Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ofisteyim, ahesteyim...

Ofisteyim, ahesteyim...
 

Erdil Yaşaroğlu


Kulaklıklarım takılı, müzik dinliyordum. Hapşırdım. Etrafımdakilerden birisi "çok yaşa" dedi mi, duyamadım. Ne kadar kaygı verici bir durum. "Kesin birisi çok yaşa demiştir" deyip de "sen de gör" desem, eğer kimse bir şey dememişse ne kadar aptalca bir hareket yapmış olacağım. Eğer "çok yaşa" dendiyse de hiç bir şey demezsem kaba bir davranış olacak. Belki de bir daha bana asla çok yaşa demeyecekler. Bir dalga gibi yayılacak bu hareketim. "Kerem efendi hapşırırsa çok yaşa demeyin, çünkü cevap vermiyor" diye dedikodu yaparlar mı?

Mesela yemekhanede açcı beye "lütfen bana bir kaşık daha makarna koyar mısınız" desem, o da bana "sen hapşırdığında çok yaşa diyenlere cevap vermiyorsun. Nah veririm sana maakrna" demez mi?

Dese de haksız mı?

Kulaklıkla çalışmanın başka riskleri de var. İnsan etrafta kimse yok sanıyor bazen. Mesela arkadaşımın odadan çıktığını görüyorum da, döndüğünü fark etmiyorum. O odada yokmuş gibi şöyle rahatça bir burnumu karıştırmak istesem mesela ve hatta karıştırsam... O beni izliyor olabilir. Ne büyük rezalet. Burun karıştırmaktan daha kötüsü de var. Yüksek sesle pırt yapmak istemişte olabilirim. Ben çok severim yüksek sesle pırt yapmayı. Kalabalık, gürültülü ortamlarda falan mesela. Ne diyebilirimki. Hatta evde kardeşimle yarış yaparım. Ben yaparım, o 10 üzerinden not verir. O yapar, "abi kaç verdin" der. 7 derim bazen, bazen 8. Kokuyu değil gürültüyü baz alırız.

Acaba iş arkadaşım Ceyhun demin yaptığıma kaç verdi...

Sorsam mı?

Sormadım. Bana el sallıyor Ceyhun. Böyle denize düşmüşte kurtarılmayı bekleyen mülteci gibi, can havliyle sallıyor. Kulaklığımı çıkardım, telefonum çalıyormuş meğer. Onu anlatmaya çalışıyormuş. Açtım telefonu hemen. Bundan sonra tek kulaklıkla çalışayım dedim içimden. Arayan patrondu;

-Kerem ?
-Buyurun?
-Senin telefonunda bir problem mi var?
-Galiba bozulmuş bu, haber verdim bakacaklar... (yalandan kim ölmüş)
-Bilgisayarını da alıp gelir misin?

S.çtık, dedim içimden. Sahibinden soru cümlesi görünümlü emir kipi : "gelir misin!" sonunda soru işareti değil ünlem var. Sanki ben, "yok gelemem" diyebilirmişim gibi. "Vallahi ben gelemem, haydi sen gel!" demedim tabi.

Bir iş istedi benden. Yarım saate yakın be yapmam gerektiğini anlattı. Görende bu işin sonunda ben ucuz ve temiz bir enerji kaynağı keşfedeceğim sanır. ya da Türkiye'de eğitim reformu hazırlığındaymışız gibi. Öylesi bir çoşku. Tapıyor işine. Alt tarafı bir rakamları alacağım bir yerden diğer tarafa taşıyacağım. Rakam ameleliği. Sırtında değil tuşlarla taşıyorsun ve bir hammalın 15 katı para kazanıyorsun.

Patron anlattı, anlattı... Yarıya yakınını dinledim. Yani oniki dakika kadar. Dinlediğim kısmın yarısını anadım, diğer yarısını da anlarmış gibi yaptım. Onikinci dakikadan sonrasında ise sadece dinlermiş gibi yaptım. Ben o arada kah kızılderili oldum da posta arabasına saldırdım, kah Che Guevara ile motorsikletle Güney Amerika turu yaptım. Galatasaray'ın durumu ne olacak diye hayıflandım. Saçlarımı kestirsem artık diye düşündüm. Yemekte ne var diye merak ettim. Burnum kaşındı, karıştırmak için uygun an kolladım, bulamadım.

Sonra bir sessizlik oldu. Patronun lafı bitmişti. "Anladın mı" diye sormuş olmalıydı. Duymadım ama gözleri bu soruyu yineliyordu. "Yes darling," dedim içimden. "Evet," dedim dışımdan. Bilgisayarı koltuk altıma aldım, kalkıyordum masadan ki "burada yap" dedi.

Ben de ne yapacağımı bilmediğim için, oturdum bunları yazdım. O, işi yapıyorum sanıyor.

Bakalım şimdi ne olacak....

Hepinizi seviyorum.

K.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..