Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '15

 
Kategori
Güncel
 

Ne ekersen, onu biçersin..

Ne ekersen, onu biçersin..
 

Ulusal Kanal ve İşçi Partisi baskınlarını destekleyenlerin söyleyecek hiç bir şeyleri olamaz..


…..“İşçi Partisi, etkili muhalefetiyle tanınan bir siyasi parti...
Aydınlık gazetesi ve Ulusal TV de öyle...
Bir siyasi parti ve iki medya organı, üstelik Başbakan’ı ilgilendiren siyasi bir konuyla ilgili olarak İstanbul’un ortasında, güpegündüz polis tarafından basılıyorsa, yöneticileri gözaltına alınıyorsa bu -dünyanın her yerinde- haber midir değil midir?
Önceki akşam 4 büyük televizyon kanalının ana haber bültenlerini tek tek izledim.
Sonuç endişe vericiydi:
Hiçbirinde baskından tek cümleyle olsun bahsedilmedi.
Dikkat edin; “Kısa kesildi”, “Şöyle bir değinildi”, “Üstünkörü geçiştirildi” demiyorum.
Böyle bir baskın olmamış gibi davranıldı.
Yok sayıldı.”….

Can Dündar. Milliyet 21.08.2011

Tarih 19 Ağustos 2011 Cuma.  Saat sabah 07.30.. Can Dündar’ın Milliyet’te ki yazısından iki gün öncesi.

Aydınlık Gazetesi , Ulusal Kanal ve İşçi Partisi Genel Merkezi Polis baskınına uğruyor.

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcıları Mehmet Bedri Gültekin ve Erkan Önsel. Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Turhan Özlü ve  biri muhabir olmak üzere 5 Aydınlık çalışanı ile İ.Ü. Araştırma görevlisi Mehmet Perinçek göz altına alınıyor.

23.08.2011 tarihinde Nöbetçi Mahkeme: Erkan Önsel, Mehmet Bedri Gültekin, Mehmet Perinçek ve Turhan Özlü’yü tutukluyor. 

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise zaten 24 Mart 2008’den beri zindandadır ve 13 Mart 2014’e kadar 6 yıl yatacaktır.

Peki nedir bu tutuklama ve boşu boşuna zindanda geçen sürelerin bahanesi?.

Bize göre:

Tabi ki Yurtsever olmaları, halkın yanında olmaları, Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmaları. Emperyalizme, Tayyip Erdoğanlar’a, Abdullah Gül’lere, Fetullah Gülen’lere karşı en etkili ve cesur muhalefeti yapmaları. Özellikle Mehmet Perinçek’in Rus ve Ermeni arşivlerini tarayarak “Ermeni Soykırımı” yalanını belgeleriyle ortaya koyması onlara göre “affedilmez bir suçtur.”

Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın Cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri tarafında cesur ve Milli bir yayın politikasının olması, halkın sesi olmaları ve İşçi Partisi’nin o cesur, korkusuz halktan yana hali ve çok sonraları yıkacağı Silivri Zindanları coşkusu onları çok rahatsız etmiştir, hala da ediyor.

Onlara göre:

Recep Tayyip Erdoğan’ın o zaman ki KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile yaptığı telefon görüşmesinin ve Burhan Kuzu’nun İ.Melih Gökçek ile yaptığı telefon görüşmesinin tapelerinin yayınlanması vs. gibi gazetecilik görevleri.

İşçi Partisi yönetimine yapılan baskı ve tutuklamaların nedeni ise, bu kahramanların Türkiye tarihinin en utanç verici kumpas ve uydurmalarından olan Ergenekon ve Balyoz davalarına bulaştırılmak istenmesi.

Abdullah Gül’ün kendisine sunulan Ergenekon Safsatası senaryosunu okuduktan sonra: “Savcı bulun delillendirin” talimatı ile başlayan Ergenekon Süreci: FETÖ üyesi  olarak aranan ve Yurt Dışına kaçan Savcı Zekeriya Öz’ün “başarılı kumpas ve hizmetleri” ve Tayyip Erdoğan’ın  da “ben bu davanın savcısıyım” gazını vermesi ile Yurtseverler Kalesi İşçi Partisi’ne kadar uzanmıştır.

Bu uydurma davalar sonucu yüzlerce Ordu mensubu şerefli subay işinden, canından, kariyerinden olmuş ve telafisi çok zor dramlar yaşanmıştır. Cezaevinde ölenler, kanser olanlar, hala hafızalardadır.

Tüm bunları niye anlattık:

İki gündür, FETÖ Finansörü olmakla suçlanan İpek-Koza gurubuna ait  aralarında BUGÜN Tv, Kanaltürk Tv, Millet Gazetesi gibi medya organlarının da bulunduğu 22 şirkete mahkeme kararı ile Kayyum atanması ve bu şirketlerin yönetimlerine el konulması filmini izliyoruz.

