Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '10

 
Kategori
Eğitim
 

Öğretmen Günahları

Öğretmen Günahları
 

Prof. Dr. Emrullah Güney


Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokulu’nda öğretmen sıkıntısı vardı ( 1958-59 ders yılı ).

İlkokullardan birçok öğretmen derslerimize girerdi.

Kim hangi alanda kendini geliştirmiş, gerçekten verdiği dersler öğrenciye yararlı mı, bunları düşünecek zaman değildi. Dersler boş geçmesin , velilerin şikayetleri sona ersin de. Ne olursa olsun, dersi kim yürütürse yürütsün.

Coğrafya dersimize ilkokul öğretmeni Ömer Zayıftemel girmeğe başladı.

Afrika’nın kuzeyindeki Arap ülkelerini anlatıyor. Rüzgarın çölde işleyişini üzerine basa basa açıklıyor. Gözlerini kısıp, öğrenci kalabalığına göz gezdiriyor. Beni görüyor. Tamam, bu çirkin köylü çocuk uygun. Sıra arkadaşım Salih Çavuşoğlu. O değil de ben. O Nevşehirli. Babası Hikmet Ağayı da tanıyor olmalı. Derslikte 40 kadar varız.Irmak boyu köylerinden, Niğde yanlarından…

Göre-Nevşehir arasında git gel; yüzüm kavlamış. Pul pul dökülüyor, yanaklarım, burnumun üstü, çenem kavlak. Sabahın ayazı, kamyonların, traktörlerin püskürttüğü toz… Mayıs’ta,Ekim’de yakıcı güneş altında gidiş gelişi 2 saat kadar süren yürüyüş. Yüzümün derisini etkiliyor. Alnımda , çenemde deri dökülmeleri var. Bunlara köyde "terma" denirdi. Ucuzun ucuzu ,küçük alüminyum kutu içinde Krem Pertev almışım; sürüyorum sabah akşam, yararı yok.

Zayıftemel, rüzgarın kayalara vurup, onları nasıl dağıttığını örneklerle gösteriyor. Ders uygulamalı olursa iyi işlenmiş demektir. Nerede yapıyor uygulamayı ? Çölde olacak değil ya. Benim alnımda. Yumruğunu vuruyor. Kendimi tutsam da başım kayıyor arkaya Arkadaşlar gülüşüyor. Ben de gülümsemeğe çalışıyorum.

Bir kez anlatırsa, öğrencinin aklında kalmaz; yineliyor. Kendini artist sanıyor herhalde. Havalı havalı yürüyor. Kostak kostak… Yine geliyor, önümde dineliyor. Gözlerini kısıyor, kararmış suratında bir sırıtış, ikinci kez alnıma vuruyor yumruğuyla. Hazırlıklıyım. Ama arkaya doğru itiyor bu darbe beni. Nevşehirli sınıf arkadaşlarım gülüşüyor.

Onlar ne çok gülerse, Zayıftemel , öylesine hoşnut kalıyor. Dersini daha bir iştahlı anlatmağa başlıyor. Bitmedi. Çöl…Gündüz 50 Santigrat derece, gece nerdeyse sıfırın altına inen bir sıcaklık. Bunu da uygulamalı olarak göstermesi gerekiyor. Bu denli sıcaklık farkı varsa, kaya nasıl dayansın ?

Kavlıyor, dökülüyor koca kütleler. Uygulamalı coğrafya, çölde yellerin etkisinin işlendiği ders bir güzel sürüyor. Bir kez dolanıyor dersliğin içinde koca öğretmen, Muallimlerin piri (!). Geliyor sıranın yanına.

Önümde dineliyor. Acep bu kez nereme vuracak. Anlıyorum, çenemde bir kavlak yer var. Oraya vuracak. Kendimi kasıyorum. Beklediğim oluyor, sert bir yumruk çenemde. Sıra arkadaşım Salih, artık gülmüyor. Anlamış durumu. “Emrullah ! Canın yandı mı? “ diye soruyor. Sevecen. Yüzüme acıyarak bakıyor. Gözlerimi kaçırıyorum. Fakat, derslikteki arkadaşlar, özellikle Nevşehirliler gülüyor. Onlar güldükçe , Zayıftemel gerine gerine dolaşıyor. O an, birden aklıma geliyor. Babam öğrense bu olanları, iyi biliyorum, döğer bu meslekdaşını. Anacığım duysa, üzüntüsünden ağlar. “ Ben seni muallimler döğsünler diye mi yolluyorum Ortamektebee ? “ diyerek gözyaşı döker.

