- Kategori
- Özel Günler
Neşe doluyor insan!
Çocuktuk, baharları çok sevdik. Açan çiçekleri, uçan kelebekleri, göçüp gelen leylekleri, yağan yağmuru…Bir de 23 Nisan’ı. Ama 23 Nisan’ ı bir başka. Her şey öyle azdı ki, belki de bu yüzden elimizdekinin değerini daha çok bilendik.Bu gün 23 Nisan’dı, neşe doluyordu insan.
Canım annem iyi bir teziydi. O yıllarda dikiş dikmek hele de terzilik unvanını hak etmek ayrı bir marifetti. Onun bu marifetinden bolca nasiplendik.Okuldaki pek çok arkadaşımız da.Evimiz okula çok yakındı ve reddedilmeyeceklerini iyi bildiklerinden ihtiyaç halinde öğretmenler annemden yardım alırdı.Pek çok çocuğa üstelik ücretsiz kıyafet dikerdi. Her 23 Nisan’da ablam ve bana diktiği bir örnek kıyafetler dikkat çekerdi. Ve iki kardeş okulumuzun adının arkasında elimize tutuşturulan pankartı taşımayı görev bilirdik.
Annem çocuklarına haksızlık etmeyi sevmezdi! Bir yaş büyüğüm ablam ortaokula başladığında o üzülür diye bana 23 Nisan için kıyafet dikmek istemedi.Ne kadar dile getirdiysem reddetti.Hem pankartı tek başıma taşımak olmazdı. Gerçi Hayriye vardı, bir bayram o da bizimle aynı kıyafet içinde pankart taşımıştı.Biz pankartın iki ucundan o ortasından tutmuştu .Bu kez de bir ucundan o tutsa diğer ucundan ben ne güzel mutlu olurduk. Ama olsundu.
Annem yeni bir kıyafet dikmeyince bakmıştım ki bayram özel ve güzel geçmeyecek , tüm cinliğimle anneme söylediğim o yalan bugün aklımdan çıkmayanlardan. Okul dönüşü ona heyecanla, öğretmenlerin gelin olmamı istediğini söylemiştim.
Kız çocukların sıklıkla , büyüyünce gelin olacağım, dediği yıllardı. Benim gelin olmak, gelinlik giymek aklımdan bile geçmemişti hiç. Öyle feminen giysilere ilgisi olan kız çocuklarından da değildim, aksine…
Ertesi gün bayramdı. Anneciğim bütün gece uğraşıp kendi gelinliğini bozmuş, bana göre yapmıştı. Öyle güzeldi ki gelinliği… Esirgemeden, makası basmıştı. Öğretmenlerin isteğini geri çevirmek, onları mahcup etmek olmazdı. Bunun o gün bile ayırtındaydım. Hatta annemin duvağı yıprandığından bir komşununkini ödünç almıştık.
Annem yatmadan önce son provayı yaparken erkek çocuk gibi kısa kesilmiş saçlarımla bir garip küçük gelin olmuştum.Üstelik işin bu kadar ciddiye alınacağını hesap edemeyen kendi yalanıma mahkum olmuş saçma bir gelin. İçimdeki kurt sabaha kadar ne bulduysa “kırt kırt“ yemiş durmuştu. Öğretmenlerin gelinlik giyeceğimden haberi falan yoktu. Bazı çocukları gelin ve damat kıyafeti giyip yürüyecekler arasına seçmişlerdi ben de kulak misafiri olmuştum bir ara, o kadar... Üstelik benim yanında yürüyeceğim, yanımda yürüyecek bir damadım bile yoktu.
23 Nisan günü, yani ertesi gün annemin o güzel gelinliğinin içinde üzüm üzüm süzülüyordum. Yapacak bir şey yoktu. Yola çıkmıştım bir kez.
