Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Öcalan'dan şeyh olur mu? (1)

Öcalan'dan şeyh olur mu? (1)
 

Kutsal topraklarda toprak yiyen müritler!


Neden olmasın? Hatta madem serbest kalacak, başa geçecek, şimdiden, diğer şeyhler, efendiler gibi iki satırlık bir isim bile düşünülebilir, örneğin, Şiddet-ül zaman tebbet-ül heman Marksist Leninist ernk ve dahi pkk, kck piri kalben fena billah nekro fillah şeyh Öcalan hazretleri. Ama iş bununla bitmiyor elbette, bir de soyunun Araplara, mümkünse ilk Müslümanlar çağından birine çıkması gerekiyor: 

Hz.Muhammet’in Peygamberi olduğu İslam’da ölüm cezası sadece insan öldürmüş olan için ve öldürülenin ailesinin isteyebileceği bir haktır. (Yakını öldürülenin yerine katili affetme gibi bedavadan yüce gönüllülük de yoktur!) İslam’da düşman ordusu içinde bulunsa bile, öldürmek için silaha davranmayanı öldürme hakkı da yoktur (Nisa, 94) Bu durumda Hz. Muhammet’in soyundan gelmiş olamaz! 

İkinci olasılık olarak akla Hz. Ali soyu gelebilir. Ancak Öcalan, gerçek katil olmadığı için, Hz .Osman’ın katilleri olarak ortaya çıkıp “Ben öldürdüm “diyenleri bile gerçek katil olmadıkları için öldürmemiş olan Hz.Ali soyundan da gelebilmiş olamaz. Bu alenen Hz.Ali ve soyuna hakaret olur! 

Sonuçta başka bir soy bulmak gerekiyor. Bildik soylar arasında en uygunu ise, Hz.Muaviye görünüyor: Öcalan, Hz.Muhammet’in ölümünden hemen sonra, saltanat kurmak için Peygamber evlatlarını öldürtüp, camilerde onlara hem de sünnet diye lanet okutan, Müslümanların bölünmesine neden olan, bunları yaparken Hz. Muhammet’in hırkasını yanında taşıyıp herkese göstererek, O’na ve İslam’a bağlılığını kanıtlayan şovlarıyla Müslümanlığa katkısından dolayı Hz.Muaviye olarak anılan mübarek zatın soyundan gelmiş olabilir pekâlâ. O zaman o aileden birini, bir şekilde Anadolu’ya getirip evlendirmek gerekir. Bunun şöyle bir hikâyesi olabilir: 

Hz.Muaviye’nin oğlu olan Hz.Yezit’in oğullarından biri olan Temel bir gün … !, Temel’in Arabistan’da, ya da bu hikayede ne işi var? O zaman adı, Abdülkelbi olsun, işte o, bir gün rüyasında aynadaki aksi gibi kendine benzeyen, ceylan gözlü, nur yüzlü bir torununun Cudi dağı yakınlarında doğup kendisine layık bir torun olacağını görür. Rüyasında bu torunun, zamane şeyhi, milyonlarca Rus’un ve dahi kendi kızının katili şeyh Stalin Hazretlerinden el alıp onun gibi bıyık bırakacağını, onun yöntemlerini de elinden geldiği uygulamaya çalışacağını, o kadar başarılı olamasa da cirminden fazla bölgeyi karıştırıp, yakıp yıkacağını, hatta uzaklara bile yetişeceğini görür. Bu mübarek torun yedi başlı cehennem köpeği Kerberos’un sırtında oturup sanki onu idare ediyormuş gibi görünürse de her kafadan ayrı bir ses çıkmakta, kendisi de bazen öyle, bazen böyle sesler çıkarmaktadır. Abdülkelbi rüyanın bu kısmına pek anlam veremese de çok da kafasına takmaz. En iyi çözümün rüyayı gerçekleştirmek üzere yollara düşmek olduğuna karar verir. Yolculukları sırasında rüyasını gerçekleştirecek kişiyi ve yeri gösterecek bir işaret arar. Bir gün yolu Anadolu’da bir köye düşer. Köy çeşmesinde su içmek, susuzluğunu gidermek ister. Tesadüf bu ya, 15 yaşındaki Banı Çiçek … yine olmadı…ismi Teröre olsun…Teröre isimli kızcağız hayatında ilk kez dışarı çıkmış, çeşmeye su doldurmaya gitmiştir. Dolayısıyla ilk kez bir erkekle karşılaşır ve tabii ona vurulur. Teröre hiç vakit geçirmeden Abdülkelbi’ye : “Göz açuban gördüğüm, gönül verip sevdiğim, koç yiğidim, şah yiğidim beni ailemden iste hemen evlenelim!” der. Ancak, konuşmaları duymasa da kızın abisi muhabbeti uzaktan görmüştür. Her şey apaçık ortada olduğu için, hiç aile meclisini beklemeye gerek görmeden nişan alır ve önce Teröre’yi alnının ortasından vurup indirir, daha sonra Abdülkelbi’nin yanına gelir: “Yabancısın diye seni vurmadım. Kızın en çok başlık parası verene değil de sevdiğine, gönlünün istediğine varması bizde töreyi bozar. Bak, töre battal olmasın diye kızı vurdurdun, durduk yerde bizi bir sürü başlık parasından da ettin, misafirperverliğimizin değerini bil şaşkın fellah, haydi geldiğin yere yallah!” diye kovar. 

