Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '22

 
Kategori
Deneme
 

Muhteşem Hayat!

Rüzgârın serinliği meltem havasında ısırmadan sırtını okşuyordu. Sabah güneşi, henüz sakin, mahmur, közlenmeyi bekleyen bir mangal misali, güne durgun bir başlangıç yapmıştı. Aslında henüz kendini ifade edememiş bir gündü. İstiyordu ki Pazar sabahına uygun bir gün olsun, sonrasında gün keyifle dolsun.

Her zamankinden farklı olarak o sabah uyanır uyanmaz dışarı atmıştı kendini. Tertemiz hava yüzüne vurmuştu evden çıkar çıkmaz. Uzun süredir beklentisiz bir şekilde mutluydu –belki de bu sefer mutluluğun adını koymuştu. Yıllardan sonra ilk defa kendini yaşamın akışına bırakmakta kararlıydı. Evinin çok yakınında bir parkta, tenis kortlarının yanında buldu kendini. Tenisi uzun süre önce bırakmış olmasına rağmen halen ateşli bir tenis izleyicisiydi.

Sabahın bu erken saatinde tenis hocası kendisinden bir hayli yaşlı öğrencelerine “paralel” vuruşu öğretmek konusunda ısrarcıydı; özellikle hareketi tamamlarken kolun çaprazdan sırtlarına ulaşması üzerinde duruyordu. Belki yaşlılıktan ama daha çok becerisizlikten duyduklarını uygulamaya çalışan karışık ve kırışık yüzlü “sporcular” ne vücutlarına, ne de vuruşlarıma hâkim olabiliyordu. Hiç şüphesiz kolay değildi; zengin olabilmek için çok çalışmak, zengin olduktan sonra da tenis oynamaya çalışmak! Nitekim Türkiye’de tenis sporu zenginlerin işiydi.

Eşleriyle beraber tenis kursuna devam ediyorlardı yaşlı çiftler. Birbirlerinin yüzlerine bakmadan, hırslı bir yüz ifadesiyle hocalarının gösterdiği hareketleri tekrarlıyorlardı. Hiç şüphesiz bir rekabet vardı evli çiftler arasında, nedense evliliklerinin belirli bir döneminde birbirleriyle yarışır hale gelmişlerdi. Kim daha uzağa işeyebilirdi? Normalde dışa düşen uzvu sayesinde bu kişinin erkek olması beklenirken kadınlar buna kesinlikle inanmazdı. İlginçtir ki evlenirken aslında tam da o günkü düşüncelerine zıt olarak bu kritere uygun erkek seçerken bilinmez sebeplerle yıllar sonra seçtikleri erkek prostat olup işeyemez hale geliyordu.  

Kafasından geçen düşüncelerin saçmalığı konusunda kendi kendine gülümsedi. Şunun şurası kesindi; Türk erkeği uzvu konusunda çok hassastı. İçten içe ona iyi davranmadığını biliyor ama aksini iddia ediyor ve bunu sıkça kendine tekrarlayarak gerçek olmasını istyordu. Oysa değişmeyen tek gerçek Türk erkeğinin bir gün muhakkak prostat olacağı gerçeğiydi. Bunun sebepleri çok net belliydi aslında; Türk erkeğin cinselliği dinin baskısı altında gelişememiş ve sağlıklı bir cinsel yaşama dönüşememişti.

Gün güzeldi; düşündüğünde hikâyeler gün kadar güzel olmasa da, yine de yaşamak güzeldi. Ancak yüksek IQ’lü insanlar için durum bir hayli farklıydı. Her daim yalnız olarak buluyordu kendilerini bu kişiler. Çok gözlem yapıp, çok konuşup, çok anlatıyor ama kendilerini doğru dürüst ifade edemiyorlardı.

Ne yaman çelişkiler dünyasıydı tüm bunlar!

Oysa o sabah, o Pazar sabahı, her şeyin yolunda gitmesi hususunda son derece kararlıydı: Temiz bir hava, mis gibi güneş, yemyeşil hayal ettiği şehir, berrak düşünceler ve yaşayacağı muhteşem hayat!

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..