Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Okyanus Ötesi ve Cemaatin Son Kurnazı Avcı Mı ?

Okyanus Ötesi ve Cemaatin Son Kurnazı Avcı Mı ?
 

Okyanus Ötesi ve Cemaatin Son Kurnazı Hanefi Avcı Mı ?

Hanefi Avcı’nın yazdığı kitap çok tartışıldı ve hala da tartışılıyor. Kitap piyasada yok denildiği zaman akşam saatlerinde her yerde korsan ve orijinallerinin yer alması, 15-20 gün geçmeden internet üzerinden pdf formatında insanlar arasında hızla paylaşılması ve okunması gerçekten dikkat çekici ve ilgin. Bu durum ise derinlemesine incelendiğinde bu kitap ve söylemleri konusunda acaba doğru açıdan mı bakılıyor yoksa işin içine, kitabın derinliğine bir de ters açıdan mı bakmak gerekiyor ? Sorusu akla geliyor. Aslında kitapta söylenmek istenenlerin tam tersi konulardan mı bahsediliyor.

Kitapta yazanlar, herkesin ağzında dolaşan okyanus ötesi cemaatinin eleştirisi mi yoksa olumlu propagandası mı ? Kitabın daha çok konuşulacağı kesin. Kesin olan bir konu daha var ki kitabı iyi okumak iyi yorumlamak ya da bu tip komplo teorileri ile dolu olan kitapları okuyup kitabın etkisi altına girmemek gerekiyor. Çünkü memleketimizde komplo teorileri uzun bir süredir işlerken ve gerçekleşirken medyanın etkisi ve yönlendirmesiyle yeni yeni alışıyor ya da yeni fark ediyor vatandaşlarımız komploları. Ama üst düzey bürokratların ve seçkin kişilerin, akademisyenlerin ve de politikacıların hayatları ise tamamen komplolar ve teorileri üzerine kurulu. İşte internet ortamında dolaşan bir ileti ve Avcı’nın kitabına ve okyanus ötesine farklı bir bakış açısı.

"Kitapla ilgili medyada çıkan haberlerde;
KitaHanefi Avcı'nın kitabı, “yayınlanmasına mani oluyorlar, bandrol vermiyorlar yayınevine” haberleri çıkıyor.
Ne yasaklı mı? O halde internette çare tükenmez!
Dünyanın öbür ucundaki arkadaşımıza yazıyoruz heyecanla, "sende pdf'si var mı?". Ve sokağa çıkıyoruz o hızla; piyasada yoksa korsanda kesin vardır. Biz yine de bandrollü orijinalini alacağız.

O da ne! Kitap zebil gibi. Her yerde mevcut. Birçok alışveriş merkezinin girişinde var, korsanda var, her yerde bu kitap var. Hani bulunmuyordu? Bu garip değil mi? Adeta biri düğmeye bastı, kitap her yere o sabah dağıtıldı. Vatandaş kapış kapış alıyor. Biz de bir tane ediniyoruz acele.

Giriş bölümü toplumun en zıt kesimlerine dahi eşit mesafede kalmaya çalışan bir dille başlıyor. Hatta "kimseyi kırmak istemiyorum""Kitabın dilindeki sertlik" diye bir lüzumsuz bir bölüm de eklenmiş.

Böyle başlangıçlar iki ihtimalden dolayı yazılır: Ya yazar korkaktır ve herkese yaranmaya çalışarak bir taşla beş kuş vurmaya çalışacaktır, ya da yazar yazdıklarında asla samimi değildir.

Yazar sağ görüşlü bir polis şefi. Hayatı sol hareketle mücadele ederek geçmiş. Ama nedense tam da giriş bölümünde sol örgüt militanlarına ve hatta PKK militanına saygı duyduğunu söylüyor. Bunun için görünüşte makul sebebi de var. "Banka soyuyorlar ama içinden beş kuruş almak akıllarına gelmiyor, eylemlerine değil inanmışlıklarına saygım var", diyor. Fakat, tahmin edebileceğiniz gibi çok sürmüyor bu sempati. Giriş bölümünün sonlarını, çok da lüzumu olmayan okul yıllarına bağlamadan ki; burası okuyucunun beyninin su kaynatmaya başlayacağı noktanın tam başıdır, şahit olduğu bir olayla bu saygısını nasıl yitirdiğini araya sokuşturuyor.
Diyor ki: “Örgüt elemanları yalnızca kendilerine empoze edilen haksızlıklara karşı duruyorlar, ama başka bir haksızlığa karşı duramıyorlardı. Biz de öyleydik, kendi teşkilat mensuplarımızın işlediği suçları gizlemeye çalışır, ama vatandaşın işlediği suçlara hoşgörü göstermezdik.” O noktada bu olguya "Simonlaşmak" adını veriyor ve “ben asla Simonlaşmamaya söz verdim”
Kurnaz yöntem!...
Yani ilk mesaj, ben Simon değilim; bana inanabilirsin... diyor.
Aklımıza takılan, neden olumsuz anlamda kullanmak amacıyla bu isim seçilmiş? Simon mu? Şimon mu? Yahudi ismi değil midir Simon? Kimlerin alt beynine mesaj yolluyor Hanefi Avcı?

