Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '17

 
Kategori
Öykü
 

Narkoz...

Narkoz...
 

Çocuklar iğde kokularının gölgelediği toprak yola hızla daldılar bisikletleriyle. Aynı hızla kayboldular gözden. Havaya kalkan toz bulutu ve bir birlerine dolanıp sönüklenen bir avuç kahkaha kaldı arkalarında...

 Tuhaftır, hiç canı yanmıyordu. Oysa ne çok bağırmıştı acıdan buraya yatana kadar.

-Meraklanma, bir şey duymayacaksın. Sakinleş. Uyuyacaksın şimdi.

Başını sağa çevirmiş bakıyordu. Serum setinin lastiğine giren enjektör iğnesini gördü. Yağmur mu yağıyordu ne? İçinde bir yerlerde damlalar düşüyordu sanki. Tıp, tıp, tıp... Yağmur kesilmişti. Aralandı bulutlar. Bir ıslak taze ot kokusu geldi, dalgalandı; kapladı her yeri. Yıkanmış zeytin yapraklarının taze yeşilinde yapışıp kalmış yağmur domurlarında güneşin ışıkları şıkırdadı. Sarışın... Başını çevirdi, yukarıdaki büyük ameliyat lambasının parlak ışıkları gözünü aldı. Bir nazik el çenesini kavradı. Bir maske lastik, yapıştı, ağzını burnunu kapadı. Islak taze ot kokusu gene. Parlak bir ayna oldu ışıklar. İçine düştü aynanın. Öte yana geçti siyah sır kaplı yeri aşıp. Karanlık... Yuvarlandı. Bir derin uyku koyuluğunda karanlığa daldı. Kayboldu. Sustu her şey. Kaslarında bir hafif ürperti gibi yüzeyel bir titreme geldi geçti; silindi. Sonra sesler...

- Başlayabilirsiniz.

- Bisturi, pens, koter, tampon...

 Kısa, bildik ve telaşsız direktifler ve eller; usta...

Sonra gene sessizlik. Ekranda kalp atışlarını çizen yeşil yuvarlağın sıçrama sesleri ve sessizlikte büyüyen ritmik bip, bip, bipleri...

- Kanı hızlandıralım...

Tuhaf bir kokuydu, şimdiye kadar hiç bilmediği. Taze ot kokusu kaybolmuştu. Bir ışık parladı, geldi aralık kirpiklerini gölgeliyerek takıldı kaldı. Gerisin geriye çıktı geldi karanlıktan. Ayna parladı gene, gözlerini aldı...

Tarif edemediği bir yerlerinde inceden bir sızı, üşüyor gibiydi. Dilini hissetti, kupkuru. Ayakları külçe gibi miydi, hareket ettiremiyordu.

- Bak gözlerini açtı...

- İyi olacak, merak etmeyin.

Kapı açıldı, odaya hastane kokusu doldu. Ve koridorun gürültüsü. Doktorun ayak sesleri uzaklaştı...

- Perdeyi kapat, ışık çocuğun gözlerine geliyor.

Dışarıda sarışın bir Mayıs güneşi parlıyordu. Çocuk derinleşen bir yeni uykunun başında önünde hızla giden arkadaşlarının arkasına takılmış, pedallarına tüm gücüyle basarak sürüyordu bisikleti yetişemiyordu bir türlü. Bağırıyordu arkalarından, onu duymuyorlardı. Yetişemedi, kayboldular ileride. Yoruldu...

Ameliyat biteli çok olmuştu. Kalkamadı bir türlü oturduğu yerden, narkoz setinin başından. Dalıp gitmişti seneler öncesine... Bir fren sesi, bir savrulma. Düştüğünü, bisikletin bir yana savrulduğunu, akan kanın ılıklığını... Sonra koşuşturmalar, silik...

- Kalkamadınız doktor bey, daldınız.

İrkildi, hemşireye döndü.

- Bisiklet...

- Bisiklet mi?

- Hadi gelin, bir kahve yapayım size.

Kalktı. Karnında eski, izi kaybolmaya yüz tutmuş ameliyat yerinde bir ince sızı. Yürüdü...

Çocuklar iğde kokularının gölgelediği yola hızla daldılar. Toz kalktı. Yolun iki yanındaki çimenlerin içinde sarı papatyalar, mavi mineler, kırmızı gelincikler bir cümbüşe durmuştu. Durdular, bisikletlerini yatırıp uzandılar çimlere sırt üstü.

- Duydun mu, dalağını almışlar Aydın'ın...

- İyiymiş ama.

Bir sarışın Mayıs güneşi parlıyordu, iğde kokularının arasından...

 

 Akın Yazıcı

25 Şubat 2017/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..