- Kategori
- Anılar
Oğlum beni Okula gönder
Hem kör hem sağır olmak nasıl bir şeydir acaba ? İnsanın hayati iki uzvunu birden kaybetmesi, güneşinin sönmesi, kelebeklerin uçuşunu, renklerin coşkusunu, çiçeklerin rüzgarda nazlı nazlı salınışını, mehtapta Ay'la, yıldızların flörtünü, denizdeki rengarenk yakamozları, denizin tatlı tatlı çırpınışını, martıların rüzgarla dans edişini, uçurtmaların gökyüzünde süzülüşünü, goncanın iç gıcıklayıcı güle dönüşünü, karıncanın kocaman tohumu halterci çevikliğiyle götürüşünü, ağustos böceğinin bütün yaz saz çalışını, ateş böceğinin nazlı bir fener gibi gölgeleri aydınlattığını görememek, duyamamak ne kötü bir şey olması gerek bizim gibi görenlere, duyanlara göre... Adeta yaşamamakla eşdeğer...
Okuma, yazma bilmeyen insan içinde işte aynı şey... Hem kör hem sağır olmak yani yarım insan olmak. Yaşamının her safhasında bu eksikliğinin zorluğuyla karşılaşır. Çünkü o alacağı her yiyeceği, içeceği şeylerin üretim, son kullanma tarihini, kullanma ve saklama şartlarını, ilaçların neye iyi geldiğini, hangi ilaçlarla etkileştiğini, yan etkilerini, alacağı, satacağı şeylerin fiyatını, piyasa değerini, ülkemizde, dünyada nelerin olup bittiğini bilebilmesi ve ona doğru yolu, doğru bilgiyi verecek birilerinin varlığına muhtaçtır.
İletişimin bu denli yoğun olduğu, teknolojinin günden güne değiştiği günlerde hep başkasının söylediğine, yol göstericiliğine, kulaktan duyma şeylere göre yolunu çizecektir.
İşte bu yarım insanlardan birisi de benim anneannemdir. Böyle yaşamak zoruna gider, onuruna dokunur. Çünkü onun işlek bir aklı, pratik bir zekası vardır. Yaşı da ilerlemiştir, zihni doludur, şeker hastalığı, tansiyonu yüzünden olayları algılamakta, anlamakta, olaylar zincirini birbirine bağlamakta zorlanır. Torunlarının kitaplarını evirir,ç evirir. Çat pat harfleri birbirine çatmaya, resimlerinden bir şeyler çıkarmaya çalışır.
Şehir içinde bir yerden, uzak mahalledeki yakınının yanına gidebilmesi bile bir olaydır. Yürüse dizlerinde takat yok, arabaya binse kaç no’lu minibüs gidiyor acaba? Ah !! bir okuyabilse; hemen minibüsün üzerindeki levhayı okuyacak, ver elini yakınının evi. Mutlaka 2-3 kişiye sorulacak. Kimisi yol, iz bilmez yabancıdır, kimisi de bilse bile yol tarif edemez. Eve arada sırada alınan gazeteyi eline alıp, yine tersten güya okumaya başlar. Torunlarından biri:
‘’Babaanne yine gazeteyi ters tutmuşsun’’ diyerek alaya başlar.
‘’Sizi köftehorlar sizi, düzünden herkes okur, marifet tersinden okumak diye o bilindik cevaplarından birini verir kaderine sessizce sitem ederek…’’ Niye benim zamanımda ahırdan bozma okulumuz ; daha ben A'yı, Be'yi çatamadan kapandı. Niye kapandığına o zaman akıl erdiremediydim. Üç kız, beş oğlan ne güzel okula gidiyorduk. Gerçi kızlar iki gün gitsek, üç gün okula gidemiyorduk işten, güçten. Köyümüze 2 km uzaklıkta ki nahiyeye gittiydi, beş oğlan okuyup büyük adam olduydular. Bende çok ağladım, yalvardım nahiyede oturan ablamın yanına gidip okumak için. Bir hafta ağzıma bir lokma koymadıydım ama nafile’’. O zamanlar 95 yaşında olan rahmetli büyük dedem ;
‘’Kız kısmı okuyup da ne olacak, adliyeye katip mi ? Okuyan kızdan karı olmaz ben sarığımı yere erdirmem’’ diyerek kanına girdiydi rahmetli babamın. Köyümüz vilayete uzak bir dağ köyü olduğu için Mustafa Kemal' in tüm Anadolu' ya yayılan okuma-yazma seferberliğinden, aydınlanmanın ışığından haberi yoktu her hal... Dedem de atasından, ebesinden duyduğu üzre beni okula yollatmamıştı, imkansızlıklardan o da okuyamamıştı besbelli...
‘’Ben okula gidersem;
Hamuru kim yoğuracak, ineği kim sağacak, kilimi kim dokuyacak, koyunu, keçiyi kim güdecek, bebeği kim beleyecek, esvabı kim yuyacak, ocağı kim yakacak, odunu, çırayı kim yaracak, bahçeyi, tarlayı kim çapalayacak, tarhanayı kim karacak, yufkayı kim pişirecek, 15 yaşında, 30'luk kocaya kim karılık, kulluk yapıp, her yıl, boy boy erkek çocuklarını kim doğuracak ‘’... Ben okuyup öğretmen olmak istiyordum. Hani okulumuz kapanmadan önce okulumuza tayin olan Halil İbrahim hocamız vardı ya işte o bize çok güzel ufuklar açmıştı, rüyalarımızı zenginleşmişti. Bizlere;
‘’Okuyun, meslek sahibi olun, çalışın, vatanınıza, milletinize, ailenize hayırlı evlatlar olun, vatan sizden hizmet bekler... Bilhassa kız çocukları ayak diretin, ağlayın, sızlayın, büyüklerinize yalvarın, ikna edin beni okutun diye. Çünkü herşey den önce sizler anne olacaksınız, çocuklarınızı bilinçli yetiştireceksiniz, derslerinde faydalı olacaksınız. Onlar yetişirken harçlarına ; vatan, millet, bayrak sevgisini katacaksınız. Mustafa Kemal' in bize işaret ettiği ışıklı yolu tarif edip, onun izinden gidip, bize emanet ettiği Cumhuriyeti geliştirip koruyacaksınız dediydi. Ah!!! kolum, kanadım kırık. Gerçi çocuklarıma, torunlarıma Halil İbrahim Hoca'mın anlattıklarını, bellettiklerini ezberimden anlattım, onların iyi yetişmesi için elimden geleni yaptım, dua ettim hep’’...
Bıldır seçimler olduydu, daha önce kocamın şimdi de oğlumun bellettiği şeklin altına mı bastım parmağımı sanki HAYIR !!! Bundan sonra ben reyimi kime vereceğimi biliyorum gari...
Artık hem kör, hem sağır olmak istemiyorum. 73 yaşındayım. Acaba geç mi kaldım Halil İbrahim hoca'mın gösterdiği yola girmek için ? Bende okula gitmek istiyorum, tekne kazıntımız Hafize’mle birlikte el ele...
Haydi torunum ben okuma-yazma kursuna kaydolmaya, sende okula geç kalacağız.