Girişi okuduktan sonra, hemen Devlet başlıklı birinci kısmın Ergenekon bölümüne atlıyoruz. Orada Doğu Perinçek ve Aydınlık grubunun çevresine odaklanarak devlet içerisinde böyle bir yapılanma olduğu başta ima edilip, sonra kesinleştirerek bağlanıyor.
Ve bazı cümleler özenle seçilmiş. Gözümüzden kaçmıyor.
Mesela: "Ergenekon demokratik yöntemlerle iktidara gelmiş bir hükümetin ve siyasi kadrolarının illegal yöntemlerle, zorla, şiddetle, militarist yöntemlerle devrilmesini ve siyasi kadrolarının ve anlayışının tasviye edilmesini savunan bir anlayış ve düşünce çerçevesinde bir araya gelen bir gruptur."

360'ıncı sayfada devlet içerisinde ast-üst ilişkisindeki yağcılık eleştiriliyor ve okuyucunun zihninde karşı duruş oluşturuluyor.
Devam ediyor; "Benzer bir durum bayramlarda ve törenlerde yapılan Mustafa Kemal övgüleri için söz konusuydu", cümlesiyle asıl söylenmek istenen cümleye bağlanıyor. "Resmi bayramlardaki törenlerde Atatürk övgüleri öyle bir abartılır ki, bir taraftan Mustafa Kemal göklere çıkartılırken, diğer taraftan da milleti ve tüm değerleri yok sayılır, neredeyse sıfır seviyesine indirilirdi." (sayfa 361)

Yetinmiyor, şöyle yazıyor: "Batı dünyasının da kahramanları, kurtarıcıları vardır.", Yani, demek istediği şu, "abartmayın sizin Atatürk'ünüz gibi bir araba adam var batı dünyasında". "Onlarda bu törenlerde bu kahramanlara övgü ve saygılarını ifade ediyorlardır ama herhalde bireylerin kişiliğini ve toplumun tüm değerlerini sıfırlayarak kurtarıcılarını ilahlaştırmıyorlardır.".
Yine adeta biri konuşuyor ve diyor ki: "10 Kasım'larda sap gibi ayakta durmaya gerek yok!..."

Sayfa 368 Hanefi vecizeler devam ediyor.
Necip Fazıl "suda yürümek zor değil, yürüyebileceğine inanmak zordur, eğer suyun üzerinde yürüyebileceğine inanırsan yürürsün", der.
Kim Necip Fazıl?

Anlaşılan Hanefi'de düşkün Necip Fazıl'a, bakalım bu girişi nereye bağlayacak?

Sayfa 369: Demokratik açılım
”.... taraflar tek bir çözüm yöntemine mecbur olduklarının farkındadırlar, sorunları diyalogla, barış içinde çözme yöntemi olarak demokratik açılım...”
Anladınız mı şimdi suda nasıl yürünür, kim yürür?
Kürt açılımı, Güneydoğu açılımı, demokratik açılım...
Bu mesajın adresi belli, amacı belli. PKK'lıysan çözüm bizde, gel "Evet" de... Ve sanki bir kez daha adeta hükümetin başkanı konuşuyor...

Birazda kitabın Cemaat (yani tarikat) bölümüne bakalım.
İlk ilgimizi çeken, sayfa 397'deki hazırlık cümlesi: “Gizli faaliyetlerini bu bölümde açıklayacağım güçlerin ellerinde ne kadar büyük olanaklar olduğunu ve hangi yöntemleri kullandıklarını az çok bilenlerden birisiyim.”
Mesajı başarıyla verildi: "Karşındaki güç çok büyük, birşey yapamazsın."
Sonra tedbir cümlesi geliyor: "Anlatacaklarımın hepsi maddi delillerle ispatlanabilir. Fakat delilleri bulacak insanların çoğunluğu da bu insanlarla beraberler."
Böyle bir cümlenin meali ne olabilir ki: "Anlatacaklarımın hiçbirine ispat bekleme, sadece ben anlatacağım sende inananacaksın..."
Meali buysa, kitap belli...