Şans diye bir şey varsa bana bir başka gülmüştü o baharda. Gelinlerden biri hastalanmış, gelmemişti. Damadı bana kalmıştı mecburen. Dahası boşuna endişelenmiş, iç kurduma boşuna teslim etmiştim kendimi. Öğretmenler annemin özenle küçülttüğü gelinliğin içinde üzüm üzüm süzülen beni görünce hiç kızmamışlardı. Aralarında gülüşüp beni bayrak gibi en öne yerleştirmişlerdi öncesinde. Gelinsiz damat ortaya çıkınca da benim gelinlik giyip gelmeme pek bir sevinmişlerdi üstelik. Ben de çıkışımın kabulüne.
23 Nisan hoş kıyafetler giyip tören alanında resmi geçitte bulunmaktı bir zaman. Öğrendik ki Büyük Millet Meclisi açılmış 23 Nisan ‘da. Yıl 1920. Meclis açıldı ve o günü Atatürk bize bayram olarak armağan etti diye belletildik.
Oysa, bu kadar kısa ve öz, bu kadar basit değildi.
1920’de Meclis açıldığında Kurtuluş Savaşı devam ediyordu. Meclis kurulduktan sonra da iki yıl devam etti. 9 Eylül 1922’de İzmir ‘de düşmanı denize dökene dek.
Dar zamanlardı. Cumhuriyetin ilanından sonra savaşta ölenlerin ya da yaralananların sahipsiz kalan çocukları devlet himayesine alındı. Himaye- i Etfal Cemiyeti’nin - bugünkü Çocuk Esirgeme Kurumu- nüfusu oldukça kalabalıktı. Yokluk içinde bir himaye. Hüzünlü çocukları neşelendirmek için eğlence günleri düzenleniyordu.Çocukları geçindirecek düzenli bir kaynağa ihtiyaç vardı. 23 Nisan 1927 ‘de bunun için geliştirilen düşünceyi cemiyet şöyle açıklamıştı:
“Millet Meclisimizle millî devletimizin Ankara'da ilk teşkile günü olan Millî bayram Cemiyetimizce çocuk günü olarak tesbit edilmiştir. Bize yeni bir vatan ve yeni bir tarih yaratıp bırakan mübarek şehitlerle fedakar gazilerin yavruları fakir ve ıstırabın evlatları ve nihayet umumiyetle bütün muhtac-ı himaye-i vatan çocukları namına milletin şevkatli ve alicenab hissiyatına müracaat ediyoruz. Kadın, erkek, genç, ihtiyar hatta vakti ve hali müsait çocuklardan mini mini vatandaşlar için yardım bekliyoruz. Her sayfası başka bir şan ve muvaffakiyetle temevvüç eden milletimizin, yarın azami derecede muavenet göstermekle beraber, çocuk gününün layıkı veçhiyle neşeli ve parlak geçirilmesi için aynı derecede alaka ve müzaheret göstereceğinden emin olan Himaye-i Etfal Cemiyeti, şimdiden arz-ı şükran eder.”
23 Nisan 1927'deki ilk bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde gerçekleştirilmiş, etkinlikler için Atatürk arabalarından birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu'nun konser vermesini sağlamıştı. Cemiyetin Ankara’daki şubesine “Çocuk Sarayı “adı verilmiş ve orada bir çocuk balosu düzenlenmişti.
1928'deKırklareli milletvekiliDr. Fuat (Umay) Bey'in teklifiyle daha geniş içerikli bir program hazırlanmış, ilanlar verilmiş, halk davet edilmiş, çocuk alayları oluşturulmuş, yarışmalar ve geziler düzenlenmişti.
1929’ da çocuklara ilgi daha da artmış ve o yıl ve daha sonraki yıllarda 23-30 Nisan tarihleri arası "Çocuk Haftası" olarak kutlanmıştı. Birkaç yıl sonra yine Dr. Fuat Umay 'ın teklifiyle 20-30 Nisan arasında tüm telgraf ve mektuplara Himaye-i Etfal Şefkat Pulu yapıştırılması mecliste onaylandı. Yasa, 14 Nisan 1932'de yürürlüğe girdi.Bu pullardan elde edilen gelir Himay-i Etfal Cemiyeti’ne aktarıldı.
