Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Kitap
 

Necip Fazıl Kısakürek – Türkiye’nin Manzarası

Necip Fazıl Kısakürek – Türkiye’nin Manzarası
 

Necip Fazıl'dan Türkiye'ye bir bakış


1960 sonrası Necip Fazıl’ın o günlere dair birçok konuda görüşlerini fikirlerini dile getirdiği bu eser o günden bu güne bakıldığından aslında bir anlamda da hiç ileri gitmediğimizi söylüyor birçok noktada. “Makineyi yapan makineyi yapmak” fikrinden bu güne bakacak olur isek Türkiye hala birçok sanayi dalında bir montaj ülkesi konumunda.
Kitaba gelince:
Adı: Türkiye’nin Manzarası
Yazar : Necip Fazıl Kısakürek
Yayınevi: b.d. Yayınları 9. Basım / Kasım 2007
İlk Basım : 1973

Birçok kavram ve olay üzerine, ihtilal sonrası insan devlet düzeni, medyanın o zamanki hali, kadın erkek ilişkileri, toplumun yaşayışı, ekonomik (iktisadi) tespitler, Osmanlı’ya bakış ve elbette doğu ve batı üzerine fikirler yorumlar. Kendi üslubu ile biraz kendinden emin (fazlaca) ve kendi dışındaki eleştirilerden uzak, yani özetle kendine has kalemi ile fikirler görüşler.
Çok sıkmadan birçok yerden alıntı yapmaya çalıştım.
Daha fazla uzun etmeden yazıyı alıntılarla bitirelim.

Bizde hürriyet ve demokrasi, Meşrutiyete kadar, kendisini çölde hayal edenlerin serabıdır. Meşrutiyetten Cumhuriyete dek, evlerin kapılarını ve sandıkların kapaklarını açmaya, üstelik vicdanlarla ağızları kilitlemeye mahsus eşkıya parolası.

Memleket ağaçtan yana her gün kelliğe doğru giderken, ahmaktan yana, ortalığı güneş sızmaz ormanlar kaplıyor.

Sene 1960..
Öyle bir devir açılıyor ki, vücudun zaten kayan ve yerlerinde tutunamayan uzuvları tek tek kesilip bir çuvala dolduruluyor ve sonra yerlerine yapıştırılmak istenip de hiç birinin yeri bulunamamışçasına bir karışıklık doğuyor. Göz tabana, beyin mideye, yürek kıça dikiliyor ve manalar âlemi bir daha ayıklanamaz şekilde birbirine giriyor. Öyle ki, Haydarpaşa’dan Ankara’ya kalkan trenin niçin geri geri gitmediği, rıhtımdan denize yuvarlanmadığı ve nasıl olup da yolunu bulduğu bile hayret mevzuu olabilecek bir vasat belirtiyor.

Bütün Dünya ihtilal ve hükümet darbeleri tarihinde, 27 Mayıs 1960 gece hareketi kadar meccanen gelip meccanen gideni görülmemiştir. Yoğurttan bir hükümete mukavvadan bir hançer saplandı ve ondan sonra bu hançer hiçbir davayı kesemeden kendi kendisine pelteleşip, eridi gitti.

Fikir, ordunun sancaklarında tecelli etti mi, onun her hareketi meşrudur.

Enflasyonun ilmi tarifi içinde en yakışıklı edebi izahı şudur: Bir insanın cüzdanına ve nakdine el sürmeden, belli başlı bir tertiple parasını sızdırıp götürmek.

Şu anda kolları karının altında saklı bir ahtapot gibi bir koluyla Suriye, öbür koluyla Irak, daha öbür kollarıyla da Kuveyt, Hicaz, Mısır ve Libya istikametlerini kollayan, bu rolünün tahakkukuna zemin hazırlamak için bir dünya felaketine muhtaç bulunan, bunun içinde Rus-Amerikan rekabetini kızıştıran, kısacası topyekûn medeniyetleri eritme yolunda büyücü kazanını durmadan karıştıran, yalnız o. Yine o, hep o, yalnız o, daima o. (İsrail’i kastediyor)

İslam’a nüfuz etmeden bu âlemde nüfuz edebileceğimiz hiçbir şey yoktur.

Milli Kurtuluş Hareketi ki, on katlı apartmanın dokuz katı elinden alınıp ilk kattaki hususî dairesinden de en hayatî birkaç odası mühürlenen Türkün bu ilk katı kurtarmasından ibarettir.

Bu milleti, bir şeye inandırmadan ve onun taş gibi disiplini ve alev alev ahlâkı etrafında toplamadan kurtaramazsınız!

