzü geçebileceğini tahmin ediyorum. Müthiş bir kâğıt tasarrufu. En son sekiz bin müdür atamıştık, bunu kararnameyle yapsaydık, sekiz bin adet kâğıt, üst yazısını da ekleyin, on iki bin kâğıdı harcamak zorunda kalacaktık. Aynı kâğıtları görevden alınan müdürler için de düşünün… Oysa şimdi, her ilin müdürlerini tek sayfada atayabiliyoruz; büyük illerinki sığamayabilir belki, ikinci bir kâğıdı harcamak durumunda kalabiliriz. 
 
Kâğıt tasarrufunun yanında, denetim fonksiyonları da vardır listeleme usulünün. Okul denetimi ya da izlemesi denildiğinde hepimizin aklına ilk gelen ve bu kapsamda bilebildiğimiz bir iki kalem başlıktan biri olan “Biz oraya kimi verdiydik?” türden soruların cevaplarını, listeleme usulü sayesinde çabucak bulabilmekteyiz. Amirlerin, atadıkları müdürleri tek sayfada görebiliyor olmaları, denetim mekanizmalarının daha etkili çalışmasına katkı sağlayacaktır. Müdür listelerinin, alınanların verilenlerin, hak ettiydi denilenlerin, ohh canıma değsin çekilenlerin isimlerinin, devletin dairelerini dolaşırken memurlar için sohbet konusu olması da, listeleme usulünün yan kazançlarındandır, denilebilir.
 
Listeleme usulünün, sayıca az da olsa zayıf yanları da vardır. Ama bu zayıflıklar, bu usulü kullanacak olan zeki insanların elinde milli eğitimimiz için bir artı avantaja dönüştürülebileceği gibi, sıçrama hareketleri için potansiyel kaynak konumuna bile getirilebilirler. Dilerseniz, bu usulün en kritik olabilecek olumsuz yanıyla başlayalım.
 
Listeleme usulünde listede kimlerin olduğundan çok, listenin ne listesi olduğu önemlidir. O yüzden listeleme usulü, işi değersizleştirme için kullanılabilecek etkili bir araç haline dönüşme potansiyeline sahip olup, bu özelliğinin kötü niyetli kişilerden sonsuza dek saklanması zaruridir; millet devlet hayrınadır. Tabii burda okuyucuların aklına gelecek soruyu tahmin etmek zor olmamaktadır: Listeleme usulü, ne yapar da müdürü sıradan bir kişi haline sokar? O müstesna kişilik, nasıl olur da alt alt üst üste konmuş bir dizenin, aralardaki bir öğesi haline indirgenebilir?
 
Listeleme usulünün size yapacağı ilk ve belki de en acımasız şey, size bir sıra numarası vermek olacaktır. Bir sıra ileri bir sıra geri dahi gidemeyeceğiniz, yüzlerce numaradan oluşan bir sıra. Bu sıra numarası o kadar önemli hale gelecektir ki, bazen adınızdan bile daha fazla kullanılır olacaktır. Göreve başlama ve ayrılma işlemleri yapılırken devletin görevlileri sizi listeden rahat bulsunlar diye büyük ihtimalle isminizin başına, memurun kişilik özelliğiyle mütenasip değişik süsleme özelliği olan işaretler konacaktır. Bazen de isminizin üzeri fosforlu kalemle çizilir, diğerlerinin içinden kolayca ayırt edilebilesiniz diye ama, üç beş ay sonra fosforun o ışıltısı kaybolduğunda, listedeki sıranızın eski şatafatlı halinden eser kalmayacaktır. 
 
Bu özelliği ile listeleme usulünün kapitalizmin kullandığı araçlarla olan benzerliği şaşırtıcı dereceye kadardır. Farkettiniz mi olanları: Sizi sıraya koydular; elinize bir sıra numarası verdiler; sıranı sakın kaybetme, bir yere kıpırdama dediler; diğerlerinin arasından kendinizi gösterebilmeniz, ancak memurun fosforlu kalemle üzerinizden geçmesine bağlı ve ne listesinde olduğunuz, yine memurun listeye isim bulma konusunda maharetiyle ya da iyi niyetiyle doğrudan orantılı..!
 
Listeleme usulü, değersizleştirme olarak adlandırılan işleminin önemli bir bölümünü, kişileri birbirine benzeştirme enstrumanlarını büyük bir maharetle kullanarak gerçekleştirir. Bu usulde insanları birbirine benzeştiren kısımlar yeterince mevcuttur. Misal, listede “İli” diye bir sütun varsa, listedeki herkesin isminin başında aynı şey yazacak demektir. Listede “ilçe” kısmı da var illaki, burda da benzer şeyler yazıldı demektir isimlerinizin yanına. Ama burdaki durum, biraz daha insancıl, yani en azından ilçe sayısı üç beş tane olduğundan, müdürleri birbirine benzeştirme konusunda ters orantı olduğu söylenebilir. Buna benzer, insanları aynı sıfat altında toplayan birkaç kalem başlık daha mevcuttur.
 
