Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Neden bitmez bu terör?

Neden bitmez bu terör?
 

bitmez kalbimizdeki bu aşk


Ne kadar güzel bir şeydir şehit olmak. Ne kadar güzel bir şeydir aşka kavuşmak. Mevlana hazretleri vefat etmeye bile şeb-i aruz dememiş midir? Öyle güzeldir ki şehit olmak Rabbim şehitlere durumlarını kavramaları için izin verse ve sorsa tekrar şehit olmak ister misiniz diye demezler mi o güzel insanlar uğruna bin defa şehit olmak isteriz diye? Şu an 12 kahraman vatan evladı da sayısını bile unuttuğumuz kadar çok olan şehitlik mertebesine erişmiş olan o güzel insanların yanında. 

Onlar şu an farkında değiller şehitlik mertebesine ulaşıp vefat etmiş olduklarının. Ama ya o kahraman evlatların anaları ya onların yürekleri ne halde. Ateş düştüğü yeri yakarmış, ne kadar doğru bir söz aslında. O ana o baba şu an nasıl yanıyor yaşamayan anlayamaz. Ben de şu an yazıyorum ancak tam manasıyla anladığımdan mı tabi ki de değil yaşamadan nasıl anlarım. Allah bir daha bu acıyı hiç bir aileye yaşatmasın ve bu acıya sebep olanları birbirlerine düşürüp, onlardan gazabını eksik etmesin gerçek adaletin sahibi yüce Mevlam. Bu dünyada ve ahir dünyada şehit ailelerinin, bu acıyı kalplerinde hisseden yüce Türk milletinin tüm fertlerinin ellerini yakalarından eksik etmesin inşallah. 

Oysa biz ki kırk yiğitle Çin sarayına Kürşad baskınını yapan, Malazgirt ovasında Alp Arslan ile Bizans’a diz çöktüren, üç kıtaya da yayılıp İslam sancağını hak ettiği noktalara taşımaya çalışan, hoşgörü ve adaletle üç kıtada da yüzyıllarca hüküm sürmüş olan, hasta adam diye ilan edilmiş toprakları işgal edilmiş bir ülkede açlık, cephanesizlik yaşanırken içimizde ki hainlere inat kanlarını oluk oluk gözünü kırpmadan bağımsızlığı için akıtan bir milletiz. 

Etle tırnak gibiydik İslam alemi milletleriyle. Araplar da ki Lawrence gibi bir çok casus girdi aramıza. Önce Araplar ve sonra da Kürtler yüzyıllardır uygulanan bu hain planda piyon olmaktaydılar ve hala da olmaktalar. Oysa ''Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizde kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez.''(Maide suresi, 5:51:) diye açıkça uyarmamış mıdır Allah kullarını. Ancak önce Araplar dost edindi kuzu görünümlü çakalları sonra da Kürtler. Ve şuan da aslında büyük Ortadoğu projesine destek olarak bizde bir nevi kendi kuyumuzu kazmaktayız. 

O kadar dolu ki zihnim, kanayan gönlüm ifade edeyim derken karışık bir şekilde kustum ve yazacaklarım birbirine girmiş vaziyette. Özür diler, affınıza sığınırım ve gençliğimle, dizginlenemeyen gönlümü bahane ederek yazıma devam etmekteyim. 

Yaşadığım bir olayı sizlere takdim ederek konuya girmek ve görüşlerimi sizlere sunmak, yorumlarınızla hatalarımı anlayıp düzeltmek istiyorum. 

Dağlıca baskını olduğu gün saat on altı civarı okul kantinindeydik. Üzüntü içinde haberleri izlemekte, kahrolmakta aynı zamanda kendi aramızda sorgulamaktaydık. Nasıl olurdu da en tehlikeli her an baskının olabileceği yerlerde ki karakollar hem stratejik olarak çok hatalı noktalarda hem de bu kadar savunmasız yapılarla oluşturularak gencecik askerler içine atılıp unutulmaktaydı. Kendi aramızda bunları tartışmakta durumu kavramaya çalışmaktayken pkk'nın yayın organlığını yapan bir kanala uydu aracılığıyla bakan bir tanıdığımızdan elliye yakın şehit verdiğimizin devletin kamuoyunun tepkisinden çekinerek şehit sayısını az olarak bildirdiği haberi geldi. İşte o an sanki dünya başımıza yıkılmış, kalbimize hançer saplanmıştı. Biz ne oluyor derken doğu kökenli bir arkadaşımız yanımıza gelip bizden kaç şehit varmış diye sordu. O an donup kaldık çünkü bize kaç tane pkk’lı militanın öldürüldüğünü öğrenmeye çalışıyor resmen bizle dalga geçmeye çalışıyordu... 

İşte bu soru benim dikkat çekmek istediğim nokta. Çünkü Kürt kardeşlerimizin içine iki ateş düşmekte. Peki bu onların suçu mu? Ya da onların değilse kimin suçu? 

