Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '15

     
    Kategori
    Edebiyat
     

    Mustafa Baltacı nereye kayboldu...

    Mustafa Baltacı nereye kayboldu...
     

    Roman Kapak


     
    Mustafa BALTACI...O bir boşvermişlik kaygısının ta kendisi! 
     
    Kayıp Adresteki adlı ilk romanını tam dört defa okudum, evet tam dört defa. Bir edebiyat eleştirmeni olarak yapmam gerekeni fazlasıyla yaptığımı düşünüyorum. Belki beşinci defa yeniden okuyacağım, kim bilir... 
     
    Oldukça ağır bir roman olduğunu şimdiden söylemeliyim. Daha ilk bakışta protagonistin uçsuz bucaksız derinliklerine iniyorsunuz ve o derinlikten roman sonuna kadar da çıkamıyorsunuz. İyi bir sonu var, acı bir sonu var. İnanın, böyle olmasını istemezdim. Ressam Cemil'in aradığı hayatı bir türlü bulamayışı, acaba bir başkası bulur mu umuduyla bitirdim kitabı.  
     
    İlk okuduğumda, romanda bir türlü anlam veremediğim nokta, dialogların çok sıradan ve sanki gereksizmiş gibi duruyor olmasıydı. Baltacı'yı tanımadığım için de kötü bir iş olduğunu düşünmüştüm. Kitabı ikinci kere elime alışımın en önemli tarafı da bu olmuştu. Kendisinin İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi almış olması benim için önemli bir noktaydı. Böyle bir eğitimi almış olan kişi, üzerine roman yazacak ve dialogları çok basit ve gereksiz tutacaktı, buna inanmak zordu. Romandan bir dialog örneği:  
     
    İçecek ne alırdınız? 
    Şimdilik hiçbir şey. 
    Tabi... 
    Teşekkür ederim. Çocuğunuz var mı? 
     
    Dialoglar üzerinde çok düşündüm. Neden bu kadar basitti... Anlatım, derinlik ve özgünlük mükemmel ama dialogalar gereksiz! Hayır, gereksiz olamazdı. Yapılan işin özelliği oradaydı, desem yeridir. Basit ve önemsiz... Evet, Mustafa Baltacı'nın bu kadar gereksiz dialoglar oluşturması boşuna değildi, çünkü Ressam Cemil karakterinin tahlili açısından baktığımızda adamın zaten her şeyi boşvermiş olduğunu görüyorsunuz. Hiç ama hiçbir şey adamın umrunda değil, ne para, ne iş, ne evlilik, ne çocuk, ne kariyer, ne de ün. Bunların çok daha üstünde bir şeyler aradığı için bize, yani basit yaşayan insanlığa bir boşvermişlik kaygısıyla bakıyordu Ressam Cemil. Boşvermişlik "kaygısıyla"! Bizi boşveriyordu, bizim basit hayatlarımızı boş veriyordu. Yani Mustafa Baltacı, bir nevi bizi, hepimizi eziyordu.  
     
    Peki gerçekten ezmiş miydi? Aslında bize yol göstermiyor muydu? Haydi, gelin, bırakın bu klişeleşmiş hayat tarzını, başka şeylere bakalım, kendi yolumuzu kendimiz çizelim, diyordu Baltacı. Herkes, kendi yolunu kendi çizerken, aslında hep bir başkasının benzerlerini yapıyordu. Bu ya da buna benzer bir şey söylüyordu Mustafa Baltacı. Evet, haklıydı, bizler kendi yollarımızı çizerken aslında başkalarına özenerek çiziyorduk. O öğretmen olmuş, ben de mühendis olayım o zaman gibi... Hepimiz evlenip çocuk sahibi olalım gibi... Aslında evlilik meselesine pek girmemiş Baltacı. Bu romanda fazlasıyla girilebilir bir ortam vardı, ama girmemiş. Sanırım aşırıya kaçıp kimsenin kalbini kırmak istememiş.  
     
    Okuyan bir çok insan, derin ve anlaşılması zor oluşundan söz ediyor. Ona bakarsanız Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay da öyleler. Onların varoluşçu sentezinin Mustafa Baltacı'da da olduğu çok rahat bir şekilde düşünülebilir. Bir gün onunla tanışma şerefine eriştim ve birkaç soru sormadan edemedim. Onlardan etkilendiniz mi, diye sordum kendisine. Hayır, dedi. Cevabına şu cümleyle devam etti: 
     "Hiçbir şeyin yok olduğuna inanmıyordum. Bu yüzden bir varoluştan da söz edemezdim. Kayıp Adresteki romanını bu düşüneyle yazmıştım."  
     
    Bu cümleden anlaşılacağı üzere kendisi varoluş üzerine hiç çalışmamış. Varoluşu önemsememiş. Onlara saygı duyduğu aşikar, onları çok sevdiği de belli sanki, ama kesinlikle varoluşçu bir yazın denemesi yapmıyor. Sohbetinden anladığım kadarıyla varoluşçuları çok sevdiğini, ama sevginin eğlenceden kaynaklanmadığını, o dönemde böyle bir sentezin oluşmak zorunda! olduğunu dile getiriyor. Yanlış duymadınız, oluşmak zorunda olduğunu söylüyor. Olmalıydı, diyor. Özellikle iki büyük dünya savaşı arasındaki belirsizlik dönemi ve İkinci Dünya Savaşı'ından sonraki büyük travmanın böyle bir sentezi ortaya çıkaracağı belliydi, diyor. Ama artık böyle bir şeyden söz etmenin anlamsız olduğunu, varoluşçu yazıların çok gereksiz kalacağını da sert bir şekilde dile getiriyor. Yirmi birinci yüzyılda "varoluş edebiyatı" yapmak aptallıktır, diyor.  
     
    Görünen o ki, kendisini tanıdıkça yaptığı çalışmanın insanların bir şeyleri artık değiştirmesi gerektiği için yazıldığını ve edebiyat anlamında bizi ters köşe ettiğini de rahat bir şekilde anlıyoruz.  
     
    Ve son olarak Mustafa Baltacı ilk romanı yayımlandıktan sonra resmen kayıplara karışmış, tam bir kayıp adresteki şahıs olmuştu. Yakında ikinci romanıyla karşımıza çıkacağını söyledi. Roman hakkında konuşmak istedim ama bunu biraz mahrem buldu ve sorularımı cevapsız bıraktı. Biraz sert... 
     
    O "edebiyat" yazıyor ve bizler bir kere daha "edebiyat nedir" sorusunu kendimize sormak zorunda kalıyoruz.  
     
     
    Berna Elsevir  
     
     
    İstanbul 
     
    Toplam blog
    : 1
    : 132
    Kayıt tarihi
    : 03.01.15
     
     

    Edebiyat eleştiri... İstanbul / Medya ..