“Peki listenin başında mı olmak iyidir, sonunda mı?”. Sohbetimize böyle soru cevaplarla devam edersek, okuyucuyu da sıkmamış oluruz. Efendim, listenin ortasında yer almayınız da, neresinde olursanız olunuz. Listeleme usulünde listenin ortasında yer alanların hiç akla hayale gelmedik bir talihsizlikleri söz konusudur. Listenin başındakiler, listenin o güzel adının hemen altında yer alma mutluluğuna ve daha çok insan tarafından isimlerinin zikredilme fırsatına kavuşmuş olmaktadırlar. Listenin sonundakiler ise, isimlerinin, listenin oluşumunda irade gösteren amirlerimizin imzalarıyla aynı sayfada olmanın yüksek şerefini yakalamış olacaklardır. Listenin sonundaki imzalardan, bu işi kimlerin murat ettiğini anlayabiliyoruz. Ama, murat edenlerin her sayfada imzaları olmaz. Baştaki ve aradaki sayfalara paraf atarlar sadece. Aralardakilerin kıymet-i müdüriyetleri, bir paraflıktır.
 
Listeleme usulünde sakıncalı olan bir taraf da, heyecanınızın dorukta olduğu bir anda sayfalarla listelenmiş yüzlerce isim arasından kendi adınızı bulabilmenin yarattığı gerginlik halidir. Hele ki isminizi ararken yanınızda arkadaşlarınız da varsa ve ilk turlamada kendinizi listede bulamadıysanız, ki bana da aynen böyle olmuştu, yanınızdakilerin size acıyan bakışlarına maruz kalabiliyorsunuz. 
 
Listeleme usulü, kişi yaratıcılığını destekleyici ve bir o kadar keyifli unsurları da uhdesinde barındırmaktadır. Listeye bir ad koyma kısmı, bunun en eğlenceli örneklerindendir. “Yeterli Puan Alamadığı İçin Göreve Devam Edemeyecek Müdürler Listesi”, “Yeterli Puan Alarak Üstün Gayret ve Başarılarından Millet ve Memleketin Dört Yıl Daha Yararlanma Şansı Yakaladığı Müdürler Listesi”, “15.08.2015 Çarşamba Günü Yemek Listesi” gibi gibi… Listeye ad koyan kişi için epeyce eğlenceli bir durum gibi görünüyor.
 
Milli eğitimde yaşanan gelişmeler, müdür atamalarını ilgili kişiye bildirme yöntemindeki değişimin, kararnameden liste usulüne geçişle sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Kısa mesaj yönteminin, önümüzdeki birkaç senede deneme kullanımlarının olabileceğini tahmin ediyoruz. Kendi içerisinde artıları eksileri barındıran bir yöntem. İlk akla gelen artıları, her an her yerden bu bildirimlerin yapılabilmesine olanak tanımasıdır. İl başkanının odasından çıkar çıkmaz müjdeyi haber verebilmek mümkün. “Gönder” tuşuna bastığınızda, “seni partiye çok annattım, demiştim sana bu işi olcak diye. Okul senin optüm bizim oğlanlar sana teshlim” türünden sevgi ifadeleri eşliğinde müdür görevlendirmelerinin anında gerçekleşmesi, kabul edelim ki, ülke olarak bu kadar hızlı bir gelişmenin olabileceğini hiç birimiz hayal dahi edemiyorduk, yakında gerçek olacaktır.
 
Kısa mesaj yöntemiyle, Kamu Mali Reformu Yasası’nın milli eğitim teşkilâtlarına yüklediği hızlı hizmet anlayışına dayanan stratejik yönetim sorumluluğunun gereği, tek tuşla yerine getirilmiş olacaktır. Maliyetler açısından da diğer yöntemlerle karşılaştırıldığında kısa mesaj yöntemi, düşük maliyeti ile kendine ön sıralarda yer edinecektir. Kısa mesaj paketlerinin faturası sendika adına kestirildiğinde, hükümet indiriminin olduğundan da bahsedilmektedir. Eğitime yüzde yüz destek kapsamına giriyormuş. Okulları müdürsüz öğrencileri sahipsiz bırakmadılar diye, devletin sendikaya bir minnet borcu ödemesi heralde. Neyse, diyelim ki 50.000’lik kısa mesaj paketi aldınız. Önümüzdeki on yılın büyükşehir il müdürü, il müdürü, il müdür yardımcısı, ilçe müdürü, okul müdürü, müdür yardımcısı, nöbetçi öğrenci ve sınıf başkanı atamalarını ilgililere bildirecek mekanizmaya sahipsiniz demektir. Ola ki, elimizde paketten artan mesaj kalmaması ve paraların israf olmaması için, hükümetin ya da himmet sahiplerinin iktidarda kalış süreleriyle uyumlu bir paket hizmeti almakta fayda olacaktır. Hükümetlerin ne kadar iktidarda kalacaklarını anket şirketlerinden bir kısa mesaj kaşlılığı öğrenmek mümkün.
 
