Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '13

 
Kategori
Psikoloji
 

Yabancılaşma!

Yabancılaşma!
 

İnsan ırkının en yaman düşmanı onu bir kurt gibi kemiren yabancılaşmadır. Çünkü Yabancılaşmanın köken olarak dayandığı en derin duygu, insan bedeni üzerinde  açlık olarak sınanan  yokluk duygusudur. Erkeğin içindeki bu (yokluk duygusu) açlık,  insan algısına Habil ile Kabilin kavgasına kıskançlık olarak düşmüş olan kadındır. Çünkü aşka henüz aklın ermediği yitik zamanda,  kadın yenilecek bir şey (et) olarak algılanmıştır. Bu yeme dürtüsü ise yokluktan gelip, yokluğa karışan sonsuz yitiklikte  bir kısır döngü olarak yokluğunu tekrar tekrar var etemeye dayanan bir yanılsama olarak insan zihninde yansıyıp durmaktadır.   Bu anlamda erkeğin kadına karşi olan duygusu, kurdun koyuna karşi olan yeme dürtüsünden farksızdır. Sevgiden yoksun et algısı erkeğin beynini kemirmiştir. Bu yeme dürtüsü içsel olarak onu o kadar derinden kışkırtıp dürtmüştür ki, kendini içsel olarak parçalaya parçalaya dışsal parçalarından (kendi cinsinden) daha fazla kopmaya başlamıştır ki bu onun yabani bir yaratık olmaya zorlanmasıdır. İşte bu yabancılaşmanın kimyasıdır. Çok ileri düzeyleri eşik ötesi delilik (yabani) boyutudur. Oysa tanrı kadını erkekler arasında yapıştırıcı olsun, evreni bir arada tutsun diye yaratmıştır. Lakin ego sırf kendisine yapışması için yapıştırıcın diğer yüzünü kazımak gibi bir kurnazlığa baş vurunca, içindeki birlik duygusu yani varlığını kazıdığının farkında değildi. İşte! bu onun kendi kurnazlığının düşürdüğü tuzaktı. O başka zevklere olan kıskançlığından kendi tarlasına zehir ekiyordu. O, tanrısal bir programı kötüye kullanmak gibi bir politikaya alet olmuştu. Sürekli kendi üstüne çöken bu egosal enkaz onun binlerce yıldır aklının yattığı zihinsel mezarlığıdır. Şimdi, İnsan zihninde ilk kıskançlığın en azından mitolojik olarak kardeşler arasında başladığı düşünülürse, kardeşliği tesis etme yolunda ki her çabanin da bilinçsizce ilk kavgaya doğru yani Habil ile kabilin düşmanlığına tekrar tekrar düşmekten başka bir şey olmadığını bilmek gerekir. Çünkü İnsanların din, dil,ırk, milliyet adı altında kardeşleştikçe,hem kardeşlerine hem de kardeşi olmayanlara karşi (!) karşi bu kadar vahşileşmiş olması nasıl açıklanabilir ki. .Bu yüzden karındaşlık denilen ve egonun tohumunun atıldığı yerden kavgasız, huzur içinde birlik dayanışma ve paylaşmaya dayalı mutlu bir bir dünya asla çikmaz.

En çok kıyımın, kırımın, kıskançlığın yaşandığı toplumlarda yine kardeşlikten en çok dem vurulması tesadüfü olabilir mi? Dikkat edin! Medeni dünyanın literatüründe dostane, paylaşim, birlik, dayanışma gibi insani değerler için kardeşlik kelimesi kullanılmaz çünkü medeni dünya bu kavramın kaynaklandığı algıyı, işaret ettiği enerjiyi derinden bilirler ve altındaki dinamiği sezmiştir. Bakın tarihe, bir gurubun kardeşliği adına başka gurupların nasıl kıyama, kırıma, vahşete uğradıklarını göreceksiniz. Ortaçag'da Papalar Hıristiyanlığın kardeşliği adına Müslüman kıyamına fetva çikarmadilar mı? Hitler Almanların kandaşlığı adına insanlığın kanına girmedi mi? Abbasiler kardeş kanı için neredeyse Emevi soyunun kökünü kurutmadılar mı? Yine Irak'ta mezhep kardeşliği ile neredeyse ülke mezhepler mezbahasına dönmedi mi? Burada paradoks şudur ki, ne kadar büyük guruplar kardeşlik adına başka guruplara karşi bir araya gelseler de o nihayetinde kendi içinde kanserli bir hücre gibi bölüne bölüne kendi başinı yemeye mahkum olan bir yokluktur. Çünkü ne kadar gizlenirse gizlensin, hangi kılıfa bürünürse bürünsün, kendi kardeşliğini, başkalarına karşi din dil, ırk, mezhep adı altında kışkırtarak ne kadar yüceltirse yüceltsin o başkalarının başi için ördügü urganı nihayet kendi boynuna geçirmek zorunda olan gudubetti. Çünkü o birlik bilincine asla sahip değildir sürekli bölünmek zorunda olan egodur. Onun dış dünyaya saldırıp kendi bölünmesini durdurmaya çalismasi sadece bir sanrıdan ibarettir. O nihayetinde en son saldırıyı kendisine yönelik yapacak ve en ağır darbeyi kendisine vuracaktır. Boynunda haçla, Hıristiyan kardeşliğini Müslüman kıyımına çagiran ittifakının dönüp birbirini çarmiha germesi gibi. Bu anlamda o ne yaptığını bilmeyen bir kurbandır. Çünkü o varlığını sadece ana rahmiyle algılayan etcil bir kardeşlik duygusunun ötesine geçemez. Onun üstüne çikabilecek tek şey; ana rahminin ötesinde rahmani bir bilinçtir. Bu bu bilinç, kan bağının ötesine dayanan dostluk, dayanışma, birlik, ilerleme, gelişme, huzur, dürüstlük, mutluluk,sevinç, bolluk, paylaşma gibi insan ırkının ana rahmine düşmeden önceki ve bedeninin toprağa düştükten sonraki başi ve sonu olmayan evrenin ilahi nefesidir. Bu bilinç boyutunda kadın, erkek cinsini bir birine karşi yabancılaştıran değil aksine ilahi bir yapıştırıcı gibi bir arada tutan tanrının muhteşem bir armağanıdır.

(m.ali şirin, tarih ögrt)

 
Toplam blog
: 124
: 736
Kayıt tarihi
: 28.06.08
 
 

Kelebek için kanat neyse insan için kelime odur. (m.ali şirin) 1969 senesinde  Tunceli/ pülümürde..