Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Naylon ile plastik arasında sıkışıp kaldık

Naylon ile plastik  arasında sıkışıp kaldık
 

Plastik atıklar yine denize doğru gelmiş (alıntıdır).


Türkiye giderek naylon ile plastik eşya arasında sıkışmış kalmıştır diyebiliriz. Evlerde, işyerlerinde ve özellikle de sanayi alanlarında çoğu eşyalar ve yedek parçalar plastik ya da naylon adı verilen kimyasallardan yapılmaktadır. Kullanılacak her eşyanın demir, çelik, bakır, tunç, krom, cam ya da seramikten yapılması mümkün olmadığından zorunlu olarak daha ucuz olması ve kullanım kolaylıkları bakımından naylon ya da plastik malzemeler kullanılmaktadır.

Ülkemize ilk olarak 1950’lerde önce ‘emaye’, ‘melamin’ve ‘naylon’ ile girmeye başlayan kimyasal mamüller yıldan yıla ‘plastik’, ‘teflon’ ve yine ‘naylon’ adı altında her alanda yer almaya başladı. Her yanımız ‘plastik’ dolu. Duvar boyalarının bile çoğu ‘plastik’ değil mi?

Kullanım alanları çok geniş olsa bile naylon ve plastik eşyaların evlerdeki kullanımları bakımından bazı sakıncalarının olduğu yıllardan beri konuşuluyor. Oysa bu konuda ne aydınlatıcı bilgi ne yasaklayıcı bir tavır ne de tutarlı araştımalar var ortada. Sanki ‘kendi kendimize’ konuşuyor, dertleşiyoruz!

Bu konuda gerekli raporlar ortaya konulmadığı için son yıllarda bazı Çin mallarının kalitesizliği ve çocuk oyuncaklarının zararlı olduğu dillendirilmeye başlandı. Çinliler ‘para kazanmak’ konusunda bu kadar mı vicdansız? Onların çocukları yok mu? Çinliler bu konularda kendilerini nasıl savunuyorlar hiç bilmiyoruz. 1970’lerde bir gün uyanabileceği gündeme gelen Çin sanırım sağlıksız mallar üreten bir devlet olarak tarihe geçmek istemez.

Toplumsal ve ekonomik kalkınma için dayandığı sosyalizmin Sovyetlerde olduğu gibi katı bir ‘maddecilik’ ile değil de ‘kültür’ ile var olabileceğini ispatlamak yolunda çok ilginç çıkışları olan Çin neden ‘sağlıklı ürünler’ sunmasın! Bu kapsamda sanırım Alain Peyrefitte'in Çin Uyanınca Yer Yerinden Oynar adlı dev incelemesini kör topal kalkınmaya çalışan Türkiye örneğine göre yeniden yorumlamak gerekecektir. Bana göre 'aynaya bakmaktan' korkmamalıyız. Ak ile kara, dün ile bugün bağlamında karşılaştırmalar yapmadan kendimizi tanıyamayacağımız gerçeğinden kurtulamayız.

Bu konuda yayınlanmış belli başlı hiç bir raporun bulunmaması da ilginç! Özellikle yerli ya da yabancı çocuk oyuncaklarının ‘kanserojen’ etkilerinin olabileceği yıllardan beri konuşuluyor. Bu konuda da hiç bir rapor bulamazsınız. İşimiz ‘dedikodu’ desek yalan olmaz!

Kendimize dönecek olursak: Peki insan sağlığından ve çevre sağlığından (Anayasal olarak) sorumlu Devlet nerede? 2012 yılı boyunca tartışılarak yazılmaya çalışılacağı bilinen Yeni Anayasa içerisinde bakalım;  ‘insan’, ‘toplum’, ‘sağlık’ ve ‘çevre’ nasıl yer alacak. Bu konuda büyük bir sınav verecek olan sermaye sınıfı ile siyaset erbabı 'dokunulmazlık hakkı kazanmak' başta olmak üzere, her şeyi kendilerine yontmak bakımından kim bilir ne tür 'muğlâk' cümleler ile sorunu yine öteleyeceklerdir.

