Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

O konuya hiç girmeyelim

O konuya hiç girmeyelim
 

Bir Suret Çeşitlemesi


Ne iş blog? Senle de böyle yüz göz oluyoz diye bozulmuyon de mi? Niye bozulasın de mi, sen bir boş elektronik kâğıtsın, ben de senin boşluklarını dolduran süpersonik bir adamım, valla anlaşıyoz biz bence.

Can blog- bal blog, ben yine biraz üzülüyorum. Durduk yere üzülüyorum. Üzüldüğüme de üzülüyorum. Üzülmediğim zamanlarda da, üzülemediğim için üzülüyorum. (Edit Soru: O vakit hiç üzülmediğin zaman olmamış olmuyo mu? Suret Cevap: He çok biliyon sen.)

Geçen gün balkona oturdum, bir başıma üzülüyorumm -3-4 kişi bir araya gelip üzüldüğümüz de oluyo ama bir başına üzülmenin tadı hiçbir şeyde yok- bir yandan da arpa suyu çekip yoldan gelip geçenin kafasına fıstık atıyorum –iri cüsseli, pala bıyıklı, atletik yapılı ağabeylerin kafasına denk getirmemeye dikkat ederek- aklıma bi fikir geldi: Kendi kendime dedim ki “Suret kalk arkadaşım şu balkon demirlerini bi boya” dedim. –evet yeri geldiğinde kendimle arkadaş olabiliyorum, kendime arkadaş gibi davranıyorum ki, kendim benimle her türlü sorununu sırrını paylaşabilsin, bende gizlisi saklısı olmasın diye- Sonrasında avucumda kalan tüm fıstıkları, ıkılıya ıkılaya pazar arabasını çeken bir teyzenin kafasına attıktan sonra kalkıp Koçtaşa malzeme almaya gittim.

Koçtaş’taki reyon görevlisi arkadaşa, balkon demiri boyası ve fırçası almak istediğimi söyledim, sağ olsun yardımcı oldu, -bide günün indiriminden faydalanayım çakallığıyla altılı matkap ucu aldım, matkabım yok ama olunca faydasını görüceğime inanıyorum.- Sonra eve geldim ve balkon demiri boyama isteğimin bir an tamamen kaybolduğunu hissettim hatta bu hissimi; “daha geçen hafta boyadım a.q.” diye sözle de tasdik ettim. (a.q.: ağzını gırıyım manasında.) Balkona tekrar oturup bira içmeye devam ettim, ama fıstığım kalmamıştı dolayısıyla en az hacmen % 5 oranında üzüldüm.

Blog sana bi tüyo daha vereyim, gözü güzel, gönlü güzel hatunların ekstra –g- ile başlayan bir diğer organı da güzel oluyor, haberin olsun, bilgin olsun, unutma bunları sorucam sonra.

Facebook’ta etkinlik düzenledim. Etkinliğin adı: uyuma, saati:01:00, yeri:çekyat. Etkinliğe an itibariyle katılım oldukça yüksek (2 kişi) oldu, kıvançlıyım.

Sabah haberlerde duydum, bir kısım kalantor Atamızın yatında yasadışı sevişme densizliğinde bulunmuş, böyle şeyler olmasın ve bunun gibi saygın hatıralar kirletilmesin babında bir sosyal mesaj vermek durumunda kaldım. Yoksa durup dururken sosyal mesaj sallayan bir adam olmadığım malumun blog. Bence her şeyin bir vakti-saati olduğu gibi sosyal mesaj vermenin de bir saati olmalı. Misal; öğleden sonra 14:45 ile yatsı ezanına kadar sosyal mesaj verme saati olabilir diye düşünüyorum.

“Samimi söylüyorum” diye bir laf var, bence hatun kısmına yakışmıyo bu laf, “samimi söylüyorum” lafı en az 1.79 boyunda, dikenli ve sararmış bıyıkları olan, koyu tenli ağabeylere yakışıyor, samimi söylüyorum başkasında eğreti duruyor.

Kahvaltıda, kornişonu (tırtıklı hıyar turşusu) labne peynire bandırıp yiyen insan var. Ben o insana ne bileyim biraz temkinli yaklaşırım, borç filan istese vermem, kefil ol dese “yeminliyim” derim. Çekinirim ben ondan. (Öğlen yise o zaman saygı duyarım ayrı.)

Kahvaltıda kornişonu labne peynire bandıran insanla, en çok görmek istediği ülke Mozambik olan insan, bence ruh ikizidir. Bunları tanıştırsak süpersonik kanka olurlar. Bu arada Mozambik denilince, aklım orada hep zombiler yaşıyormuş gibi bir çağrışım yapıyor, çocukluğumdan beri bu böyle. Hali hazırda çocukluğumdan beri Mozambik diye bir ülkenin varlığından haberdarım. Kuşkusuz Mozambiğin bölünmez bütünlüğüne saygım sonsuz ama beni biraz ürkütüyor Mozambik.

Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasına laiklik diyorsak, aşk ve sex ilişkilerinin birbirinden ayrılmasına evlilik diyebiliriz. Neticede çoğu evlilikte aşk bitse de, sex mekanik olarak sürüyor, belki de bu mekanizmayı yağlayan unsur olarak sevgi ve saygı bulunuyor. Bu unsurların da bulunmaması halinde, zaten mekanizma aşırı sürtüşmeden mütevellit yıpranıyor, aşınıyor, çatırdıyor. (Edit Not: Suretim akıllım, nadir de olsa aklı başında bir tespit yaptığın oluyor, o anlardan birinde senin adına kıvançlıyız).

Son olarak şu hayatta, “sirk” demekten ürktüğüm kadar başka bişiden de ürkmüyorum, dilim sürçer diye aklım çıkıyor, çok fazla “sirk” demek zorunda olmadığım için kendimi şanslı, mutlu ve kıvançlı addediyorum. Addetmek ne ? onu da öğrenip yazıcam sonra. “Sirke” derken Allahtan aynı endişeyi taşımıyorum, yoksa yaşayamazdım çünkü çok fazla “sirke” diyorum, hiç olmazsa günde bir kez “sirke” diyorum, rahatım.

Eroir

Parlak omuzlarına, ince dudaklarına

Rakı beyazı yumuşaklığındaki tenine

Bakacaktım ama, masumiyetin öne çıktı

Zarif ve ince ayak bileğine

Hafif ve dolgun sesinin rengine

Yazacaktım ama, berraklığın önce geldi

Durgun bir gölde yüzer gibi salınan beline

Dokunsam kanatlanacak ellerine

Akacaktım ama, sıcak sözlerin dile geldi

Kalçalarının şarap kadehi hatlarına

Göz kapağının hüzünlü katlarına

Uçacaktım ama, haşin kaşların ruhumu deldi

Bir otelin sakıncalı odasında

Bir tenhanın sessiz kıyısında

Seni de günahlarımın koynuna alacaktım ama

Koruyucu meleklerin beni buldu.

Ben Buldum.

Özlü Laf: Şeytanın yaptığı en büyük kurnazlık; tüm dünyayı yaşamadığına inandırmaktır. (Olağan Şüpheliler Filminden)

Blog, bana bi emrin yoksa gideyim ben gari.

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..