Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '12

 
Kategori
Anılar
 

Oğlum beni Okula gönder

Oğlum beni Okula gönder
 

Hem kör hem sağır olmak nasıl bir şeydir acaba ? İnsanın hayati iki uzvunu birden kaybetmesi, güneşinin sönmesi, kelebeklerin uçuşunu, renklerin coşkusunu, çiçeklerin rüzgarda nazlı nazlı salınışını, mehtapta Ay'la, yıldızların flörtünü, denizdeki rengarenk yakamozları, denizin tatlı tatlı çırpınışını, martıların rüzgarla  dans edişini, uçurtmaların gökyüzünde süzülüşünü, goncanın iç gıcıklayıcı güle  dönüşünü, karıncanın kocaman tohumu halterci çevikliğiyle götürüşünü, ağustos  böceğinin bütün yaz saz çalışını, ateş böceğinin nazlı bir fener gibi gölgeleri  aydınlattığını görememek, duyamamak ne kötü bir şey olması gerek bizim gibi  görenlere, duyanlara  göre... Adeta yaşamamakla eşdeğer...

Okuma, yazma bilmeyen insan içinde işte aynı  şey... Hem kör hem sağır olmak  yani yarım insan olmak. Yaşamının her safhasında bu eksikliğinin zorluğuyla  karşılaşır. Çünkü o alacağı her yiyeceği, içeceği  şeylerin  üretim, son  kullanma  tarihini, kullanma ve saklama şartlarını, ilaçların  neye  iyi geldiğini, hangi ilaçlarla etkileştiğini, yan etkilerini, alacağı, satacağı  şeylerin  fiyatını, piyasa değerini, ülkemizde, dünyada nelerin olup bittiğini bilebilmesi ve ona doğru yolu, doğru  bilgiyi verecek birilerinin varlığına  muhtaçtır.

İletişimin bu denli yoğun olduğu, teknolojinin günden güne değiştiği günlerde  hep  başkasının söylediğine, yol göstericiliğine, kulaktan duyma şeylere göre yolunu  çizecektir.

İşte bu yarım insanlardan birisi de benim anneannemdir. Böyle  yaşamak zoruna gider, onuruna dokunur. Çünkü onun işlek bir aklı, pratik bir zekası vardır. Yaşı da  ilerlemiştir, zihni doludur, şeker hastalığı, tansiyonu yüzünden olayları  algılamakta, anlamakta, olaylar zincirini  birbirine bağlamakta zorlanır. Torunlarının  kitaplarını  evirir,ç evirir. Çat pat harfleri birbirine çatmaya, resimlerinden bir şeyler çıkarmaya  çalışır.

Şehir içinde bir yerden, uzak mahalledeki yakınının yanına gidebilmesi bile bir  olaydır. Yürüse  dizlerinde takat yok, arabaya binse kaç no’lu minibüs gidiyor acaba? Ah !! bir okuyabilse; hemen minibüsün üzerindeki levhayı okuyacak, ver  elini yakınının evi. Mutlaka  2-3  kişiye sorulacak. Kimisi yol, iz  bilmez yabancıdır, kimisi de  bilse  bile yol tarif edemez. Eve arada sırada alınan gazeteyi eline alıp, yine tersten güya okumaya  başlar. Torunlarından biri:

‘’Babaanne yine gazeteyi ters tutmuşsun’’ diyerek alaya başlar.

‘’Sizi  köftehorlar sizi, düzünden herkes okur, marifet tersinden okumak diye o bilindik cevaplarından birini verir kaderine sessizce sitem  ederek…’’ Niye benim  zamanımda ahırdan bozma okulumuz ; daha ben A'yı, Be'yi çatamadan kapandı. Niye kapandığına o zaman akıl erdiremediydim. Üç kız, beş oğlan ne güzel okula  gidiyorduk. Gerçi kızlar iki gün gitsek, üç gün okula gidemiyorduk işten, güçten. Köyümüze 2 km uzaklıkta ki nahiyeye gittiydi, beş oğlan okuyup büyük adam  olduydular. Bende çok ağladım, yalvardım nahiyede oturan ablamın yanına gidip  okumak için. Bir hafta ağzıma bir lokma koymadıydım ama nafile’’. O zamanlar 95  yaşında olan rahmetli büyük dedem ;

‘’Kız kısmı okuyup da ne olacak, adliyeye katip mi ? Okuyan kızdan karı olmaz ben sarığımı yere erdirmem’’ diyerek kanına girdiydi rahmetli babamın. Köyümüz vilayete uzak bir dağ köyü olduğu için Mustafa Kemal' in tüm Anadolu' ya yayılan  okuma-yazma seferberliğinden, aydınlanmanın ışığından haberi yoktu her hal... Dedem de atasından, ebesinden duyduğu üzre beni okula yollatmamıştı, imkansızlıklardan o da okuyamamıştı besbelli...

‘’Ben okula gidersem;

Hamuru kim yoğuracak, ineği kim sağacak, kilimi kim dokuyacak, koyunu, keçiyi  kim güdecek, bebeği kim beleyecek, esvabı kim yuyacak, ocağı kim yakacak, odunu, çırayı kim yaracak, bahçeyi, tarlayı kim çapalayacak, tarhanayı kim karacak, yufkayı  kim  pişirecek, 15 yaşında, 30'luk  kocaya kim karılık, kulluk yapıp, her yıl, boy boy erkek çocuklarını kim doğuracak ‘’... Ben okuyup öğretmen olmak  istiyordum. Hani okulumuz kapanmadan önce okulumuza tayin olan Halil İbrahim  hocamız vardı ya işte o bize çok güzel ufuklar açmıştı, rüyalarımızı zenginleşmişti. Bizlere;

‘’Okuyun, meslek sahibi olun, çalışın, vatanınıza, milletinize, ailenize hayırlı evlatlar  olun, vatan sizden hizmet bekler... Bilhassa kız çocukları ayak diretin, ağlayın, sızlayın, büyüklerinize yalvarın, ikna edin beni okutun diye. Çünkü herşey den önce  sizler anne olacaksınız, çocuklarınızı bilinçli yetiştireceksiniz, derslerinde faydalı  olacaksınız. Onlar yetişirken harçlarına ; vatan, millet, bayrak sevgisini katacaksınız. Mustafa Kemal' in bize işaret ettiği ışıklı yolu tarif edip, onun izinden gidip, bize  emanet ettiği  Cumhuriyeti geliştirip koruyacaksınız dediydi.  Ah!!!  kolum, kanadım kırık. Gerçi çocuklarıma, torunlarıma Halil İbrahim Hoca'mın anlattıklarını,  bellettiklerini ezberimden anlattım, onların iyi yetişmesi için elimden geleni yaptım,  dua  ettim  hep’’...

Bıldır seçimler olduydu, daha önce kocamın şimdi de oğlumun bellettiği şeklin altına mı bastım parmağımı sanki HAYIR !!! Bundan sonra ben reyimi kime vereceğimi biliyorum  gari...

Artık hem kör, hem sağır olmak istemiyorum. 73 yaşındayım. Acaba geç mi  kaldım  Halil İbrahim hoca'mın gösterdiği yola girmek için ? Bende okula gitmek istiyorum, tekne kazıntımız Hafize’mle birlikte el ele...

Haydi torunum ben okuma-yazma kursuna kaydolmaya, sende okula geç  kalacağız.

 

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..