Sonra giriyor kendi inanç dünyasına.
Tipik inançlı muhafazakar, taşralı bir ailenin oğlu. Yani diyor ki: "İnançlıyım ey cemaat; inançlıyım, sağcıyım, sizdenim ve Simon değilim".
Polis akademisinde günde beş vakit namaz kıldığını anlatıyor. Burada ilginç olan şu: İbadetini ve inançlarını anlatıyor. Bu din simsarlığı değil mi? Aslında bu özel konulara girmesine hiç gerek yok ama girişte kullandığı cümleye göre gerek var. Zira cemaat (tarikat) bölümüne girer girmez şunu belirtmeye gerek duyuyor:
"Bu insanların hasmı, düşmanı değilim, çoğu eski dostlarım(...). İnançlarını ve dünya görüşlerini paylaşıyorum. Yazacaklarımın buna göre yorumlanabilmesi için kendi özel dünyamı anlatarak başlayacağım." Lafı dolandırmaya gerek yok: "Ben de onlardanım", diyor.
Kimlerden? Eh giriş cemaat (tarikat) bölümüne giriş olduğuna göre "ben de cemaattenim" demek istiyor zahir. Ben de cemaattenim ama ben Simon değilim, yani cemaatten olmasan da bana inanabilirsin.

Bakalım haklımıyız diye hızla okumaya devam ediyoruz. Ohooo, ne görelim!. Arkadaş cemaat'teki (tarikattaki) tatlı hatıralarını yadediyor.
“Yaşam tarzları, birbirlerine karşı saygılı davranışları, sadelikleri hoşuma gidiyordu. Hoca'yla karşılaştım. Arı sinemasında verdiği "Yaratılış ve Darwinizm" konulu konferansta çok ciddi din ve fen ilimleri bilgisine sahip olduğunu gördüm.
Haydi dini anladık da, Hoca'ın fen ilimleri bilgisine sahip olduğunu nasıl anladın?
Adam vaiz, tıpkı Harun Yahya gibi Darwin düşmanı.
Ve mesnetsiz Darwin düşmanı.
Ne biyolojiden, ne genetikten, ne kök hücreden, ne de başka bir ilimden haberleri var.
Evrim olgusunu hala daha kuram zannediyorlar.
Ve bilimin sadece kuramdan ibaret olduğunu sanıyorlar.
Yani Darwin bir kuram ortaya attıysa, ben de bir kuram ortaya atarım tartışırız zannediyorlar.
Israrla söyledikleri şu: "Bu mükemmel varlıkların bir yaratıcısı vardır, ama bunları yaratan daha mükemmel yaratıcının bir yaratıcısı yoktur, o halde Darwin haksız...".
Richard Dawkins'e, Kenneth Miller'e gitsin anlatsın fikirlerini Hoca da, onlar karar versin Hoca’nın fen ilimleri bilgisi olup olmadığına, Hanefi Avcı değil!
Kitabın bu bölümünde ne tip bir zihin yapısıyla karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlıyoruz.
Hanefi Avcı, muhafazakar yaşam tarzını anlatmaya devam ediyor. Bu arada ülkücülere sempatik mesajlar da gönderiyor.
“Bu dönemde ülkücü ve onların komünist dedikleri gençler arasında kıyasıya kavgalar yaşanıyordu... Bu tür olaylarda çevremizdeki arkadaşlar ülkücülerin yanında kavgalara katılma eğilimi gösteriyorlardı...”
Mesajın hedefi ne kadar açık...

Şimdi tencerede yağı eritti, iş geldi yemeğin malzemesini katmaya. Bakın, usta aşçı nereden giriyor.
Çok özelden, gözümüzün bebeği yavrularımızdan...
Ve bir babanın zihninde yavrularıyla 28 Şubat arifesi arasında yaşadığı duygusal karar anlarından giriyor konuya. Asıl hedef orduya çakmak.
"28 Şubat arifesindeydik, herkes Samanyolu kolejinden ve benzeri okullardan kaçıyor, keskin laik gözükmek istiyordu. İnsanların bu kadar korkması ve sahte hareket etmesi beni son derece rahatsız ediyordu. İNADINA bu kişilerin tersine davranmalıydım. Aslında maddi koşullarım çocuklarımı Samanyolu kolejinden alıp evime yakın bir özel(...) okula nakletmemi gerektiriyordu. Ama korkmuş gözükmemek için, GÜÇ GÖSTERENLERE karşı HAKLININ yanında olmak için bunu yapmadım."

