Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '17

 
Kategori
Deneme
 

Nimet isyan etti, ben ağladım

Nimet isyan etti, ben ağladım
 

Nimetin resmi mahfuz tutulmuştur.


Yerdeydi, bir parçasını kaybetmişti. Ayak izi vardı ezilmişti, yaralıydı.  Elime aldım hastaneye götürülecek durumda değildi.   

Onu o halde görünce titredim, ürktüm, yüreğim daraldı. Sevgiyle, saygıyla yerden aldım gözlerim doldu, ağlamak istedim.

Yüce Allah ona dil vermemişti, hiç konuşmazdı. Lakin o benim hüzünlü halimi görünce sitemle, isyanla konuşmaya başladı.

Bak görüyorsun kadir kıymet bilmez, Şükür süz insanoğlu yüzünden başıma neler gelmiş, ne hallere düştüm.

Ben ki Hz. Âdem’in yeryüzüne gönderildiği tarihten beri insanların yaşamı için var edildim.

İnsanlar karınlarını doyurmak için birçok zahmetlerle toprağı deşip, tohumumu toprağa ekmediler mi?

Toprak ekilen tohumu kabul etsin ve bir tohum tanesinden bin bir tane meydana gelsin diye sabırla beklemediler mi, yağmur yağsın diye dua etmediler mi? 

Hani sözde aslanın ağzındaydım. Hani alın teriydim, kıymetliydim. Hani benim yeri mutfakta müstesna bir yerdi, bensiz yemek olmazdı.

Hani beni işaret ederek “ şu nimet gözümü kör etsin” diye ant içerlerdi.Hani pirinç, bulgur-pilav dahi benimle yenilirdi, içime peynir, domates, helva konulur öyle yenilirdim.

Kebaba sarılıp dürüm oldum, Balıkla bir olurdum. Ciğere, çiğköfteye, tantuniye eşlik ederdim.

Tarladan sofralara geldiğim ana kadar geçirdiğim safhaları nasıl unuturlar, binim bir parçamı alıp özümü ayaklar altına atarlar.

Beni tohum olarak tarlaya atan eller çatlamadı mı, alınlar terlemedi mi? Toprak bile beni bağrına basarken, başaklar içinde insanlar için tane, tane dizilmedim mi?

Han i“Çiftçinin karnına yarmışlardı içinden kırk tane gelece yıl çıkmıştı” atasözünü ne çabuk unutmuşlar.

Toprak içindeyken, başaklar içinde sıra, sıra tane olurken benimde umutlarım vardı.

Altın sarısına, kahverengine büründüm, Biçerdöverler beni başaklardan ayırdı insanlar için çuvallara girdim.

Değirmende ezilip un oldum. Mademki çöplere, yerlere ve ayaklar altına atılacaktım, neden sakallar değirmenlerde ağartıldı.

Beni çöpe attılar yetmezmiş gibi şimdi de yerlerde ve ayaklar altındayım.Toprağa ekilirken soğukta, rüzgârda, sıcakta, çekmediklerimi şimdi ayaklar altında çekiyorum.

İnsanlar kendileri için bana şekil vererek fırında, tandırda, sacda pişirmediler mi? Şimdi neden beni çamurlarda, betonlarda, yollarda ayaklar altına atıyorlar?

Hani sofraların baş tacıydım.

Hani sehven olsa dahi yere düşmüş isem yerden alınır, üç kere öpülür, emin yerde muhafaza edilirdim.

Hani sevgiyi, saygıyı, hürmeti hak eden, kıymetten düşmeyen, hakaret edilmekten korkulan nimettim.

Hani kepeğim elenmeden pişirilirken adım “ kara emekti” kepekten elenip pişirilince “ has ekmek” oldum.

Neden insanlar ne kara ekmeğin, ne de has ekmeğin kadir kıymetini bilemediler.

Adım kara ekmek iken kadir kıymetim daha iyi bilinirdi. Allah düştüğüm bu hali görüyor, biliyor.

Ben hakkımı, hukukumu ve davamı o esas yüce divana bırakıyorum.

Senden isteğim beni kurtların, kuşların, yiyebileceği daha emin bir yere bırak dedi. 

İlk olarak ekmeğin dile geldiğini, ağlayarak yürek parçalayan haklı şikâyetine şahit olmuştum.

Dilim tutulmuştu, aklım zayi olmuştu, yüreğim parçalara ayrılmış onun yerine yerlere düşmüştü

 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN   

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..