Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Nüfusumuzun ne kadarı......

Nüfusumuzun ne kadarı......
 

Tevazu diye bir kelime duydunuz mu hiç? Yeni neslin kulağına pek âşina geldiğini sanmıyorum... Gerçi bunda neslimizin pek kabahati yok. Çünkü "consept" buna pek müsait değil.

Devir "marketing" dönemi. Her şeyin başı pazarlama... Kendinizi öyle satacaksınız ki, olduğunuzdan çok daha ötede biri haline geleceksiniz. Siz bile kendinizi tanıyamayacaksınız. Vay bee, ben neymişim abi, diyeceksiniz. Sonra da olduğunuz gibi değil de, kendinizi gösterdiğiniz gibi bir hayat yaşamaya çalışacaksınız.

Bu size belki hak etmediğiniz imkânları bile sağlayacak, maddî durumunuz kısa zamanda etraftakileri kıskandıracak bir seviyeye yükselecektir. Amaç yalnızca malî imkân sahibi olmak, istenilen her şeyi elde etmek gibi materyalist bir noktaya ulaşmaksa, bu yol başarılıymış gibi görünebilir.

Ancak insan bütün bu hırsalarına rağmen, yine de içinde incelik taşıyan duygulara sahip. Ne kadar gizlenirse gizlensin, bu duygular bir yerden patlak veriyor.

İnsana insan olduğu için; işinde, mesleğinde ve ahlâki yapısında üstün meziyetlere sahip olduğu için saygı duyulan toplumlarda, uluorta kimsenin kendini pazarlamasına, olduğundan değişik ve ehil göstermesine gerek kalmaz. Çünkü belli bir seviyeye sahip olan toplum, herkesi layık olduğu şekilde değerlendirerek hakkını verir.

Böyle bir ortamda insanın kendini ayrıca lanse etmek için gayret göstermesi ayıp sayılır. Yapılacak tek şey, yalnızca tevazu göstermektir.

Bugünse tevazu, "fazla mütevazi olma, yoksa seni gerçekten öyle sanırlar" tekerlemesiyle aşağılanıyor. Ya da şimdiki durumuna ışık tutuluyor.

İnsan kendini niye över? Önce egosunu tatmin için. Sonra da karşısındaki kişiler veya toplum üzerinde baskı kurmak için.

Eğer sahip olduğumuz meziyetler kendimizi göstermeye yetmiyorsa, bu özellikler tam olarak bizi yansıtamıyorsa, işte o zaman takviye babında kendimizi övme ihtiyacı duyarız.

Ne zaman Türklüğümüzü, Müslümanlığımızı ön plana çıkaracak söylemler duysam, tavırlarımızla, davranışlarımızla, hareketlerimizle, uygulamalarımızla bu özelliklerimizi gösteremediğimiz aklıma gelir.

Yıllardır Türkiye'yi, nüfusunun % 99'u Müslüman olarak tanımlayan lafın gelişi şeklinde hiç düşünülmeden söylenmiş bir klişe sözümüz var. Sayın başbakanımız Papa'yla görüşmesi sırasında, % 95'i müslüman bir ülke olduğumuzu söyleyerek rakamda bir değişiklik yapmış.

Basın merakla olayın üzerine gidip, bu değişikliğin nedenini araştırıyor. Aslında bir çoğunluk sözkonusuysa, 99'la 95 arasında çok bir fark yok. Ancak benim asıl üzerinde durmak istediğim nokta, dışarıdan bakıldığında bizim müslüman bir ülke olduğumuz anlaşılıyor mu, anlaşılmıyor mu?

Şimdi bazı arkadaşlar, AK Parti döneminde cübbeli, sakallı, şalvarlı, çarşaflı grupların sayısında bir artış olduğunu dile getirip, bunun çok kolay anlaşıldığını söyleyebilirler. Fakat bizim düşündüklerimizin aksine, dışarıdan bakıldığında Türkiye'nin panoraması böyle bir görünüm arzetmiyor ki, sık sık nüfusumuzun yüzde şu kadarının müslüman olduğunu tekrarlamak zorunda kalıyoruz.

İşin esprisi bir tarafa, bildiğiniz gibi gerçek müslümanlık cübbe, sakal çarşaf, türban gibi şeyler değil. Doğrusunu isterseniz, cami, ezan, namaz, oruç da değil.

Ben müslümanlığı, hatta bütün inanç sistemlerindeki samimi dindarlığı, doğal insanlık olarak algılıyorum. Dürüst, çalışkan, yardımsever, iyiniyetli, başarılı ve mütevazı bir insan protetipi...

Onun için bir önceki yazımda acaba Papa bize hiç özenmiş midir, diye sormuştum. Eğer mensubu olmakla övündüğümüz dinin bize kazandırdığı artılar yoksa, hal ve hareketlerimizden, daha doğrusu insanlığımızdan bu anlaşılmıyorsa, tutup da bizim ülke nüfusumuzun şu kadarı müslüman demenin hiçbir anlamı yok. Var mı?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..