On, onbeş dakika içinde alnıma iki, çeneme bir, toplam üç darbe yemişim. Canım yanıyor. Fakat, belli etmemeğe çalışıyorum. Ders bitiyor. Apal olmuş yüzüm. Bahçedeki musluktan akan suyla , çarpa çarpa yıkıyorum yüzümü.

Ellerim titriyor. Ağlıyorum. Yüzüm ıslak; belli olmuyor. İçimde tanımlanamaz bir burukluk… ……………………………………………………………………………………………….

1972 – 73 ders yılında Nevşehir Merkez Ortaokulunda Sosyal Bilgiler Öğretmeniyim.

Lise’de ve Kız İlköğretmen Okulu'nda da Coğrafya derslerine giriyorum. Görevini iyi yaptığına inanan öğretmenlerin iyi bildiği bir özgüven duygusu taşıyorum.

Çünkü, bir saatlik dersi hazırlamak için üç saat zaman ayırıyorum. Yerli yabancı kaynaklardan yararlanıyorum. Dersi tekdüzelikten kurtarmak için, eşim Hatice hanımla birlikte ses kayıt aygıtına dersi okuyoruz. Sonra dinleyip, neresi uygun değilse düzeltiyoruz. İngilizce öğretmenleri bile bıkkın iken ders vermekten, ben sürekli geliştiriyorum özümü. Öğrenci ana babalarından övgüler alıyorum. Bunlar beni mutlu kılıyor.

…………………………………………………………………….

Bir gün, hiç alışık olmadığım halde, Nevşehir Öğretmenler Lokali’ne gittik üç arkadaşımla. Oturup, çay içiyoruz. Biraz sonra, yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle Ömer Zayıftemel geldi. “ Genç hocalaaar ! Nassınız bakalııım ? “ Yürüyüşü hiç değişmemiş. Yarenlik ilerledikçe, günümüzdeki öğretmenlerle 1950’lerin öğretmenlerini karşılaştırmağa başladı.

Elbet, kendi dönemi üstündü. Hiç görevden kaçmadan, yıllarca öğrencileri eğitmişti . Nevşehir’de değil yalnızca, tüm Türkiye’de bir numaralı öğretmendi. Çocuk psikolojisini de, gençlik psikolojisini de iyi biliyordu. Veliler pek memnundu kendisinden. Anlattı, anlattı. Bitirdi.

Çölde yellerin kayalara etkisinin nasıl olduğunu sordum. Birden , irkildi. “Ne ilgisi var ki? “ dedi. Anlattım. Alnımda, çenemde yumruklarının bıraktığı sızıyı duyumsayarak. “ Uyduruyorsun !” dedi. “Ben hiçbir öğrenciye zulmetmedim.” Unutmuş. “ Psikolojiyi iyi bildiğiniz böylece ortaya çıkıyor,” dedim. Kalktık. O, orada oturakaldı. ……………………………………………………………………….

Şimdi, ne zaman çöllerle ilgili bir belgesel izlesem bu anım canlanır. Çöllerde yellerin etkisini işlesem dersimde, bu olayı anlatırım öğrencilerime. Ve uygulamalı coğrafya dersinin bir çocuğun ruhunda açtığı yarayı, derslikteki tüm öğrencilerin, arkadaşlarının önünde nasıl küçük düşürüldüğünü vurgularım. Veeee, muhterem muallim Ömer Zayıftemel’i saygıyla anarm.

Prof Dr Emrullah Güney
TC Dicle Üniversitesi,
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü,
Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı
 
Toplam blog
: 165
: 3919
Kayıt tarihi
: 25.08.07
 
 

Samsun Terme Şuvayip Köyü'nde doğmuşum. İlk ve ortaokulu Terme'de, lise öğrenimimi Ünye'de tamala..