Bu zalim(...) tabloda GÜÇ GÖSTEREN zalim kim? HAKLI kim? İNADINA referandumda "Evet" mi diyelim?
Bu işkenceye, bu arabesk anlatım tarzına daha fazla dayanamıyor ve arada sunulan bir sürü teferruat olayı ve bazı belgeleri geçip, sabırsızlıkla cemaat (tarikat) bölümünün nasıl bitirildiğine geliyoruz. Sıkı durun, bağlıyor...

” Ben cemaatin kendi mecrasında faaliyet yürütmesine karşı değilim, inanç ve manevi değerlere bağlı yeni bir nesil yetiştirmek adına eğitim faaliyetlerini çok değerli buluyorum... Ancak casus polislik, iftira, hukuka müdahale, hakimleri etkileme ve şantaj faaliyetlerine karışmanız kabul edilemez.”
İlk bakışta, "eh adam doğruyu söylemiş" mi dediniz? Bir kez daha düşünün, gerçekte ne demek istiyor.
Şunu demek istiyor: “Ben cemaatten vazgeçemem ama, bugüne kadar yaptığınız kanunsuz işleri de bundan sonra yapmayın. Bu toplumda yaptıklarınızın üzerine su içsin.
Devam ediyor; Ergenekon, Balyoz vb. adlarla açıklanan soruşturmalara karşı değilim... Ülkenin önünde duran EN ÖNEMLİ sorunun, ordunun batıdaki gibi kendi asıl sahasına çekilmemesi ve her zaman demokratik hayata müdahaleyi kendince haklı görmesi olduğu kanaatindeyim.”
Bunun da anlamı şu: Cemaatin başlattığı bu operasyonlar haktır. En önemli sorun da ordudur.
Sorarlar adama, Ordu durup dururken mi müdahale ediyor senin cemaatine? Yoksa cemaat diye tarif ettiğin tarikatın rejimle ve orduyla bir derdi mi var? Tarikat Atatürk düşmanı. Atatürk'ü ve Kemalizmi din düşmanı olarak görüyor. Tarikatın tek gerçeği var; din. İlla ki din. Ancak bu tarikata seccade dar geliyor. Dini devlet işinde, ticarette, her yerde görünür kılmak istiyor. Kısacası, tarikatın kendinden olmayana tahammülü yok. Sorun bu. Fakat yazar, hanefi gözlerle bakınca bunu göremiyor.

Akabinde en önemli Hanefi vecizelerinden birini yumurtluyor;
“İLERİDE CEMAAT FİKİR DEĞİŞTİRİR ve askerlik peygamberlik ocağı derse bile ülkedeki demokratik ortamın muhafazası için ordunun kendi sınırları içerisinde kalmasını, Genelkurmayın ayrıcalıklı makam olmaktan çıkarılmasını, ordunun diğer devlet kurumları hizasına gelmesini savunurum.”
Ordu tarikatın fikrine ve icazetine mi kaldı! Ne günlere kaldık arkadaşlar! Tarikat fikir değiştiriverseymiş... değiştirmezse ne olacak?

Devam ediyor:
“Bugün yaşananları nasıl yorumlamalı? Dün rüzgar ekenler, bugün fırtına biçer. Bu ülkede, özelliklede ordu içerisinde inancını yaşamak isteyenlere haksız ve hukuksuz davranıldı. İnançları gereği aile fertlerini başörtülü, İslami kesimlerle diyaloğu var diye çok basit sebeplerden insanlar meslekten men edildi, horlandı, aşağılandı...”
Bunlar kitabın final bölümündeki cümleler. AKP'nin söylemlerinden bir farkı var mı?
Var mı?
Var mı?

Ve kapanışta soruyor: “ Ne yapılabilir?”
Bu soruyu da şöyle cevaplıyor: “Maalesef bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Bir anlamda Hoca'nın insafına kalmıştır...”
Yani koskoca Türkiye Cumhuriyeti, ilkokul mezunu bir vaizin insafına kalmıştır öyle mi?