Plastik ve naylon ürünler nasıl doğdu?

Yaklaşık son elli yıldan bu yana kullanılan ‘naylon’ kelimesi, İngilizce (nylon) sözcüğünden dilimize geçmiştir. Düzmece, uyduruk ve sahte anlam tamlamalarında da kullanılmakla birlikte, kimya alanında kullanılan bir kavramdır.

Özetle: 'Naylon, yüksek (poliamitler)’den oluşan, sıcağa, aşınmaya ve kimyasal maddelere karşı dayanıklı plastik malzemedir. Genellikle lif halinde üretilen naylon, ilk kez 1930'da Amerikalı kimyacı Wallace H. Carothers'e bağlı bir araştırma grubu tarafından geliştirildi. 16 Şubat 1937'de patenti alındı. Ticari olarak üretilen ilk naylon ürün ise ‘diş fırçası kılı’dır. Isı etkisiyle yumuşayan, daha çok lif biçiminde tanınan bir plastiktir, ilk sentetik liftir, hâlâ da en önemli sentetik lif olma özel­liğini korumaktadır.’

‘Naylon çoraptan gömleğe, yağmurluğa, kürke kadar her tür giyim eşyası­nın yapımında kullanılır. Bütün sentetik lifler gibi buruşmaz, su geçirmez ve çok çabuk ku­rur. Halı yapımında da büyük ölçüde naylon kullanılır. Çok dayanıklı olduğu, bükülmediği için halıcılıkta idealdir. Naylonun birçok çe­şidi varsa da, hepsinin özellikleri birbirine ben­zer; hepsi ‘poliamid’dir.’

‘Plastik, ise karbonun (C) hidrojen (H), oksijen (O),azot (N) ve diğer organik ya da inorganik elementler ile oluşturduğu (monomer) adı verilen, basit yapıdaki moleküllü gruplardaki bağı koparılarak, polimer adı verilen uzun ve zincirli bir yapıya dönüştürülmesi ile elde edilen malzemelere verilen isimdir.

Genel olarak plastik de naylon malzemeler gibi ısıya, ateşe ve havaya dayanıklı baskıda ezilmeyen, aldığı şekli devam ettiren, istenildiğinde yumuşak olarak yapılabilen maddelerdir.

İlk olarak 1860 yılında Alexsander Parkes tarafından keşfedildi ve bugün geniş bir alanda kullanılmaktadır. Plastik ürünleri dünyada yılda 80 milyon ton kullanılmaktadır.’

‘Çağımızda çok yaygın olarak kullanılan plastik (nitroselüloz) üretimi 140 yıl önce 1868’de başlamış. başladığı kabul edilir. Nitroselüloz)’dan bir süre sonra ikinci sentetik plastik olan (fenol-formaldehit) esaslı polimerler gelişmiştir. Bunların üretimleri ise bu tarihten yaklaşık 40 yıl sonra gerçekleştirilmiştir. Bu ve bunları izleyen diğer plastik malzemelerin temel yapı taşları ve hammaddeleri olan polimerler, 19. asrın ikinci yarısındaki bazı deneme çalışmalar sonunda ve birçoğu tesadüfen ortaya çıkmıştır. Polimer maddelerin yıllık tüketimi tüm dünya ülkeleri için 150 milyon ton/yıl’dan fazladır. Ülkemizde tüketim yaklaşık olarak bu miktarın yüzde biri kadardır.

Plastik paketleme malzemelerinden elektronik ve beyaz eşyaların plastik kısımlarına, otomobil yan sanayinden boru, profil ve gözlük sanayine, fiber, diş fırçası kılları, misina ve gıda maddelerinin paketlenmesinden  pet şişe ve ısı rezistanslarına kadar yaygın bir kullanım alanı vardır.' (Özetle'den sonra gelen ‘...’ işaretli paragraflar bir kaç kaynaktan kısaltılarak yapılmış olan alıntılardır.)

