Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '06

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Nazmiye’nin aşk hikayesi

Nazmiye’nin aşk hikayesi
 

Bu blogu okuyunca ‘Bu kızın birkaç tahtası eksik.’ diyeceksiniz belki de. Bilmiyorum belki de öyledir, pek çoğumuz gibi... Dün gece öldü, iki yıldır beraber yaşıyorduk. Son zamanlarda itiraf ediyorum ki pek ilgi göstermedim; çünkü kendime bile ilgi gösterecek sabrım ve gücüm yoktu desem yeridir.

Yosunlu bir ortamda iki haftaya yakın yaşadı. Sonra bir arkadaşım geldi ve ‘Eskiden de pek hareket etmezdi; ama şimdi hiç kımıldamıyor. Amma uyuşuk.’ dedi. Küçük akvaryumu şöyle bir salladım, sıkıntıyla kımıldadı. Hastaydı sanırım. ‘Hasta olabilir; ama ona bir şey olmaz. Çok dayanıklıdır.’ Tatile gidip de onu emanet edecek birini bulamadığımız zamanlar aklıma geldi: ‘Dört güne kadar dayanıyor, yemeden.’

Tamam yem falan veriyordum ama her seyahate çıktığımda onu bırakacak birilerini aramak, bulursam rica minnet bırakmak canımı sıkıyordu. Özgürlüğümü kısıtlıyordu sanki, bana bağımlı biri gibi. Tüm bunları da sürekli nefes darlığı çeken intihara eğilimli biri gibi, günlerce ağzını akvaryumun köşesinden uzatarak dışarı çıkmak ister gibi hiç kıpırdamaksızın duran küçük, koyu renk bir balık için yapmak... Akvaryumunda oluşan yosunlardan mümkün olduğunca uzak durmak isterdim, sanki yıkasam da ellerimde yaralar açacakmış gibi...

İtiraf ediyorum, bilinçaltında da olsa daha ne kadar yaşayacak diye merak etmeye başlamıştım. Yalnızca alışkanlıkların götürdüğü ama sevgisi eskitilmiş bir ilişki gibi. Bıkkınlıklara bir son vererek hayatından gitmesini istediğin; ama onsuz bir hayatla nasıl başa çıkacağın hakkında hiçbir fikrinin olmadığı bir sevgili gibiydi... Yoksa ben mi çok kötüydüm, bilemedim.

Bir gün eve gelip de onunla hiçbir zaman ilgilenmemiş eşimle konuşurken, yanıbaşındaki akvaryum gözüme takıldı ve yerde boylu boyunca yatıyordu Nazmiye. ‘Ölmüş’ dedim kırmızı şişmiş solungaçlarına, yolunmuş gibi duran pullarına bakarak. Salladı hiç yerinden kımıldamadı. Bu kez ben akvaryumu sarsıp ‘Ölme, ölmee.’ diye seslendim ona, beni duyabilirmiş gibi. Bir an silkinip aniden hareket etti, yoksa ben mi öyle sandım. Bir ihtimal yaşıyorsa diye sabaha kadar bekledim. Cansız bedeni şişmiş, gözleri donuklaşmıştı.

İki yıl önce doğumgünümde geldiler su dolu bir poşetin içinde. Akvaryumu hazırlayıp beraber yaşayacakları yeni evlerine yerleştirdim onları. Eşim hediye etmişti ve onlarla tüm ilişkisi bana teslim ettikten sonra başlamadan bitmişti. Turuncu olanına Sülo, mora çalan renktekine ise Nazmiye ismini koydum; çift olsunlar, birbirlerine sevgileri daim olsun diye; ama hiç öyle seslenmedim onlara. Eşime, ‘Sülo sensin, Nazmiye de ben.’ dedim, o da onayladı.

Önceleri iyi anlaşıyorlardı. Biri gelip ‘Beta cinsi bunlar. Yakında biri diğerini parçalar.’ dedi. Ben de sürekli gözlemeye başladım onları. Eve gelince ilk iş birbirlerini yaraladılar mı diye bakmak oldu. Bir süre sonra daha hareketli olan Sülo solungacını kanattı Nazmiye’nin; sürekli itişiyorlardı.

Eşim askere gitti, yapayalnız kaldım. Balıkları da annemlere taşıdım kendimle birlikte. Hiç kavga etmiyorlar, üzgün üzgün kıpırdamaksızın duruyorlardı, özellikle de Sülo. Rüyama girdi, turuncuyken bir anda kankırmızı renge bürünüyor, acı çekiyor ve ölüyordu. Sülo iki gün sonra boylu boyunca yatıyordu akvaryumun dibinde.

‘Sahipleriyle’ özdeşleşip bağ kurmaları ne kadar ilginç, dedim anneme. Hayvanlar hissediyorlardı sanki. Aklıma yıllar önce babamın kardeşimle bana aldığı iki su kaplumbağası geldi. Kardeşim de ben de bir kış aynı anda o kadar hastalanmıştık ki. Hastalığımızın ikinci gününde kaplumbağalarımızın ikisi de ölmüştü. Çok ağlamıştı kardeşim o zaman.

Nazmiye’nin de ölümünden sonra artık bir canlı almamaya karar verdim. O bir çiçek de olsa kurumasın diye kendimi harap edip bir şekilde kuruduğunda ya da çürüdüğünde suçluluk hisseden biriyim çünkü ben. En iyi yaptığım şey, yaşayanların özlerini emip onları yavaş yavaş öldürmek, kendim de dahil...

 
Toplam blog
: 132
: 3374
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Odtü mezunu; edebiyat ve sinema düşkünü biriyim. AFSAD’ta fotoğraf, Sinematek’te film yapımı üzer..