Şimdi kitap piyasada yok diyenlere soruyoruz:
Bu kitabı 27 Ağustos yazınızda matah, okunası bir şeymiş gibi tavsiye ederken ne düşünüldü ?
Neden “kitap piyasada yok, bandrol verilmiyor, çıkması engelleniyor” dendi? Olmayan kitap öğleden sonra kitapçılara nasıl geldi?
Sadece kitapçılara değil, alışveriş merkezlerinin girişindeki, ve korsancı tezgahlardaki yüzlerce nüsha gökten mi indi?
Bu kitap, seçimlerden önce tasarlanmış ikinci bir muhtıra mıdır?
Kandırıldınız mı?

SONUÇ:

Bu yazıyı yazıldıktan sonra, Hanefi Avcı'nın, kitabına Hoca’dan icazet aldığını öğrenince, olayı noktalayan bir sonuca varmakta zorlanmıyoruz.. Yazar Hoca’dan icazet istediğini tabii inkar ediyor. Sözde, "bakın hoca efendi ortam kontrolden çıkıyor, yollarımız ayrılıyor", demek amacıyla göndermiş kitabın bir nüshasını da hocasından cevap alamayınca kitap yayına girmiş. Bu palavralara karnımız tok!
Bir adam kendi inançları doğrultusunda 600 sayfa kitap yazdıysa kimseden icazet beklemez. Bekliyorsa, bu şu demektir: "Efendim, istediğiniz kitap bitti. İstediğiniz gibi olmuş mu bir kontrol ediniz lütfen..."

Kitabın cemaate yani tarikata verdiği mesaj: "Ey cemaat, devleti ele geçirmemize az kaldı. Evet'ler fire vermesin".
Kitabın laik kesime vermeye çalıştığı moral bozucu mesaj: "Sizin işiniz bitti, biat edin. Artık herşey Hoca'nın insafına kaldı".
Kitabın askere verdiğini zannettiği mesaj: "Cemaatin (tarikatın) bağlantıları sizin istihbarat ağınızın çözemeyeceği kadar karmaşıktır. İleride tarikat "askerlik peygamberlik ocağı" diyerek size icazet verirse bile eski gücünüz kalmayacak." (Cürete bakın!)
Kitabın PKK'ya verdiği mesaj: Senin çıkarlarını gözetecek bir barış yolu varsa, en iyisini ben açıyorum. Adı demokratik açılım.
Kitabın ülkücülere verdiği mesaj: (özellikle Muhsin Yazıcıoğlu’nun sahipsiz alperenlerine): Din bizde, iman bizde, zamanında omuz omuza çarpıştık bizler. Gel evet de!...

Cemaate yani tarikata verilen mesaja biat edileceği kesin.
Laik kesimdeki bazı insanların moralinin bozulacağı, ancak onların "HAYIR"larda fire vermeyeceği kesin.
Askere verildiği zannedilen mesajın askerin sinirini bozacağı, ama bir tepkiye yol açmayacağı da kesin.
Burada asıl hedef kitle ülkücülerin ve PKK'lıların bilinç altıdır . Hanefi Avcı’nın kitabının asıl amacı, bu kitleden oy avcılığıdır.
Yani Hanefi Avcı tarikatın son kurnazıdır. Öyle bir mucize kitap yazıyor ki, ülkücülerle PKK'dan aynı anda EVET oyu istiyor, fakat kitaba para verenlerin büyük çoğunluğu HAYIR diyecek olanlar.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun öldüğü günden beri AKP'nin gözü alperen oylarında, bu oyların MHP'yi güçlendirmesinden korkuyor.
Bir diğer yandan da, böyle bir olasılık karşısında BDP'nin oylarından çalmaya çalışıyor.
Bu mümkün, çünkü bu oylama parti seçimi için değil, anayasa oylanıyor.

Bu zokayı her iki tarafa da yutturamayacaksınız.!.
İki sebeple yutturamayacaksınız:
Birincisi, MHP şakağına kurşun sıkmaya hazırlandığınızı bilecek ve tedbirini alacaktır.
İkincisi, BDP bu anayasadan sonra özgürlüklerinin daralacağını ve onu boğazlamanızın kolaylaşacağını bilecek ve tedbirini alacaktır.
Muhalefete düşen, bu çok tehlikeli tuzağı bozmaktır.
Cemaatin-tarikatın asıl tehlikesi, akıl çelmesi ve bunu bugüne kadar ustalıkla yapmış olmasıdır.
Ancak, yöntemleri deşifre olmuştur!

Bagimsizgundem.com 31.08.2010

 
Toplam blog
: 537
: 1884
Kayıt tarihi
: 10.06.10
 
 

Gündemi ve olayları yakından takip etmeye çalışıyorum. Sinema, kitaplar, spor, doğa, siyaset, miz..