Filmin başrollerinde İpek-Koza’nın sahibi Akın İpek. Kendisi yurt dışında arada bir telefonla katılıyor bu filme, adamın bütün şirketlerine el konuluyor, hala gelmiyor (niye gelemiyorsa?), annesinin iki de bir “mübarek adam” diye bence Fetullah’ı ima ederek yaptığı avukatlığın arkasına sığınıyor. Diğer başroldekiler ise Hükümetin yandaşı olan Havuz Medyası çalışanları olan  Kayyum görevlileri. Ve tabi polis ve gaz bombaları..

Film olur da, figüranları olmaz mı?.. Var tabi.. Kim bunlar?. 

Barış Yarkadaş, Şafak Pavey,  Sezgin Tanrıkulu, Eren Erdem, Mahmut Tanal gibi Y-CHP milletvekilleri ve Fetullah Gülen’le ABD taşeronluğunda yarışa giren Selahattin Demirtaş gibi bilumum FETÖ ve PKK artıkları.

2003’ten sonra yaklaşık on yıl Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile birlikte, Türkiye’nin bütün Milli Değerlerini yok eden, emir ve talimat aldığı Okyanus Ötesi Patronlarının çıkar ve isteklerine uygun olarak Türk Ordusuna, Aydınlık ve Ulusal kanalın başını çektiği Yurtsever Medya’ya, halkın çıkarlarını ve Milli Birliği tek başına savunan İşçi Partisi’ne kumpaslar kuran eli kanlı vicdanı kör ve en az PKK kadar tehlikeli olan FETÖ..

İki gündür ortalığı velveleye vererek “Basın Özgürlüğü, Medya’ma dokunma, kahrolsun zulüm düzeni, Türkiye karanlığa gömülmüştür vs” gibi kulağa hoş gelen hezeyanlarla bas bas bağıran ve bu feryatları için yanlarına yukarda saydığım figüranları da alan, FETÖ’nün finansörü olmakla suçlanan bu Medya kuruluşları neredeydi  19 Ağustos 2011 tarihinde?.

İşçi Partisi, Ulusal Kanal,  Aydınlık Gazetesi, TSK  o zulme uğrarken: Yandaşı, havuzu, merkezi, ortası, sahte solu, liboşu, PKK’lısı FETÖ’cüsü bu medya kuruluşları neredeydi?..

Yazımızın başındaki Can Dündar satırlarına dönelim yine:

19 Ağustos 2011 tarihinde yapılan ve basının en cesur kalemleri ve ekranından oluşan Aydınlık ve Ulusal Kanal ile İşçi Partisi’ne yapılan baskınlar ve sonunda zindana atılmaları ile ilgili olarak 4 büyük kanalda bir tıs bile çıkmadığını söylüyor Can Dündar.

Yok sayılmış o baskı ve zorbalıklar.

Geçelim dört büyük kanalın vurdum duymazlığını  o zaman Fetullah ve  Tayyip Erdoğan yanlısı kanal ve gazeteler, harıl harıl “Ergenekon Kumpası’na delil bulmak" ve bu kumpas sonucu içeriye atılanların içerde daha çok, mümkünse ömür boyu kalmaları yönünde çaba harcıyorlardı.

Bakın bu gün Ergenekon Davası temyizine bakan Yargıtay 16. Dairesi kararını 21 Nisan’da vereceğini açıklamış. İddia ediyorum tüm o Yurtseverler bu davalardan beraat edecekler. Onlar kaçmadılar, kıvırmadılar, hep haklıydılar. Ve sonucunda da yine Vatanlarındalar, yine çok sevdikleri milletin içindeler, yine Vatan savunmasındalar. Kumpasçılar ise bir bir kaçıyorlar, şimdilik kaçmayanlar ilerde kaçacakları deliği arama peşindeler.

Sonuç olarak:

O günkü baskılara sessiz kalmalarının sonucudur bu günkü yaşadıkları, o günkü baskıları desteklemeleridir bu günkü çaresizlikleri.

FETÖ ve her türlü Bölücülük destekçileri “demokrasi savunucuları” gibi gözükmeye çalıştıkça yüzlerindeki makyaj dökülecek, patronları ABD’nin dünyadaki çaresizliği kendilerine mahcubiyet ve mağlubiyet olarak yansıyacaktır.

Tayyip Erdoğan-FETÖ, Tayyip Erdoğan-PKK kavgası ve hesaplaşmaları hepsinin birden kirli çamaşırlarını ortaya dökecektir. Döküyor.

Sonuçta bu işten ülkemiz karlı çıkacaktır.

Bundan hiç kuşkum yok..

Saygılar..

28 Ekim 2015

Saat: 18.45   

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..