Kısa mesaj yönteminin akla en son gelebilecek ya da bahsetmeye bile değmeyecek bir eksi yönü daha vardır ki, o da, okul müdürüne görevlendirme bilgisini “öptüm, bizim oğlanlar sana emanet” gibi duygusal ifadelerle yazarken, bu söylemlerin sonuna partinin ya da sendikanın (artık işi hangisi bağladıysa onun) amblemini veya logosunu yerleştiremiyor olmamızdır. Gerçi, mesajın geldiği yer kısmında telefon numarasıyla birlikte himmet sahibimizin partideki-sendikadaki görevi yazmaktadır ama, bunun, “öptüm” ifadesinin hemen bittiği yere oturtulacak şık bir logonun yerini tam dolduramayacağı açıktır.
 
Kısa mesaj yönteminin eksi yönlerinden ya da zararlarından en büyüğü ise, güzel Türkçemize yapacağı tahribatla ilgili olacaktır. Bu zararı bilerek en sona bıraktım. Sosyal medya tecrübemiz, kısa mesajla yapılacak müdür görevlendirmelerinde, güzel dilimiz Türkçemizin bin bir türlü hale sokulacağını; bazen noktalama işareti mahrumu, bazen de noktalama işaretleri kullanılarak yapılmış minyatür süslemelerine benzeyen bişeylerin cirit attığı mesajlar olacağını tahmin ettiriyor bize. Bakanlığın, kalıplaşmış göreve atama mesajları hazırlayıp il ve şube başkanlarına göndererek, bu konudaki eziyeti ve tahribatı bir ölçüde önleyeceği umulmaktadır.
 
Kısa mesajla müdür atanırda, aşırıya kaçmayan kaş göz işaretiyle, “(okula) bi bakıver” anlamına gelen göz kırpmasıyla müdür atanamaz mı? İlk duyulduğunda insana “Hadi canım sende…” dedirtecek bir şey gibi ama, insaniyet namına ve içinde bulunduğumuz kültürel ortamda en çok makbul olacak yöntem budur. Kültürel dedim, bunu bilerek dedim. Çünkü üyesi olduğumuz doğu kültürü ile özendiğimiz batı kültürü arasında, müdür görevlendirmelerinin ilgili kişiye nasıl bildirileceğini şekillendirecek farklılıklar vardır. Batı kültürü, listeleme veya kısa mesaj yöntemi gibi kişilerin karşılıklı olmadığı, sanal ya da sanalitik tarz iletişim biçimlerine daha yatkındır. Önemli olan, içeriğin karşıya ulaşmış olmasıdır, duygular biraz kenarda tutulur, yapaydır, yavandır, yani içi boştur biraz. Yüz tane kısa mesajı toplasanız, hafif göz kırparak yapılan bi kaş göz işaretiyle karşımızdakine yolladığımız duygu geçişinin çeyreğinin çeyreğini veremezsiniz. Ama “bi bakıver” yönteminde öyle mi?: İnsancıldır, insana özgüdür, sıcaktır, sıcacıktır. Basit bir göz kırpma işareti deyip geçmeyin, bin bir türlüsü vardır. Yalnızca işaret gitmez karşıya: Duygu gider, çoşku gider, alacak gider, verecek gider; himmetin himmeti gider. Yazıya çiziye gerek yoktur. Göz kırpma işaretini aldığınızda direk okula gidip bu kutsal görevi devralmanızda hiç bir sakınca yoktur. 
 
Aklıma takılan ancak hâlâ bir çözüme kavuşturamadığım konu ise, "Bi bakıver" yönteminde müdürlerin görevden alınmalarının hangi hareketle ya da ardışık sıra birbirini izleyen hangi hareketlerle, jest ve mimiklerle yapılacağıdır. Göz kırpma ya da kaş göz işaretli kâfi gelecek midir, yoksa bu işaretleri bazı beden hareketleriyle de desteklemek icap edecek midir, şimdilik muğlak olan ve yanlış kullanılması durumunda medyaya günlerce yetecek kadar malzeme verebileceğimiz konulardır. Bu sıkıntılı durumunun dışında, milli eğitimimizin müdür atama kararnamelerindeki değişimin "Bi bakıver..." anlamına gelen göz kırpma hareketi yöntemiyle sonlanmasını dilemekteyiz. Fıtratımız bu usule daha yatkın durmaktadır. 
 
Sohbetimizi sonladıralım efendim... Nostaljiye merakınız varsa, şimdiye kadar ihmal ettiğimiz, belki de bize resmi, soğuk gelen eski müdür atama kararnamelerinizi saklamanızı öneririz. Torunlara anlatırken en etkileyici onlar olacaktır. Görevlendirme listelerinin torunlarımızın çok ilgisini çekeceğini sanmıyorum. Telefonumuz ağırlaşmasın diye kısa mesajları temizliyoruz, haliyle müdürlükteki görevlendirme belgesini de kaybetmiş oluyoruz. Kaş göz işaretleri ise, tüm insancıllığına karşın, insanla var olan ve insanla yok olan bir uygulama. 
 
Sağlıcakla kalın...
 
Toplam blog
: 17
: 3175
Kayıt tarihi
: 09.02.11
 
 

Eğitimciyim. Yaklaşık on yıldır eğitim yöneticiliği yapıyorum. Eğitim yönetimi ve öğretmenlik mes..