Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Neredesin?

Neredesin?
 

İçimde bir sıkıntı var, çünkü nerede olduğunu bilmiyorum. Aslında var olduğunu biliyorum ama bilmediğim nerede olduğun.
 
Belki yakında, belki çok uzakta… Mutlaka bir yerlerdesin o kesin ama neredesin?
 
Yüzünü anımsayamıyorum! Bu belki seni görememekten ya da hiç olmadığından olabilir. Anımsayamıyorum çünkü kim olduğunu da bilmiyorum ki. Bazı geceler silik bir rüya, bazı anlar bir hayâl, bazen de beynimde tasarladığım bir yüz. Hepsi bu…
 
Aslında anımsamamak ya da hatırlamamak kafamı kurcalıyor. Sen var mıydın? Bu da net değil ki…
 
O zaman neden hep aklımdasın? Neden hep seni arıyorum? Sualler, sualler…
 
Demek ki sana çok ihtiyacım var. Bir de var olsan ne de iyi olacak diye düşünüyorum. “Var Olmak” İşte bu da başlı başına başka bir kavram. Var olmak; bazen yanında, kolunda, yatağında, bazen beyninde seni zorlayan, an gelir tüm usunu saran, hatta benliğini tutsak eden birinin varlığı olabilir mi? Var olup olmadığınla ilgili o kadar çok soru yazılabilir ki…
 
Neredesin sen?
 
Bir ses versen belki biraz daha rahat olacağım. Neden bir ses vermiyorsun? Yok musun?
 
Tüm günlerim, hatta anlarım nerede olduğunu düşünmekle geçmeye başladı. Bir hatırlayabilsem. Sen var oldun mu? Yanımda, kolumda, yatağımda hiç oldun mu? Şu Mecnun da öyle olmuştu. Leyla’nın fiziki varlığını unutup sadece şekilsel bir tutku ile “Leyla” deyip inledi. Hatta yüzünü dahi unutmuştu. Yoksa hikâyeyi yanlış mı anımsadım? Ya da istediğim yere mi çektim? Ama Mecnun’un Leyla’sı vardı.  O gerçekti…
 
İşte sorun burada! “Neredesin?” deyip duruyorum günlerdir. “Var mıydın?” Bir de bu sorunun cevabını bulsam…
 
Seninle vakit geçirseydim, zamanımı, sevgimi, hatta bedenimi paylaşsaydım sanırım seni anımsardım. Evet, evet! Galiba bir şeyler şekillenmeye başladı bende… Ben seni daha bulamadım. Olsun ama “Neredesin?” yine de bu yazıya oturdu. Tabi bana göre oturdu. Şimdi birileri ne kadar da çelişkiler içinde bir yazı bu diyecektir. Çelişki elbette var. Yaşam zaten tamamen çelişkidir… Hatta çelişkiler yumağıdır demek daha da doğru olacak…
 
Olsun ama ne derlerse desinler! Kimsenin neler diyeceği ile yaşamamayı çok uzun zaman önce öğrendim. Ben “Ben”den, sen “Sen”den sorumlusun. “Ben”de, yani içimde “Kim aranır?” sen nereden bilebilirsin ki? Ben de; “Sen”de, “Sen”in içinde ne aranır ya da aranıyor onu bilemem. Bu nedenle kimse kimseye öğüt vermeye kalkmasın.  Çünkü tutmuyor. Başka bir deyişle uymuyor.
 
Ne kadar da zor bir durummuş ama değil mi? Birini, olmayan birini aramak ve ona “Neredesin?” diye seslenmek.
 
Bu bir yaşam gerçeği… Biri olmalı. Yaşam paylaşılmalı, kısaca güzel yaşanmalı, kaliteli yaşanmalı. “Yaşamak” al sana bir başka kavram daha çıktı ortaya… Doğumla ölüm arasındaki o yol. Kısa ya da uzun. Ama başlangıç ve bitiş belli. Doğum ve ölüm… Ne kadar da net ve yalın bir söylem bu… “Evet” ve “Hayır” kadar keskin… İçini bireyin güzel ya da kötü anlarla doldurabileceği bir süreç bu… O zaman bir soru da kendime sormam mı gerekiyor? “Ne yapıyorsun?”  ya da “Ne yapıyorum?
 
Buna da cevap hazır “Yaşıyorum
 
Peki, nasıl yaşıyorsun? (...) Buna sakın hemen yanıt verme. Bu tek kelimenin içini “Yaşayan” birey kendi doldursun. İşte tekrar başa geldik. Bireylerin tümü demeyelim ama neredeyse tümü birini aramakla, eğer bulmuşsa ise onunla paylaşmakla meşgul.
 
Neredesin?”den uzaklaştık mı dersiniz? Olur mu hiç, kaçırır mıyım ana kavramı.
 
Bu “Neredesin?” o kadar karmaşık bir kavram ki… Öyle hoppala ortaya koyulmaz…
 
Biri vardı ama şimdi yok. “Neredesin?
 
Biri var ama o an yanında yok. “Neredesin?
 
Aptalca davrandın ve gitti. “Neredesin?”  
 
Ya bazıları gibi olmayan birine “Neredesin?” diye ses ediliyorsa?
 
Sanırım bu husus yazının planlanan özü… Çok daha zor çünkü bu… Yaşamak bir tabiat gerçeği ise -ki öyle- iki cins, yani kadın ve erkek, Âdem ile Havva’dan süregelen bir paylaşım içindeler.
 
Sevgi, aşk, iyi ve kötü anlar, düşünceler, duygular, edinimler ve tabi de bedenler. Devinim için lazım olan her şey anlayacağınız… Yoksa bu gün Dünya üzerinde nasıl milyarlarca birey olabilirdi?
 
Çok mu karışık bir yazı? Biliyorum’ Bilerek böyle yazıldı. Bilerek çok sayıda soru cümlesi içeriyor… Çünkü yazının başlığı zaten bir soru: “Neredesin?”  
 
Olmayan biri için sorulan bir soru!  Çok kişinin sıkça sorduğu bir soru… Ama bu soruyu soracak kimsesi olanlar da bu soruyu soruyorlarsa orada soru değil de “Sorun” var demektir. Bu da bir yaşam gerçeği ve kolaylıklar dilemekten öte ne denebilir ki?
 
Olmayanlar “Neredesin?” diyorsa; kendi Âdem ya da Havva’sını bulamamışlardandırlar. Şu kelimeye bakar mısınız tam 22 harf?
 
Toplumda azımsanmayacak bir kitle, olmayan biri için “Neredesin?” deyip duruyor. Kimi çok bilinçli ve hedefini biliyor ama daha bulamamış.
 
Kimi maalesef boşlukta ve kimi yakalasa ona “Neredesin?” deme halinde ki bu çok vahim sorunları beraberinde getirip yukarıdaki soru işaretlerinin bol olduğu kısma dönmeye neden oluyor!
 
Çok geç olmuş yine… Sen de henüz bulamamışlardansan kendi “Neredesin?” sorunu yarına bırak ve uyumaya bak dostum…
 
Çünkü “Neredesin?”  demek ve aramak; uyku da ister.
 
 
Bojidar Çipof
4 Mart 2010 03.48
 
 
Toplam blog
: 336
: 625
Kayıt tarihi
: 29.01.10
 
 

Araştırmacı yazar BOJİDAR ÇİPOF: 1953 yılında İstanbul'da doğdu. Ailesi; Ege Makedonyasından İsta..