Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '21

     
    Kategori
    Psikoloji
     

    NEDEN YAPTIN BE KIZIM?

    Gemi bekleme salonunda bekleyen bir grup insanın gözü saatteydi, on iki dakika vardı geminin kalkmasına.

    -Vay be… Neden yaptın bunu be kızım? Neden yaptın? İnsan kendi canına nasıl kıyar?

    Elindeki gazetesini okuyan beyaz saçlı, siyah paltolu, siyah şemsiyesi yanında duran adamın gür sesi herkesin dikkatini çekmişti. Adamın yüzündeki hüzün her halinden belli oluyordu.

    -Yaa sorma amca. Ben de sabah okudum. Daha gençmiş de. Yirmilerinde… Tabancayla beynini dağıtmış şaşkın… Yutkundu, gözlerini iri iri açmış, bu konuda bilgisini satmaya çalışan çalışkan öğrenci edasıyla kafasını sallıyordu. Liseli olduğu belli, uzun saçlı, postalının bağcıkları yerlerde sürünen, iki eli cebindeki delikanlı “kimse bana bakıyor mu?” diye çevreye bir göz attı.

    -Öyle deme oğlum. Günah dedi, yanında oturan yetmişlerindeki teyze. Günah derken başörtüsüyle oynuyordu. Hem ölünün arkasından konuşulmaz.

    -Günah diyorsun da. En büyük günah intihar etmektir. Arka sıralarda oturan badem bıyıklı, kırklı yaşlarındaki adam bilmiş bilmiş kafasını salladı. Gerçek bir Müslüman ne kadar sorunu olsa da intihar etmez.

    -Bu işe dini karıştırma kardeşim. Ne yani sorunlarıyla başa çıkamayıp, intihar eden hiç mi Müslüman görmedik? Bunu söyleyen kişi ortaya çıkmamış lafını söyleyip hemen susmuştu.

    Badem bıyıklı bozuldu:

    -Tabii ki görmedik… Bir Müslüma…

    -Bence de bunun dinle ilgisi yok. Bu sefer konuşan yeşil gözlü, sırtındaki sırt çantasını yere bırakmış olan gençti. Herkes ona bakınca konferansına devam etti. Ben tıp fakültesi öğrencisiyim. Psikolojik sorunları olan insanlar intihar edebilir. Özellikle de depresyon en önemli hastalıktı…

    -Hadi canım sen de, her depresyona giren intihar etseydi… ellini sallayarak uzun saçlarını düzeltti liseli genç. Konuşanın tıp fakültesi öğrencisi olmasından hiç hoşlanmadığı belli, kendi bilgisini satmaya çalışıyordu. En önemli faktör farkındalık… Kültürel düzey ne kadar artarsa, kişinin farkındalığı da, hayatta acı çekmesi de artıyor. Bakın cahil insanlar ne kadar mutlu, kendi zavallı hayatlarında hiçbir şeyin farkında olmadan yaşayıp gidiyorlar.

    Gür sesli amca yine kükredi:

    -Başarısız, toplumda sevilmeyen biriydi herhalde. Belki de kimsesizdi, işsizdi. Hayatı başarısızlıklarla, sevgisizliklerle, yalnızlıkla dolu biriydi…

    Başörtülü teyze araya girdi:

    -Bence en önemli faktör ekonomik sorunlar. Zamanımızda borcu olmayan mı var? Kim bilir ne kadar borcu vardı da bunalıma girdi garibim.

    -Belki de geçmişindeki kirli hayatı onu bunalıma sokmuştur diye fısıldadı. Bunu söyleyen kızıl posbıyıklı, kızıl saçlı adamdı. Konuşurken uzaklara bakıyordu. Sanki kendi kendine konuşuyor gibiydi

    “Şuna bak hele… Bir de karizma yapıyor kırmızı kafa. Konuşurken gözlerini kısmış, sanki profesör” diye söylendi uzun saçlı liseli genç. Ardından da ekledi:

    -Bir insan ne kadar bilgiliyse o kadar acı çeker, cehalet mutluluktur, diye ekledi.

    -Depresyonda intihar oranı… araya tıbbiyeli girmişti. O da bilmiş liseliden hoşlanmamıştı. “Burada ben varken sana mı düştü konuşmak, pırasa kafa, sen önce saçlarını toplamayı öğren” 

    -Ama depresyonu varsa da doktora gitsin ilaç kullansın, terapi alsın kuzum. Öyle intihar etmekte neymiş yazık değil mi kendine? Hem anneni babanı düşünsene… Başörtülü teyze yine acıyla lafa girmişti. Yüzünü buruştururken aklına kendi torunları geldi. “Bizim sıpalar da böyle bir cahillik yapmaz inşallah” diye düşünürken, sağ eliyle kulak memesini çekip üç kere oturduğu sandalyenin kolluna vurdu.

