Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '06

 
Kategori
Yılbaşı
 

Ne olur ki!..

Ne olur ki!..
 

Ben daha bu konularda çok yazı yazarım, kültür değişikliği her yerden gelmeye başladıkça… Ama işe yararmı? Yok yaramaz kendimi kandırmak olur ancak, asimilasyon olmayacak dersem. Batının emperyalizmi öylesine güçlü ki… Varsın olsun deyip geçiştirecektim aslına bakarsanız şu yılbaşı eğlencelerini, eğer kızıma, kreşinde genç bir Noel Baba’nın getirdiği hediyeleri vermeselerdi...

Ne olur deyip geçeriz hep eğlenenlere... Kandırıldığımızı, aldatıldığımızı umursamadan...

Hz. Ömer’in İslâm Dinini seçtikten sonraki zamanlarda anlattığı iki olaydan biri gelir aklıma yılbaşı eğlencelerinde... Birinci anlattığı olayda ağladığını ikinci anlattığı olayın içeriğinde ise helvadan put yapıp taptıklarını acıktıklarında ise bu putları yediklerini anlattığında yeni yıl eğlencelerini hatırlarım hep...

Papa Gregorien’in toplantıya başkanlık ederek katkısından sonra Grogorien takviminin (miladi takvim) ortaya çıkışı ve başlangıcının 1 Ocak olarak kabul edildiğini ilan ettiğinde nereden bilebilirdi ki tüm dünya milletlerinin yeni yıl geldi diye eğlence denizinde yüzeceklerini... İnsanoğlu zaten kendi yapıp kendi tapmaya alışmışlığı varoluşumuza kadar gider...

Hani Hz. İbrahim’ de zamanın peygamberi ve devrimcisi olarak puthanedeki putları kırarak baltayı da en büyük putun boynuna asmamış mıydı.

Hem yaptık hem de taptık...

Nereye uğrarsanız veya hangi kanalda güzel bir program var diye bakarsanız eğer dansöz seyretmek isteyen Noel Baba kılıklılara rastlarsınız. Bir alışveriş merkezinin hemen girişinde Noel Baba, çam ağacı, kulübesi ve kızaklarıyla birlikte geyikleri sizi karşılar.

Yahu kardeşim neyi kutluyoruz ki anlamış değilim. Yahu bir yaş daha geride kaldı. Arkamıza dönüp hesabımızı yapmak gerekirken bu kadar şatafatın, eğlencenin ne kadar anlamı vardır ki...

Bu yaşanmışlık süreci içerisinde aslında zarar ediyoruz, aslında kandırılıyoruz.

Kandırılıyoruz derken başka bir şey geldi aklıma da... Fikrim geldi yani...

Pazarlama mantığının arkasından İstanbul’a yapılması düşünülen yatırımın beş yüz milyon dolarlık ikiz kulelerin n kime satılacağını düşündüm de bizim aklı evvellerden başkası aklıma gelmedi. Şimdi bu yatırım bize iyilik olarak mı gelmiş oldu. Yoksa cebimizden çıkacak paranın hesabını mı yapıyor bu yabancılar... Bu kadar büyük bir projenin şartnamesini biz yapmayacağımıza göre kullanılacak malzemeler (kum, çakıl, çimento haricinde) hep ithal edilecek demektir. Bizde olmayan malzeme için başkasına bağımlılık... Bizlere yatırım mantığı ile sunulan ikiz kulelerin arkasına gizlenen başka neler vardır kimbilir. Yatırım yapılacaksa eğer bizi emperyalist devletlerin dişlileri arasından kurtaracak bilime ve tekniğe uygun araştırma ve geliştirme içerisinde fabrikalardan niye bahsetmezler ki... Yapılacaksa eğer bizi dışarıya bağımlılıktan kurtaracak yatırımlar yapılmalı, bizlere satılacak işyeri değil...

Bizde olmayan malzeme için başkasına bağımlılık deyince 74 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında bizi dizlerimiz üzerine çökerten Amerikan ambargosu gelir öyle ki; milletimizin ve ordumuzun bile en ufak ihtiyacına ve hatta güleceksiniz veya burulacaksınız ama donuna kadar Amerika’ya bağımlı olduğumuz ortaya çıkar.

Almamız gerekiyorsa eğer diğerlerinin bilimini ve bu bilimi nasıl geliştirebileceğimizi almamız gerekir. Balık yemeyi değil balık tutmayı öğrenmek gerektir. Yoksa bize balık yedirmezler.

Ne olur ki başkalarının bayramlarını bizlerde kabul etsek sadece asimile oluruz başka bir şey değil...

Saygılar...

Not : İyi bayramlar hadi hadi birde iyi yıllar...

 
Toplam blog
: 37
: 557
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

2006 itibarıyla 36 yaşında, yolun yarısını geçmiş bir inşaat mühendisiyim. İşim ve ailem herşeyimdir..