Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Umutsuz balkon adamları

Umutsuz balkon adamları
 

Beleş diye abanmayınız, kararında okuyunuz...


Ben genelde bir oturuşta 7-8 sayfa blog yazabiliyorum. Yerimiz dar olduğundan hepsini yayına sokmamız mümkün olmuyor. Bundan ötürü yazdığım 7-8 sayfalık blogu, münasip yerlerinden üçe dörde bölüp yayına gönderiyorum. Benim eserlerin doğası gereği zaten kıçı-başı belli olmadığından herhangi bir sorun olmuyor. Kimi arkadaşların da dediği gibi, ister sağdan sola, ister aşağıdan yukarı, isterse çapraz okunsa anlam bütünlüğü bozulmuyor, anlam hiç kaybolmuyor. (Edit Not:Zaten anlamsız olduğundan olmasın). Onun için rahatım ben.

Şu hayatta da en çok “tıknaz” demeyi seviyorum. En az günde 4 kez tıknaz demezsem –Allah sizi inandırsın- uyuyamıyorum. Sıcak yatağımdan kalkıyorum (elektrikli battaniye kullandığımdan benim yatak 7-24 sıcak oluyor) balkonda bir sigara yakıp “tıknaz” diye diye içiyorum da ancak öyle rahat edebiliyorum. Bilmiyorum ama bir gün çocuğum filan olursa adını direk “tıknaz” koymak istiyorum. Hem çağdaş, hem teknolojik, hem de sıcakkanlı bir kelime tıknaz. Bildiğim kadarıyla anlamı, mesela bilgisayarda bişeye tıklıyosun da bi süre açılmıyo ya, hani nazlanıyo açılması için bekliyosun filan, işte biz buna “tıknaz” diyoruz, ben böyle biliyorum.

Şunu şiddetle savunurum ki, kar yağışı doğanın çocuklaşması ve insanoğluyla oyun oynamak istemesinden başka bir şey değil. Milyon yaşındaki eşek kadar doğa bile kar yağışıyla, yeri geldiğinde içinde bir çocuk barındırdığını bizlere gösteriyor. Bize resmen el şakası yapıyor, harika bişi bence. Kartopu oynayan, kardan adam yapan, düşmeden kaymaya çalışan insan kadar masum bir canlı göremiyorum. He buzlanma dolayısıyla meydana gelen trafik kazaları ise doğanın eşek şakasından başka bişi değil o ayrı. Her şeye rağmen karı seviyorum. (Suret Not: Karı lafından şaka çıkarmayı düşünmeyecek kadar olgunum garik).

Şu hayatta da en çok gıcık kaptığım, ne bileyim böyle zıt gittiğim insan tipi de, asansör bir katta durduğunda, “aşağı mı yukarı mı gidiyor” diye soran insandır. Aşağı gitse ne, yukarı gitse ne? Bin işte, taş atın da kolun mu yoruldu, 2-3 kat inip çıkarsın sonra. Sinir oluyorum, Allah canımı alsın kan beynime sıçrıyor ve dahi kan beynime sıçıyor. Ben bu insanı günün birinde boğarım ki.

