Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

Niye sustular? Neden sustular?

Niye sustular? Neden sustular?
 

-Ne olduysa yine aklıma takıldı.
-Doğan – Erdoğan salvolarında yumuşama var.
-Ne ola ki acep?
-Bir bilen var mı?
-Hakikaten ne oldu her iki tarafa?
-Birden sus ve de pus oluverdiler.
-Son günlerde atışmalar rafa kalkmış.
-Kimse kimsenin kuyruğuna basmıyor.
-herşey yerini dinginliğe bırakıverdi birden.

-Bu atışmalarda en dikkat çekici nokta, kuşkusuz gizli saklı görüşme hadiselerinin bil cümle ortaya saçılmasıydı.
-Ve bütün teferruatlar, bir bir afişe ediliyordu.
-Vatandaşta keyifle izliyordu olanları.
-Ve ağız dalaşlarını.
-Doğan bir takım taleplerde bulunuyordu.
-Taleplerde bulunurken, vaatlerden beri durmuyordu.
-Anladık.
-Sonuçta ülkenin önde gelen para babalarından birisidir Doğan.
-Ve dilediği zaman Başbakanla görüşür.
-Talep de bulunur.
-Sıradan vatandaş değil.
-Bu ülkenin burjuvası.
-Biz sıradan vatandaşların böyle bir lüksü olabilir mi?
-Olamaz.
-Bir memur, Başbakandan talep de bulunabilir mi?
-Mesela grevli, toplu sözleşmeli sendika mevzuu hakkında Başbakanla dilediği zaman görüşme şansı yakalayabilir mi?
-Tabi ki bu sistemin doğasına aykırı şeyler.
-Olmaz böyle bir şey.
-Ama parası olan, dilediği gibi görüşebilir Başbakanla.
-Ve Aydın Doğan beyefendi de görüşmüştür.

-Başbakanın deyişiyle, Aydın Doğan, Hilton arazisinin imar planında değişiklik yapılması hususunda talep de bulunmuş.
-Ve diğer bir talebi de İskenderun’da rafineri kurma girişimi için beleş arazi tahsisiymiş.
-Ve Aydın Doğan ne diyordu?
-“Bunlar benim en doğal vatandaşlık hakkım.”
-Evet.
-Ne var bunda?
-Garip bir durum mu?
-Sonuçta Aydın Doğan’da bu ülkenin bir burjuvası değil mi?
-Ve bu düzen, burjuvaların düzeni değil mi?

-Aslında Aydın Doğan “Bu düzen benim düzenim” demişti.
-Ve “Başbakan da benim taleplerimi ve isteklerimi yerine getirmekle mükellef” diye ilave etmişti.
-Devletin güzel bir tarifine tanık oluyorduk bu itişmelerden.

-Başbakan ne diyordu?
-“Bunlar haksız isteklerdir”.
-“Münasebetsiz isteklerdir”.
-Bunları kabul etmediğini beyan ediyordu Başbakan.
-Yani efendim, dürüstlük pozları hadisesinde, eline su dökülmeyecek bir imaj çizmenin kilometre taşlarını döşüyordu Başbakan.
-Başbakan “ak kaşık” ya.
-Lakin CEO’sudur.
-Genel Müdürüdür.
-Ve bil cümle elçi kabulünden rahatsız olmadı Sayın Başbakan.

-Ne kadar doğrudur bir medya gücünün Başbakan’dan istekte bulunması.
-Neden bir ayrıcalık talebi.
-Lakin Başbakan, kapıyı göstermiyor taleplere.
-Tehditleri savururken, iddialarını yargıya havale etmiyor.
-Böyle bir beklenti içerisinde olmak zaten doğru bir şey değil.
-Bu ilişkiler manzumesinde yargıydı, hukuktu hak getire.
-Ve Doğan, bombanın büyüğünü patlatıyordu.
-Kapalı kapılar ardında, rafineri arazilerinin nasıl ve ne şekilde kimlere beleş olarak dağıtıldığını ortalığa döküp saçıyordu.
-Pardon!
-Böylemi yapılıyordu arazi dağıtımları?
-Yandaşlara ve yakınlara “alın size memleket arazileri, kazancınıza kazanç katın” deniyor.
-Demek ki bu işler böyle oluyormuş.
-Aydın Doğan Bey bu işe hayli kızmış.
-“E Çalık’a da ver arazi.”
-“Bana da ver.”
-“Ne olacak?”
-“Kötü bir şey mi istiyorum ben.”

-Lakin Başbakan söz vermiş işte.
-“İskenderun’da arazi Çalık’ın dır.”
-“Siz bir yol beri durun.”

-Bu kavganın adı bellidir efendim.
-Büyük çaplı ganimet paylaşımından doğan sürtüşmeler.
-Ve öğrenmiş olduk büyük çaplı ganimetlerin perde arkasında nasıl pazarlandığını.
-Kumpanya.
-Harikalar diyarı.
-Kapitalizmin nimetleri.
-Oyunu raconuna göre oynayacaksın.
-Daha ötesi yoktur bu işin.

-Neyse efendim.
-Esip gürlediler.
-Toplama baktığımızda, sıfıra sıfır bir görüntü çıktı ortaya.
-“Çık ortaya açıkla benimle ilgili belgeleri” dedi Doğan.
-Başbakan “hele bir dur, haftaya açıklayacağım” karşılığını sunuverdi orta yere.
-Haftalar geçti ortada bir şey yok.

-Öğrendik.
-Öğreniyoruz.
-Kirli kardeşler birliğini.
-“Benim ki kara da, senin ki benden kara değil mi?”
-İlle de birbirlerine mahkûmlar.


-Demokrasiydi.
-Özgürlüktü.
-Ahlak ve Cumhuriyetti.
-Bağımsızlıktı.
-Tutarlılık.
-İlke.
-Bu kavramlar, buhar olup uçan laf teraneleri oluveriyordu bir anda.

-Özgür basınmış.
-Başbakan salvolarından nasiplenen basın kalemşorları, özgür basını hatırlayıverdiler bir anda.
-Top yekûn ille de özgür basın.
-Basın özgürlüğü kısıtlanamaz!
-Nasıl bir basın özgürlüğünden bahsediyoruz ki?
-Olayları ve olguları çarpıtma hadisesinde, dünya basını elimize su dökemez.
-Bilesiniz.
-“Hangi basın özgürlüğü” diyesi geliyor insanın.
-Sanki bilmiyoruz.
-Sanki anlamıyoruz.
-Ahmak mıyız?
-Bilinç karartma işlevinde, misyon sahibi basın, özgürlük kelimesini hatırlayıverdi birden.
-Nasıl olduysa.
-Pardon!
-Özgür basın nasıl bir şeydir?
-Nasıl bir şeydir özgürlük?
-Manipülasyon.
-Kışkırtma.
-Yalan.
-Çarpıtma.
-Kavramların adı olmuş özgür basın.
-Hangi basın?
-Özgür basın.
-Kirli deniz.
-Kirli deniz içerisinde yüzmeye çalışan tek tük ahlakını koruyanları bir kenara bırakırsak, basın böyledir bizde.
-İşine geldi mi “Özgür Basın” safsatasının arkasına sığınır.

-Sustular.
-Nedendir acep?


 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..