Bence bu tamamen devletin zafiyetinden kaynaklanan bir sorun. Çünkü biz tek terör olarak pkk’yı gördük. Ancak bunca yıl kck'yı ve pkk 'nın siyasi uzantısının halk üzerinde ki baskısını, onlarda oluşturdukları etkiyi göremedik. Onları eğitemedik, ekonomik yönden geri bıraktık ve yeri geldik tüm Kürtleri hain görüp işkencelerden geçirdik. Oysa asıl savaş silahla değil kalemle yapılan alandaydı. Çünkü kardeşliğe kurşun sıkanların yani teröristlerin yeri bellidir ve istenirse, dış güçlerden korkulması bir yana bırakılarak gerçek ve özel eğitimli birliklerle eş zamanlı operasyonlar yapılsa silah susturulur. Ama aramıza hızla ve ustalıkla atılan nifak tohumları temizlenmez ve tekrardan nifak tohumlarının atılması engellenmez ise o susturulan silah tekrar konuşmaya başlar. Ve kısır bir döngü oluşur. Bu nedenle önemlidir siyaset ve eğitim. Bir yandan askeri operasyonu yapmalısın ve her şehre her üniversiteye yerleştirilen kck yapılanması temizlemeli, doğu da ki vatandaşa devletin gücünü örgütten baskın olduğu düşüncesi yerleştirilir ise yani kepenk kapatmalar engellenir, seçim de halka yapılan sandık baskısı kaldırılır, çocuğu örgüt tarafından zorla alınmaya gelenin karşısına devlet bir duvar gibi çıkar o ailelerin güvenliğini sağlarsa bir çözüm yolu oluşur. 

Yoksa mecliste, İmralı da, şehirlerde, kandilde bulunan ayrılıkçı zihniyetlerin konuşturulması sağlanarak ve hızla daha iyi yapılanmalarına göz yumup tavizler vererek onları daha da yüreklendirmekten başka bir şey yapmış olmayız. Öncelik içte temizlik yapmaktır. Terörün tek silah kanadını değil siyasi, ekonomik kanadının da kesilmesi gerekmektedir. 

Ayrıca hızlı bir toplumsal kaynaşmaya ihtiyaç vardır. Bunlardan biri geniş bir bütçe ve güvenlik ile şehirler kardeşliğinin oluşturulması olabilir. Yani örnek verecek olursak Diyarbakır-Muğla kardeşliği adı altında aileler arası geçiş oluşturulur. Mesela Diyarbakır merkez de yaşayan aileler ile Muğla merkez de yaşayan ailelerin devlet güvencesiyle iletişime geçerek bir birlerini ziyaret etmesi yani birbirlerini ağırlayarak hızlı bir etkileşimi yaşayıp birbirleri açısından da bakması sağlanarak toplum paydasında kaynaşma sağlanabilir. 

Türkiye'nin her bir köşesinde ki ilköğretim okullarında zorunlu müfredattaki resim, müzik, teknoloji tasarım dersleri gibi öğrenciye yarar değil sadece veliye yük olan dersler kaldırılarak kardeşlik dersi adı altında toplumsal kaynaşma aşılayan ders koyulabilir. Doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi yani tüm yurttaki ilköğretim öğrencilerinin birbirleri ile mektup arkadaşlığı kurmaları ve tatil dönemlerinde birbirlerini devlet güvencesi ve yardımıyla ziyaret ederek kaynaşmaları sağlanabilir. 

Ortaöğretim yaş grubunda ki gençlerin yani soyut kavramları anlama evresine ulaşmış olan genç bedenlerin Çanakkale ziyareti yaptırılarak orada ki kutsal ruhu almaları sağlanabilir. Ayrıca Atatürk'ün başlattığı izcilik anlayışı canlandırılarak ülkenin her köşesinde ki gençliğin ortak kamplarda izcilik yaparak kaynaşması da sağlanabilir. 

Bunların hepsi toplumsal birlik diye bir bakanlık kurularak kontrol altında devlet imkanları dahilince yapılabilir. Bu sayede aramıza atılmış bu nifak tohumlarının işlediği gençlik kurtarılarak terör döngüsünün ileri ayağı kesilmiş olabilir. Ayrıca büyük şehirlerde ve şehirleşmeye başlamış tüm kasabalarda ramazanda ki büyük iftar sofraları gibi birlik içinde yenilen yemekler de tadılan birlik ruhu tekrar canlandırılacak etkinliklerde bulunulur ise bölünme ve hızla yaşanan yozlaşmanın da önüne geçilme imkanını daha geç olmadan yakalarız. 

Bunlar benim şahsi görüşümdür belki mantıksızdır ama uçuk değildir. Çünkü bu millet zor zamanında yiyeceğini askerine yollayarak at pisliğinde ki arpa tanelerini bile yemek gibi bir büyüklüğü göstermişken Allah'ın izniyle vatanın selameti için imkansız diye bir şeyin olmadığını da göstermiştir. Yeter ki devlet terör örgütüne özel harekatçılarla sınırı aşan, kandili toz duman eden operasyon yapsın, hukukla, adaletle içimizde ki hainleri ayıklasın, aramıza nifak tohumları atanlara karşı içte ve dışta karşı koymasını bilsin. 

Şehitlerimize Allah' tan rahmet, ailelerine de sabır diliyorum. O güzel evlatların aileleri lütfen unutmayın sizin bir evladınız sonsuzluğa, Rahman'a ulaşmış olsa da tüm Türk gençliği sizin evladınızdır. Sizler bizim ailemiz, bizim anamız, bizim babamızsınız artık... 

Saygılarımla 

 
Toplam blog
: 8
: 734
Kayıt tarihi
: 01.07.08
 
 

Afyon kacatepe üniversitesi öğrencisi. ..