Plastikten kaynaklanan tehlikelere karşı nasıl korunacağız?

Ülkemizde çok yaygın olarak yaklaşık altmış yıldan bu yana naylon ya da plastik eşyalar giderek her alanda kullanılmaya başlandı. Ham petrolün değişik kimyasal maddeler ile geliştirilmesi demek olan naylon ya da plastik ürünler bir virüs gibi yayılmasını sürdürüyor. İster plastik ister naylon olsun bu malzemelerin sağlığımız açısından son derece tehlikeli olduğunu biliyoruz.  Ancak plastiğin de türleri var.

Gelişmiş ülkelerde satılan pek çok eşyanın üzerinde bu zararlı plastik türlerini gösteren uyarılar bulunuyor. Tüketiciler bunlara bakarak ürünleri tercih ediyor. Ülkemizde ise bazı firmalar bu tür uyarıları görmezden geliyor. Plastiklerin türlerine de bağlı olarak doğan tehlikelere karşı nasıl koruyacağız? Plastik yağ şişeleri, pet şişeler, ekmek üstü çikolata kapları, mutfak malzemeleri ve en korkuncu ise biberonların plastikten yapıldığı biliniyor. Önceden kaynak suları cam damacanalarda satılırdı. Şimdi o tür damacanaları bulmak çok zor!

Sanayileşme zehir (toksik) içerikli maddeler de yayabilir

Pek çok gıdanın albenili ambalajlar ile sunulduğunu biliyoruz. Bu amblajların her biri başka tür kimyasallardan üretildiği için gıdalara etkileri konusunda ne yazık ki ayrıntılı bilgiler bulamıyoruz. İleri ülkelerde yapılan araştırmaların kimi bulguları uyarıcı olsa da gerekli uyarıların yapılabilmesi için dilimize çevrilmediği düşünülebilir. Ne de olsa uyanık bir kaç tüketici kılı kırk yararak Tüketici Hakları kapsamında hakkını arayacaktır, değil mi? 1986’da Tüketici Hakları konusunda İstanbul’da düzenlenen ilk çalışmalara TRT Eğitim Kültür Yayınları Müdürü Ayhan Karapars ile katılmış bir yayıncı olarak nereden nereye geldik desem bile sorunun, sağlık ve çevre yönünden bugün bile çözülememiş olduğunu görüyorum.

Bugün 4822 sayılı kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 6.3.2003 tarihinden bu yana yürürlükte. Bana göre alınan yol yeterli değil. Olayın kaba bir benzetme ile: tavşan kaç, tazı tut biçiminde sergilenmekte oluşu akıllara zarar değil de nedir? Sorun bir malın bozuk çıkması, kapıdan alınması ya da garanti süresi kapsamından da öte pek çok boyutları ile görmezden gelinmektedir bence. Bu bakımdan üretimlerim kimyasal özelliklerine de bağlı olarak kaynağında etkisizleştirilmesi gerekirken bu yapılmıyor. 2008’de Gelin Çimento Yapalım ve 2009’da ise Gelin Osmaniye’de Çimento Yapalım adlı yazılarımda da irdelemeye çalıştığım gibi öncelikle çoğu kimyasal üretimlerin çevre sağlığına etkileri dizginlenemiyor.

Başta Sağlık Bakanlığı,  Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Orman ve Su işleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çok geniş uygulama alanı olan kimyasallar yanında plastiklerle ilgili olarak ne yapıyor acaba!?

Sözün özü: Ham petrol dışında çözüm arayışlarını kim yapacak? Yine Batılılar çalışacak; yine patent ücretleri onlara ödenecek ve küresel devran böylece hiç durmadan dönecek öyle mi?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..