Şimdi benim çok pis bir huyum vardı blog, ben eskiden bana azcık ilgi gösteren, ne bileyim ben halimi hatırımı soran, durduk yere telefon eden bir hatun olduğu zaman hemen ondan hoşlanmaya başlıyordum. Sonrasında olay gelişiyor ve benim hoşlantımın tamamen yersiz ve zamansız olduğu ortaya çıkıyordu, haliyle aşırı üzülüyordum. Fazlasıyla tiksindiğim bu huyumdan, zaman içinde kendimi kurtarmayı başarmıştım. Öyle ki, artık bir hatun “sana en az bir kere v.rmek istiyorum” şeklinde niyetini net bir şekilde beyan edene değin, ondan hoşlanmamak boşuna kendi kendime gelin güvey olmamak için beynimi tembihlemiştim. Uzun süredir de bu prensibimi başarıyla uygulamaktaydım, ta ki; o sarı saçlı, balık etli, çakır gözlü hatunu görene değin. O hatunla hasbel kader tanıştan sonra, beni her gördüğü yerde “ne haber la Suret” şeklinde gayet romantik bulduğum hitaplarına maruz kaldım. Kendisine yaptım birkaç laf şakasını da, güleç yüzüyle boş bırakmaması beni iyice cesaretlendirdi. O an itibariyle o hatundan hoşlandığıma karar verdim ve bir gün arpa suyundan aldığım cesaretle de Onun telefon numarasını öğrenip birkaç sevecen mesaj atmayı istedim. Ancak Onun telefon numarasına ulaşabileceğini düşündüğüm arkadaş, bana bu konuda yardımcı olamayacağını, bu davranışımın etik olmadığını hatta bi s..tirip gidip kendime kahve yapmamı söyledi. Kuşkusuz göynümü saran hüzünle çaresiz baş başa kalakaldım. Alkol beyin damarlarımdaki yoğunluğu azaltıp, onları tekrar daralmaya bıraktığında arkadaşımın haklı olduğunu, huyunu suyunu hatta medeni durumunu bile bilmediğim bir hatuna yazılmanın, (sms anlamında) kendimi rezil etmekten başka bir işe yaramayacağını fark ettim. An itibariyle; beni bu küçük düşme riskinden koruyan, prensibimi bozmak iradesizliğinden alıkoyan, o siyah saçlı, çiroz, kara gözlü hatun arkadaşımdan hoşlanmaya başladım.

Blog bu sene mevsim aşırı soğuk yapacak şeklinde tevatürler var. Gerçekten için için üşüyerek hüzünleniyorum. Ben şimdi sigara içen insanım, balkonda ziftlenirken b...kumun donmasından çok endişeleniyorum. Balkona ufo gibi bişi taktırsam ceryan parasına gücüm yetmez. Ne yapıcam ben şimdi blog? Nerelere sığınıcam, derdimi kime yanıcam ben?

Simidini çayına bandırarak yiyen insanı sevdiğim kadar, simidini üçgen peynire bandırıp yiyen insanı sevemiyorum. Yani tamam ona da sempati besliyorum ama çaya batırana beslediğim kadar değil. Bilmiyorum ama çaya simit batıran insanların çok süratli azaldığını görüyorum, bu noktada belediyeleri göreve çağırıyorum; çaya simit batıran sayısının artırılması için gerekli tedbirlerin alınmasını ve çeşitli teşviklerin yürürlüğe sokulmasını diliyorum. Nebilem ben, çaya simit bandırandan emlak vergisi alınmasın, Onun evindeki şebekeye Erikli su bağlansın kana kana içsin masum.

Şimdi aldığım bir habere göre, 7 ölümcül günah varmış. Nerden baksan 4'ü bende mevcut. O günahlardan birini bertaraf edip 4-3 oy çokluğu ile cennete geçer not almak azmindeyim.

Peki blog benden hem sana hem kendime gelsin, “…Günaydın anneciğim, günaydın babacığım yine sabah oluyor, evde sabah olmaz deme orda günler geçmez deme, içime sancı doğuyor…” Şarkıyı bulup içine çekerek dinleyen -bir kişi bile olsa- arkadaşlarımı en içten en derin duygularımla özlüyorum. Onları tanımıyorum bile ama biliyorum ki; ağlayabilen ve anlayabilen insanlar.

EROİR

Sarhoş kusmuklarına basarak dolaştım

Bir gece vaktiydi, soğuktandı sertliği rayların

Kâh dumandı, kâh buhardı üflediğim

Koyu karanlık anıydı, kasvettendi netliği yolların

Camekânlı otobüs duraklarını otel tutmuş

İğrenç sakallarını buz tutmuş evsizlere özenirdim

Yabancı gibi davranıyordu ya, şehir

Ben değiştim, o eski ben değilim diyordu

Tabii burada yaşayanlar da bana benzemiyordu

Yalnızlığın bu kadar içime çöreklendiği

Bir geçmiş zamana da benzemiyordu

Tuhaftı doğrusu

Her şey yeniydi oysa, ben eski

Bir insan kaç kez eskirdi ki

Ben en başta eski doğmuştum

Eksik ruhumla yorulmuştum.

Ben Buldum.

Özlü Laf: “En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur sırf uzaklaşmak için. Ve geride kalanlar birinin onlardan uzaklaşmayı neden isteyebileceğini bir türlü tam olarak anlayamazlar…" C. Bukowski

İç Not: Buradan kes, hoşça kal de, kalanı sonra yayınla.

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..