Ama hikâye böyle biterse Teröre ile Abdülkelbi evlenemez ve Öcalan doğamaz. 

O zaman, biraz geriye tekrar köye kadar gidip bir başka şey düşünelim. Örneğin, Abdülkelbi köye yaklaşırken uzaktan Teröre’yi görür çok beğenir. Sorar soruşturur. Ağabeylerini bulur, evlenme dileğini iletir. Babası ve ağabeyleri:”Bizim kız kemiksiz en az 90 kilo çeker. Madem Arapsın altının çoktur. Ağırlığınca altın ver, kızı al!”derler. Arap: “Yok deve!” der. Bizimkiler Arabın teklifine kızarlar, ama “ Teröre akıldan noksan, on beşine geldi hala evlenemedi. Hazır taliplisi çıkmışken verelim gitsin!” diye düşünürler. Abdülkelbi bu arada kızı yakından görünce ne halt ettiğini anlar. Caymaya çalışırsa da, kardeşler bastırır.”Deve dedin diye kızın fiyatını ağırlığınca altından sadece elindeki deveye düşürdük. Bu iskontoyu bu devirde kimse kimseye yapmaz. Dediğini kabul ettiğimize göre deve bizim, kız senindir. Al, hayrını gör” der, deveyi elinden alırlar. Abdülkelbi devesiz de kaldığı için çaresiz razı olur, Teröre ile evlenir. İşte bu Hz.Muaviye soyundan gelen mübarek zatın sonraki torunlarından biri Öcalan, pardon şeyh sayın Öcalan hazretleri olacaktır. 

Şimdi sıra geldi nasıl bir şeyh olacağına, öyle değil mi? Artık öyle pratisyen hekim gibi her hastaya, her derde bakan türbe ve yatırlar yok, özelleşmiş, uzmanlaşmış durumda. Koca arayanınki ile araba isteyenin, romatizması olanınki aynı değil! Öcalan dünyada türünün tek örneği Marksist Leninist, Stalinist (Gerçi o ideolojinin tutmadığı görüldüğü için artık imamlı şovlar yapılıyor, ama görünüşte. Dini literatürde buna takiyye yapmak deniyor.) bir şeyh olduğu için uzmanlık alanı da kurtulmak isteyenlere aracılık olabilir. Bunlar tek büyük devletten hoşlanmayan başka devletler olabileceği gibi, muhaliflerinden kurtulmak isteyen siyasetçi, silahlarını başka ülkelere gönderip kurtulmak isteyen silah tüccarı, uyuşturucusunu sınır ötesinde görmek isteyen üretici, rakibinden kurtulmak isteyen bakkal, kaynanasından, karısından vs.vs. kurtulmak isteyenler olabilir. 

Bunun için önce bir dergâh açılır. Kadrolu mürit kayıtları yapılır. Reklâm kampanyası ile dosta düşmana yeni dergâhın varlığı bildirilir. Çare arayanlar dergâha gelir, önce talebin çeşidine göre bir bağış yaparlar. Bu arada Şeyh Öcalan Hazretleri gerekli bedduaları yapar. Ama buna ayrıca bağış pardon, ücret ödenmez. Bu promosyon olarak tanıtım kampanyasına dahil olur. Daha sonra duruma göre yardımcısı olan müritleri ve sınır ötesi âlemden gizli güçler harekete geçer, alınan iş başarıyla bittikçe talep artar, dergâh iyice nam salar. İşte bu kadar! 

( Gerçi bu tür organizasyonlar zaten var ama onların mistik tarafı yok. Sadece para karşılığı bu işleri yaptıkları için onların başının da Oruç Baba, Gül Baba vs. gibi ayrı ayrı adları yok. Hepsine birden mafia babası deniyor.) 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..