Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '16

 
Kategori
Söyleşi
 

N. İpek Gökdel: "İstanbul tahterevallinin ortası, dengede tutuyor dünyayı…"

N. İpek Gökdel: "İstanbul tahterevallinin ortası, dengede tutuyor dünyayı…"
 

Geçen hafta Karakalem – Bir Delikanlının Tuhaf Hikâyesi adlı romana başladım. Çok heyecanlı ve sürükleyici bu güzel romanı başlamam ve bitirmem bir oldu. Çok sürükleyici... N. İpek Gökdel’in yazdığı roman size unutamayacağınız tılsımlı bir İstanbul hikâyesi sunuyor. Reklamcılık, ardından TV yapımcılığı, şimdi de kitap yazan N. İpek Gökdel ile romanın başkarakteri; beş yüz yıllık tılsımlı gömleğin gücüyle geçmişten el alan İstanbul’un muhafızı delikanlı Yavuz’un okulu Galatasaray Üniversitesi’nde buluştuk. Binalardan birisi roman yazarı İpek Hanım’ın lise yıllarındaki okulu ve yatakhanesiymiş, kendisi uzun yıllar sonra okulunu görünce çok sevindi ve duygulandı.

 

İpek Hanım kitabınız Karakalem ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikâyesi’nden bahseder misiniz?

Karakalem; Osmanlı’nın en değerli kültür mirası “şifa gömlekler” etrafında şekillenen, İstanbul için yapılmış  gizemli tılsımları , binlerce yıldır anlatılagelen efsaneleri dillendiren bir roman... Hikaye; 500 yıl önce Yavuz Sultan Selim için dokunan bir tılsımlı gömlekle başlıyor. Anadolu’nun bağrında, Denizli’de hiç erkek torunu olmayan basit bir dokumacı, bir gün kendi döneminin padişahı için tılsımlı bir gömlek dokur. Eşref saatinde  padişah için ısmarlanan gömleği tılsımlarken, -saraydan gizli-  ikinci bir gömlek de dokur; “Bir gün bir erkek torunum olursa, cihan padişahı kadar güçlü olsun ve onun gücü buna geçsin.” Der. Beş yüz yıl sonra bir delikanlı o gömüyü bulur ve üniversitede okumak üzere İstanbul’a gelir. Aslında  delikanlının savcı olmak ve anne ve babasının katilini  bulmaktan başka amacı yoktur ama olaylar öyle gelişir ki, İstanbul’u Türklerden almak isteyenlerle savaşırken bulur kendini.... İstanbul’un muhafızına dönüşür.

Uzun yıllar reklamcılık ve TV yapımcılığı yaptınız. Neden roman yazdınız?

İster bir markaya, ister seyirciye, ister okurlara...hepsinin ortak  adı  “hikaye anlatıcılığı”... Ben hikayeci olduğumu keşfettim. Markaların, insanların, ya da bu toprakların öykülerini anlatmayı sevdiğimi anladım. Bunun en bireysel ve tutkulu yolu da roman yazmak, yani...edebiyat. O yüzden yazmaya başladım.


KARAKALEM kimlere hitap ediyor, kimler okumalı?

Yaşadığı toprakları tanımak isteyen, kültürüne vakıf olmak isteyen herkes! Çünkü Karakalem Anadolu’ya gelişimizden ve burayı yurt edinişimizden bu yana tarihin ayak izlerini sürüyor. Ancak geçmişini bilen geleceğini kurgular. Bu topraklarda yaşamak istiyorsak, hikayelerini de bilmemiz lazım.  


Yeni bir kitap yazıyor musunuz?

Karakalem’in devam romanı ve başka romanlar...Bundan böyle hep edebiyat! Bu kadar kaosun içinde, bu kadar zor bir coğrafyada kendi sesimi işitmemin ve gelecek kuşaklara bir ses bırakmanın en güzel yolu; yazmak.
 

Kitap film ya da dizi olacak mı?

Umarım. Bazı çalışmalar, etütler yapıyoruz. Kısmet…

 

İpek Hanım şahsen Karakalem'den Sçok keyif aldım bana çok samimi geldi. Tepkiler nasıl?

Karakalem’in hikâyesi  %100 bu topraklara ait olduğu için çok sevildi. Hikâyesi; Osmanlı’dan cumhuriyete iki ayrı dönemi kapsadığı ve yoğun bilgiler içerdiği için, dilini sade tutmuştum. Okurlar bu sadelikten de çok hoşlandı, diyebilirim. Karakalem’deki tarihi şahsiyetler gerçek kişiler ve bu da okurların hoşuna gitmiş. Aldığım geri bildirimler çok olumlu, velhasıl.


 

Kitabın adı neden Karakalem Ve Bir Delikanlının Tuhaf Hikayesi?

