Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '11

 
Kategori
Siyaset
 

Neden hep CHP hüsran yaşar

Cumhuriyet Tarihi içinde çok partili döneme geçilişinden bu güne kadar yapılan seçimlerde CHP’nin oyu en yüksek zamanlarda bile %45 leri aşamadı. Bu gün son yapılan seçimde neden %26 alındığı ve bunun bir başarı olup olmadığı tartışılıyor. Bazıları genel başkanın istifasını istiyor, bazıları kendi dönemini karşılaştırıyor. Hep bir soru var neden, neden, neden? 

Bu soruyu sorduktan sonra verdikleri cevap ile nemalanmaya çalışanlar ya bu ülke gerçeklerini bilmiyorlar ya da kendi söyledikleri yalana kendileri inacak kadar cahil ve buna inanacak kadar cahil bir toplumun yaratıcıları olduklarının da farkında değiller. 

Bu satırları yazan ben bir CHP üyesiyim. Ne o genel başkan ne bu genel başkandan tarafayım. Benim taraf olduğum tek şey altında kendimi güvende hissettiğim 6 ok taşıyan bayrağın kurucusuna yapılan yüz dönmeleridir. 

Kurucu genel başkan yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk 6 ilke koydu ortaya. Ne zaman konuldu bu ilkeler? Daha Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın düşünce aşamasında. Peki kaç kişi bildi bunları? Bir elin parmakları kadar. 

İlk amaç vatan toprağını batı emperyalizminden temizlemek ve sınırları yeniden çizmekti. Bu uğurda kendini, saltanatçı, hilafetçi, Türkçü, Bolşevik olarak görenlerin hemen hemen hepsi tek yürek oldu. Hedef tekti ve vatan toprakları temizlenmeliydi. Din, dil, ırk ayrımı olmadı. Omuz omuza cehpehelerde savaşıldı ve temizlendi topraklar. Herkes ne olduğunun hesabını bir sonraki aşamaya bırakarak savaştı ve evlatlar bu vatan topraklarına emanet edildi. 

Artık sıra devlet olmanın gereklerine ve ümmetten yuttaşa geçmeye gelmişti. Devlet olmanın gerek ve yeter koşulları vardı. Bir bir bunlar ortaya konuldu. Yurttaş olmanın gerekleri vardı bunlar tek tek anlatılmaya çalışıldı. Camiler, medreseler yerine okullar kütüphaneler kurulmak istendi. Ama bunu yapmak suç gibi gösterildi ve bu ülkenin başbakanı seçimlerde bunu belge olarak kullanıp yapanları yuhlattı. Bundan da yeteri kadar nemayı aldı. 

Fiili savaşın sonunda Gazi bir elin parmağı kadar insanın bildiği düşüncelerini uygulamaya veya çevresindekilere açmaya başladıkça birlikte omuz omuza savaştığı o büyük paşalar yavaş yavaş uzaklaştılar ondan. İçten içe bir mücadele başladı. Bir çok kişi Büyük Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarına kadar yeniden ele geçirmek istediler. Bir çok kişi padişahı ya geri getirelim ya da seni yapalım dediler. Kimileri hilafet devam etsin dediler. Olmadı, olamazdı. Çünkü kanlı bir savaş yaşadıkları ve o dönemin zengin ve halkı refah içinde yaşayan, bilimde ve teknolojide önder olan devletlerin hiçbirinde bu ortak paydalar yotu. Tek ortak payda yurttaş olma ve bunu kabullenebilme yeteneği idi. İşte Gazi’nin yapmaya çalıştığı iş bundan başka bir şey değildi. Onun için hedefi batı olarak gösterdi. Ama kıt zekalı bazıları bunu aradan geçen onlarca yıl boyunca kayıtsız şatsız batı olarak kabul etti. O dönemde, Japonya’mı vardı, Çin’mi vardı, Sovyetler Birliği ya da bugün anıldığı adı ile Rusya’mı vardı. Gelişmişlerin hepsi batı devletleri idi. Şimdi bile çıkıp ahkam keserler “Atatürk’ün işaret ettiği yer batıdır, bu nedenle biz AB üyeliğine kabul edilmek için gerekenleri yaparız”. 