1933 yılı 23 Nisan'ında Atatürk yeni bir gelenek başlattı. O sabah çocukları makamında kabul etti ve onlarla sohbet etti. Aynı yıl stadyumlarda beden hareketi gösterileri yapılmaya başlandı. O bayram, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey’in in kaleme aldığı Andımız çocuklar tarafından ilk kez okundu.
1933'te artık Çocuk Bayramı devlete de mal olmuştu. Yine de 1935'teki yasa değişikliğinde çocuk bayramında hiç söz edilmedi.Yalnız resmî ismi konmamış olsa da,1 Kasım Milli Hâkimiyet Bayramı'nın yanında "23 Nisan Çocuk Bayramı", devlet ve toplum örgütlerinin ortaklaşa hazırladığı programlarla kutlanmaya devam edildi.
Daha sonraları, 70'li yıllara kadar ulusal boyutta ünlenerek ve katılımı artırarak ilerleyen 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlamalarına 1975'te Türkiye Radyo televizyon Kurumu’ da katılmış ve bir hafta çocuk programları yayımlamıştı.
1978'de Meclis Başkanlığı'nın izniyle meclisteki törenlere çocukların da katılması sağlandı.1979'da bu uygulama Ankara ilkokullarından gelen çocuklarla sürdürüldü. 1980'de de bütün illerden gelen çocuklarla "Çocuk Parlamentosu" oluşturuldu.
1979 yılının UNESCO tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak duyurulması üzerine, TRT tarafından dünyanın bütün çocuklarını kucaklamayı amaçlayan bir proje hazırlandı ve 1979 yılından itibaren “TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği” adıyla uygulamaya kondu.
Bayramın en son şeklini alışı 1981'de gerçekleşmiştir. Darbe döneminde Milli Güvenlik Konseyi bayramlar ve tatillerle ilgili kanunda yaptığı değişiklikle o güne kadar kanunen adı konmamış bir şekilde kutlanan bayrama "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adını vermiştir.
Dikte edilen kutlama : 23 Nisan günlerinde bayram Türkiye Cumhuriyeti Devleti erkanının başta Anıtkabir olmak üzere çeşitli Atatürk anıtlarında yaptıkları resmî törenlerle başlamakta, stadyumlardailköğretim öğrencilerinin hazırladığı gösterilerin sergilenmesi ve resmî geçit töreniyle devam etmektedir . Büyük şehirlerde fener alayı düzenlenir. Resmî törenlerden sonra bayram yeri olarak nitelendirilen çayırlarda güreşler, koşular ve başka çeşit yarışmalar düzenlenir.Çeşitli sivil toplum örgütleri veya kuruluşlar tarafından düzenlenen etkinlikler yer alır. Önceden belirlenmiş öğrenciler kısa bir süreliğine kurumlardaki devlet memurlarının makamlarına oturur, onlarla orada sohbet edilir. Ayrıca 23 Nisan günü Türkiye'de resmî tatil günüdür.İlköğretim öğrencilerine 24 Nisan günü de tatildir.
Bu gün gelinen nokta çocukların ne kadar yakınında kimin umurunda? Siyasete alet edip bir taraf eskinin adetinde direnecek, diğer taraf ulusal olanı ulusal olmayan bir dille görmezden gelmeye yeltenecek . Olan çocuklara olacak. Çocukların sesini duyan var mı?
Ayrıca, bir gösteri haline gelen çocuk bayramında en baştaki amaca dönersek, Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki ya da korunacak, kollanacak durumdaki çocuklar ne durumda diye endişelenmekten alamıyorum kendimi.
Ulusal egemenlik mi? Ulusal ne demekti sahi?
Bu gün 23 Nisan, endişe doluyor insan!
Gülgün Çako