Karakalem; kitaptaki en önemli karakterin yani bir karganın ismi... Okuyucular o kargayı takip ederek hikâyeye tanıklık ediyorlar. Delikanlı, yani Yavuz da bugünün gençliğinin sembolü. Tuhaf bir hikâye;  çünkü yaşanan olayların ucu bir efsaneye uzanıyor. İstanbul’u korumak üzere yapılmış bir tılsımı bulmaya çalışanlar kötülerle,  ilahi platformdan desteklenen iyilerin mücadelesi.
 

Ne kadar sürede yazdınız? 

Karakalem; ön çalışması uzun zaman dilimlerinde yapılmış olduğundan, kısa sürede yazıldı.  Her roman bu kadar kısa zamanda yazılmayabilir. Ön çalışması uzun sürdü.
 

İstanbul un en çok sevdiğiniz yeri neresi? 

Aslında ben İstanbul’un her köşesine- bucağına aşık biriyim....Ama illa seçmemi istersen, tabi ki Fatih, Eyüp...Yani Tarihi Yarımada ve civarı. Binlerce yıllık geçmişin izlerini taşıyor, bu semtler. Suriçi’nde dolaşırken aslında tarihte bir yolculuk yapıyoruz.Muhteşem bir duygu bu.

En çok sevdiğiniz yemek?

Yoğurtlu, etli yaprak sarma.

 

En çok sevdiğiniz yerli ve yabancı tatil beldesi?

Memleketimim her köyü, kasabası, koyu, ormanı... yeter ki plansız, doğaçlama gidilsin. Önceden organize edilmiş tatilleri sevmiyorum. Ve şu sıralar Güney Fransa; çünkü kızım Zeynep orada,  Menton’da üniversite eğitiminde.

 

Spor ile aranız nasıl?

En keyif aldığım Boğazda yürüyüş.

 

İstanbul’da en sevdiğiniz mekânlar?

Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi, Tophane-i Amire, Şemsi Paşa Kütüphanesi ve Kapalıçarşı.

 

Neye yeteneğiniz olsun isterdiniz?

Sanatın her dalına açlığım var. Şiir yazabilmek, heykel yapabilmek çok isterdim. İnsanı kâmilliğe yaklaştıran her güzel uğraş sanat, bence.


En sevdiğiniz film?

Bu tek paragrafta cevaplanması imkansız bir soru benim için. Sinema en büyük ilgi alanım. Son zamanlarda en çok İran sinemasını takip ediyorum. Ve keşke “ Türk Sineması ” diyebileceğimiz bir düzeye yine gelebilsek, diye hayıflanıyorum.

Sevdiğiniz yazarlar, kitaplar?

Yüzlercesi var, seçmek ne zor. Dönemimizin yabancı yazarlarından Umberto Eco ’yu seviyorum.  Yerli yazarlardan her zaman ve daima; İhsan Oktay Anar. Ve elbette Mevlana Celaleddin-i  Rumi  Mesnevi ’si; her okuyuşta  başka bir katmanına ulaştığım eşsiz bir külliyat... Kitaplara örnek verceksem; İskender Pala’nın Katre-i Matem ’ini  de seviyorum, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü de... Mesela  Vlademir Bartol’un Alamut Kalesi ’ni de çok severim.... Sözle aktarılan eski bir Fars efsanelerinin kitaplaşmış hallerini de, J.R.R Tolkien okumayı da seviyorum.

 

İstanbul’u çok seviyorsunuz, kitaptan anlaşılıyor. İstanbul güzel de çarpıklıkları var. Bunları yaşayınca bu şehirden sıkılıyor musunuz?

Kalabalık ve tüketime endekslenmiş her metropolün makus kaderi, bu. Ancak karmaşa ve kaos İstanbul’dan vazgeçmeye sebep olamaz. Yaşadığımız şehre, birlikte yaşadığımız insanlara ne emek veriyoruz ki, tepki verelim....Şikayet etmeden önce sivil toplum olmayı ve yaşadığımız çevreyi korumayı öğrenmeliyiz. İstanbul’un ne suçu var, kabahat güzellikleri korumayı beceremeyen insanoğlunda... Üzerinde çalışmamız gereken asıl tema daima insan ve onun bakış açıları.

 

Son söz sizin…

Karakalem romanının baş kahramanı kesinlikle İstanbul .Çünkü bu şehir dünyanın ortası. Ortadoğu ile dip dibe, tüm medeniyetlerin odağında 8 bin yıllık bir geçmişe sahip. Batı’nın son durağı ve doğunun sınır boyu... Yaşadığı memleketini, şehrini, insanını tanıyanlar  geçmişe vakıf olurlar ve böylece  geleceği kurgulayabilirler.  Ve herkes içinde tılsımlı bir gömleğin gücünü taşır! Önemli olan o güçle hareket etmek ve değerlerimizi korumaktır.

 

Galatasaray Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Sayın E. Ertuğrul Karsak hocamıza teşekkür ederim.

 

Röportaj: Anıl Sural

twitter.com/AnilSural

 

 
Toplam blog
: 32
: 1589
Kayıt tarihi
: 20.02.16
 
 

11 Ağustos 1990 Amasya doğumludur. Diyarbakır, Karabük, Sakarya, Orlando - Florida, Trieste ve İs..