Zira ona ya “hep” ya “hiç” olmanın yolu gösterilmişti;”hep”e gidemeyince “hiç”e yuvarlanmak mukadderdi. (Demokrat Parti’yi kastederek)

Türk ruhundan doğma ve fışkırma bir partiye hayat ihtimali o türlü yok edilmiştir ki, parti kurabilmenin temel şartı, Türk’ün ruh temeline aykırılık olmuştur. Kanuna açıkça dedirtilmiştir ki: İslam esasları üzerine dayalı parti kurulamaz. Laik Avrupa’da Hıristiyan Demokrat, Hıristiyan Sosyalist gibi partiler ve daha neler neler var da, Türkiye’de yani onun taklit ülkesinde “İslam” kelimesiyle başlayan hiçbir kuruluşa yer yok!.. Yer olsaydı zaten taklide yer kalmazdı. Bu da taklidin nereye kadar gidebileceğine ait en çarpıcı delil…

Kadın bir fikirdir; erkekte fatihlik sembolüdür, İslamiyet’te de bu bakımdan, yani öz mahiyeti bakımından değerce büyüktür. Kâinatın Efendisi “dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; namaz, güzel koku ve kadın” buyurmuşlardır.

Dünkü kadın, mahfaza içinde mahfaza, perde ardında perde, bin bir mefkûreleştirme vasıtasının sakladığı sonsuz bir kıymet gibi, erkek ruhuna nakşedilmiş, çözülmesi gereken bir şifre, bir bilmece, bir sırdı. Bugünkü ise 50–60 kilo, derisi yüzülmüş cılk et ve bütün tılsım nahiyeleri galiz birer maddecik halinde, sadece gaseyan ettirmeye memur bir cifedir.

Bugünün kadını saçsızdır, kaşsızdır, kirpiksizdir, dişsizdir. Her şeyi takma.. Sonra da ismi kadın… Bugünün kadını öylesine soyunmuştur ki, her şeyden evvel “gizli”yi öldürmüş ve kendisinde fethedilmeye değer hiçbir taraf bırakmamıştır. Sonra da sıfatı “cazibeli”..

Bugünün (standart) delikanlısında hiçbir ideal şevki, hakikat arayıcılığı cehdi, varlık murakabesi, mavera ürpertisi kalmamıştır.

Bugünün delikanlısı, kaybedilen aşk ve iman ruhunun insanı nereye kadar düşüreceğini gösteren ve İslam ruhundan mahrumluğun tersinden hesabını veren, canlı bir ihtar heykelidir.

(Medya hakkında yazarken) O, gerçek bir kaşif sıfatıyla, maden gibi halkın boşluğunu, gafletini, şehvetini işletir; bu maden işledikçe onu semirtir, o semirdikçe halkın ruhu pörsür, ve böylece, yumurta tavuktan ve tavuk yumurtadan türeyerek, taraflar, yüzünden ve tersinden orantılı şekilde gelişir. “Hürriyet” gazetesinin tirajı yükseldikçe halkın ruh seviyesi düşüyor, halkın ruhu düştükçe de Hürriyet gazetesi yükseliyor demektir.

(İlericilik ile ilgili) Mesela, ilericilik iddiasındaki Halk Partisi, ne olduğuyla, sabit ve müspet hiçbir şeye yakınlık iddia edemez. O, yalnız menfileri, olmadıkları yahut düşman olduklarıyla bellidir. Bunların başında da İslamiyet var. Halk Partisi ne olduğuyla değil, ancak İslam düşmanlığıyla izah edilebilir.(Anlaşılan o ki 40 yıl önce ne ise hâlâ o. k.e.)

Bu memleketi ancak cerrahi bir müdahale kurtarabilir. …….. Bütün yeniçeri isyanları, ta 1960 darbesine kadar böyle olmuştur. Yeniçeri misalinde, dış düşmana karşı milletini korumaktan aciz hale gelen ordu, meydan muharebesi kazanma hırsını, öz milletine kılıç çekmek suretiyle gidermeye bakmış, düşman ülkesi yerine kendi öz vatanını işgal etmeyi marifet saymıştır.

Kenan Ekşi / http://www.kenaneksi.com/blog/?p=773

 
Toplam blog
: 21
: 1531
Kayıt tarihi
: 12.12.08
 
 

1986 İstanbul İtü inş. müh. öğrencisi.Fotoğraf, şiir, kitap, doğa, bisiklet, kamp, yayla, İkizdere ..