Nasıl bir aldatmacadır bu, nasıl bir saplantı, nasıl bir cehalet ve nasıl bir çıkarcılıktır? 

Gazi’nin istediği, insan onuruna yakışır bir yaşam. Tüm dünya ülkeleri içinde “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe” yaşamak. 

Savaşmak zorunda kaldığı emperyalistler gibi kimsenin toprağında gözü yoktu, öyle ki kendi doğduğu toprakları dahi kurduğu devletin sınırları dışında bırakmayı kabul edecek kadar gerçekçiydi. Çünkü o emperyalist güçlerin yayınladıkları “İnsan Hakları Bildirgesi” sadece insanlar içindi. “İnsan” tanımına uyanlar ve bu bildirgeden yararlanmaya hakkı olanlar ise sadece ve sadece kendi yurttaşları idi. Geri kalanların hepsi kendi refahları için hizmet etmek amacı ile Tanrı tarafından onlara verilen hediyelerdi. İşte bunun içindir ki kendi vatadaşları için isteyemedikleri şeyleri AB üyeliği kriterleri için bizim gözümüze sokuyorlar. 

Gazi aklındakileri uygulamaya almaya başladıkça ondan uzaklaşan farklı görüşlerdeki insanların bir de karınlarını kaşıyanlar çıktı. Savaşta kaybeden ama bunu asla unutmayarak bunun öcünü bir almaya yemin etmiş bir güruh. Onlarca yıldır ayrılanları yanlarına aldılar. Kiminin mezhebini kullandılar, kimin kökekenini, kimin dinini, kimin bitmek bilmeyen para hırsını, kiminin ise yönetme dürtüsünü. 

İsmet Paşa’nın zamansız geçtiği çok partili siyasal hayat karnı kaşınanların ortaya çıktığı zaman oldu. Hepsi bir yerinden tutup bir parti altında buluştular. İşte o an başladı gerçek vatan severler ile çıkarlarını sevenler. Yurttaş olmak isteyenlerle, bunu istemeyenler. 

Kimse boş yere kendini kandırmasın, Anadolu topraklarında alın teri ve insan olmanın onuru ile para kazanmayı kerizlik olarak görüp gerçek olanın cebine giren veya girebileceğini hayal edebildiğin para olduğunu kabul ettirenlerin başarısıdır bu sonuçlar. Çalışıp kazanmak yerine, bedeli neye mal olursa olsun hiç düşünmeden ve kaygı duymadan kapısına erzak bırakılmasını tercih edenlerin başarısıdır bu. Bu başarı, zaten hatırı sayılır oranlarda paraları olanların daha da fazla paralı olması için sattıkları şeyin vatan olmasını dahi önemsemeyenleri başarısıdır bu. Bu başarı, mensubu olduğu dinin adını söyleyip içinin ne olduğunu okumayan, anlamayan ve anlatmak isteyenlere de kapılarını kapatanların başarısıdır bu. Bu başarı, herşey para diyerek onursuz olmayı kabul edebilenlerin başarısıdır. 

Bu ülke topraklarında 6 ok ile anlatılanların inanıcıları olan bizlerin oranı mevcut koşullarda %20 nin üzerinde değildir. Eğer bunun üzerinde bir oy alıyorsa bu parti kendi değerlerinden verdiği tavizler ile alıyordur. 

Ne zaman mı yükselecek bu oylar? 

İnsan olmanın onurunu tekrar en kıymetli şey olduğunu anladıkları zaman. Vatan denen toprakların para karşılığının olmadığını anladıkları zaman. Ben müslümanın, ben hristiyanım, ben Türk’üm, Kürd’üm, Çerkez’im, Laz’ım, Alevi’yim, Sünni’yim, Ermeni’yim, Süryani’yim, İşçiyim, Köylüyüm, patronum denmekten vazgeçip sadece ve sadece ortak vatan olarak kabul edilen bu topraklarda kurulmuş bu devletin vatandaşım demeyi gururla söylecekleri zaman. 

 

15/Temmuz/2011 

 
Toplam blog
: 71
: 606
Kayıt tarihi
: 18.12.08
 
 

1967 Yakacık doğumluyum. H.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde 2 yıl öğrenimden sonra İ.Ü. Arkeoloji ve San..