Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

22 Kasım '08

 
Kategori
Müzik
 

Musiki Geleneği

Musiki Geleneği
 


Osmanlı sultanları ile saray ailesinin diğer üyelerinin musiki sevgisi çok eski bir geleneğe dayanır ki, bu Osmanlı Devleti'nin ömrü kadar uzun bir gelenektir. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda, devletin hükümdarlığını temsil eden simgeler arasında musikinin önemli bir yeri vardır.


Konya'daki Selçuk Sultanı Gıyasedd'in Mes'ud, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'ye sultanın iktidarını ve mevkiini simgeleyen bir davul ile tuğ göndermişti... Gelenek yoluyla günümüze kadar ulaşan bilgiye göre, gönderilen davul çalınırken Osman Gazi saygıyla ayağa kalkmış, bu davul musikisinin icrası bitinceye kadar da ayakta beklemişti. Gelenek, mehter musikisinin doğuşunu bu olayla açıklar.


İstanbul'un fethi ise, şehrin İslâm dünyasının merkezi olması için gerekli zemini hazırlamıştır.


Osmanlı öncesi İslâm geleneğinin son büyük nazariyatçısı Maragalı Abdülkadir'in tanınmış eseri "Makasıdü'l-Elhan"ı Sultan II. Murad'a armağan edip Semerkand'dan Edirne'ye göndermesi yeni musiki merkezinin İstanbul olacağı beklentisinin ilk anlamlı işaretidir.


İstanbul daha fethedilmeden evvel, II. Murad devrinde Osmanlı sarayına sunulmak üzere musiki kitapları yazılmış olması da sarayın musikiye duyduğu resmi ilgiyi yansıtır. Saray, toplumsal ve siyasi yapı içerisindeki merkezi durumu dolayısıyla, güzel sanatların en önde gelen koruyucusuydu. Osmanlı sultanları yönetimdeki görevleri için gerekli bilgileri öğrenirlerken, bilhassa şiir, hat ve musiki sanatlarına ilgi duymuşlardır. Sultanların yanı sıra şehzadeler, hanım sultanlar ile saray ailesinin diğer üyeleri de aynı eğitim ve öğrenimi görürlerdi.


Musiki uğraşının saray çevresinde bir gelenek haline gelmesi, musiki faaliyetlerine çok şey kazandırmıştır. Gel gelelim, Osmanlı toplumunda musiki sadece saray çevresinin ve toplumdaki seçkin kişilerin eğlencesi değildi. Osmanlı musikişinasların sınıf kökenine baktığımızda, sadece musikiye vakit ayırabilecek varlıklı kimselerin değil, mütevazı halktan kimselerin, hâttâ yoksul insanların da bulunduğunu görebiliyoruz.


Osmanlı musikisinin çok belirgin özelliklerinden biri, kapalı bir gelenek olmamasıdır. Osmanlı musiki geleneğine katılmanın ölçüsü, musiki yeteneği idi. Gelenek, musiki yeteneği olan herkese, bu arada gayrimüslim cemaatlere de açıktı. Osmanlı musikisi yalnızca dini temele dayalı bir musiki olmadığı gibi, sadece Türk kökenli olanların etnik musikisi de değildi. Nitekim, Türk ve Müslüman olmayan cemaatlerden gelen musikiciler gelenek içerisinde yadırganmadılar, sadece bilgileriyle, yetenekleriyle değerlendirildiler.


Gayrimüslim musikiciler sanatlarında ustalaşınca, yalnızca kendi cemaatlerindeki musiki heveslilerine değil, sarayda ve şehirde Türklere de musiki meşkleri verdiler. Keman, tanbur, hâttâ ney dahi öğrettiler.


Türk ve Müslüman olmayanlardan musiki öğrenen Türkler de hocalarını sadece bir "hoca" ve "üstad" olarak gördüler. Bunun en meşhur örneği, Sultan III. Selim'in tanbur hocası Yahudi İzak'a büyük sevgi ve saygı gösterdiği, İzak huzura gelince padişahın saygısından ayağa kalktığı yolundaki, geleneğin günümüze kadar ulaştırdığı anlamlı bir rivayettir.


Osmanlı musikisi bu zemini kurarken çok ilgi çekici bir gelişmeye de yol açmıştı... Geleneğe kabul ettiği gayrimüslim musikicilere sanatlarını, dolayısıyla kişiliklerini gerçekleştirme imkânını sağlarken, onlar da sadece Osmanlı musiki geleneği içerisinde var olma ihtimalini göze almış oldular. Gerçekten de, Rum, Ermeni, Yahudi asıllı Osmanlı musikicileri tarihte kendi cemaatlerinin bir üyesi olarak değil, katıldıkları sanat geleneğinin, yâni Osmanlı musiki geleneğinin hafızasında ve yazılı kaynaklarında yaşadılar.


Rum Zaharya bir kilise hanendesi olarak değil, Osmanlı musikisinin en değerli bestecileri arasında sayıldığı için önemlidir. Zaharya bugün Yunanistan'da değil, Osmanlı-Türk musikisinin tarihinde yaşamaktadır. Ermeni asıllı Samatyalı Kuyumcu Oskiyan, tanbur ve ney meşk silsilesinin çok önemli bir halkası olarak Osmanlı musikisinin tarihinde saygın bir yer almıştır. Rum asıllı İlya sazkar makamında birkaç eseriyle adını musiki tarihinde yaşatmıştır. Kemani Corci (Yorgi), Yorgaki Şivelioğlu, Tanburi Emin Ağa, Markar, Tatyos, Todoraki, Kemençeci Nikolaki, Levon Hanciyan, Lavtacı Andon, Hristo, Bimen Şen, İzak ve daha niceleri yine aynı durumdadır.


Osmanlı musikisi, bestelendiği çağda notaya alınabilmiş asıl repertuvarını da şu üç gayrimüslim musiki adamına borçludur; Ali Ufki, Kantemiroğlu, Hampartzum Limonciyan.
 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..