    -Doktor, terapi öyle kolay mı hanımefendi? Gazetesini katlayıp koltuk altına sıkıştırmış gür sesli beyaz saçlı adam konuştu. Gerçekten adamın sesi etkileyiciydi. Herkes ona baktı. İyi doktor bulmak, randevu almak kolay mı? Hele özeller ateş pahası…

    Yanında oturan, konuşmaları dinleyen iyi giyimli mini etekli bayan canı sıkkın dudaklarını ısırıyordu. “Bu haberi nasıl atlarsın be kızım? Hem de senin muhitte olmuş. Dün öğlen bir ses duydum da, ilgilenmedim ki. Keşke gidip baksaydım. Gazetede manşet olurdum ne güzel. Hele bir de birkaç fotoğraf çekseydim, primi kapardım vallahi.” Mesleğinde istediği başarıyı bir türlü yakalayamamış olan güzel gazeteci ayağına bir haber gelmesini bekliyordu. Bir de intihar mektubu varsa ki sorma, çarşaf çarşaf yazardım. Sonra da bir psikiyatrist bulurdum röportaj için vallahi bizim patronun gözleri yuvalarından fırlardı. Arka fonda birkaç kanlı foto… Ben önde psikiyatriste soru sorarken…” Elinde olmadan mesleki refleksle öne atılıverdi:

    -İntihar notu bırakmış mı arkasından?

    -Ne o kızım dedektif misin yoksa? gür sesli adam bu duygusuz yaklaşımdan rahatsız olmuştu.

    -Yok amca ne dedektifi. Sebebini merak ettim de…

    -Sebebini boş ver kızım. Ölünün arkasından konuşulmaz günahtır, dedi tekrar başörtülü kadın.

    -Bir mümin asla bunu yapmaz, badem bıyıklı yine araya girmişti.

    Kızıl saçlı adam sabırsızca bacak bacak üzerine attığı sağ ayağını sallıyordu:

    -Her insanın karanlık anıları vardır. Bu kızın da vardı ki, yaptı bunu… Bunu söylerken yine gözlerini kısmış uzaklara bakarken, sol eli de cebinde cinsel organını okşuyordu.

    -Erkekler genelde silah, kadınlar da ilaç içerek yaparlarmış, konuşan tıbbiyeli gençti. Bir de dikkat çekmek için yapanlar vardır ki…

    -Yeter artık hepiniz susun dedi arka sıralardaki bir genç. Ayağa kalkarak salonun ortasına yürüdü. O kız benim ablamdı. Beş vakit namazını kılan, kul hakkı yemeyen, yalan söylemeyen benim tanıdığım en iyi Müslümanlardan biriydi. Başarısız değildi. Hayatı boyunca her okulunu birincilikle bitirdi, büyük bir fabrikada yönetici asistanlığı yapıyordu, geliri iyiydi ve borcu yoktu. Ailesinde, çevresinde sevilen biriydi. Ne cahildi, ne de entellektüeldi, aşırı farkındalığı falan da yoktu… İntihar notu da bırakmadı. Bunu biliyorum çünkü beyin parçalarını evin duvarından ben topladım annem görmesin diye… sesi titriyordu. “Depresyondaydı” konusuna girmiyorum çokbilmiş doktor öğrencisi. Çünkü bu etik değil. Bir insanı tanımadan, kitapta okuduğun birkaç bilgiyle, istatistikle konuşuyorsun. Sonra gözlerini salondaki yolcuların üzerinde teker teker gezdirdi. O insandı, sadece insan… Tek sorunu çok hassas olmasıydı. Onu kim öldürdü biliyor musunuz? Kendisi değil, biz öldürdük. Bizim şu anda yaptığımız gibi kalıpçı düşünceler öldürdü. O, bu kalıplara girmekte zorlanan biriydi sadece… ha bir de onun adı vardı: Deniz. Adı Deniz idi, artık gözyaşlarını tutamıyordu.

    Bu sırada kapı açıldı ve insanlar sabırsızca gemiye doğru yürümeye başladılar. Gemiye yerleşip günlük hayat koşturmasına dalan yolcular, biraz evvelki konuşmayı da, gazete haberini de unutmuştu bile. Geride bir tek Deniz’in kardeşi kalmıştı. Koltuğa oturup sarsıla sarsıla ağlayan Deniz’in kardeşi…

     
    Toplam blog
    : 1
    : 299
    Kayıt tarihi
    : 22.02.21
     
     

    Emekli askeri doktorum. Psikoterapi odaklı çalışan Psikiyatri Uzmanıyım. Türkiye'de İşaret dilini b..