Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Olimpos' u biliriz ama ya Adrasan' ı

Olimpos' u biliriz ama ya Adrasan' ı
 

Her şey dahil sistemi ile çalışan 5 yıldızlı oteller ya da 1. sınıf tatil köyleri bizim tatil anlayışımıza oldukça uzak. Daha önce bu tür yerlerde de tatil yaptık ama deneyerek gördük ki biz daha rahat olacağımız, yemek yemek için insanların sürekli koşturmadığı, sıraya girme zorunluluğu olmayan sakin yerlerde tatil yapmayı seviyoruz.

2005 yılında eşimin işi nedeni ile Eylül sonuna doğru tatile çıkabildik. Okullar da açılmış olduğu için tatil bölgeleri o birbirine çarpacak derecede kalabalıklığından sıyrılmış, sakinleşmişti. Her tatil zamanında olduğu gibi o tatil döneminde de 1-2 hafta öncesinden nereye gitsek, nerede kalsak acaba telaşı başlamıştı. Aklıma daha önce okuduğum bir röportajdan ADRASAN geldi. Adrasan adını ilk defa Emre Kınay ile yapılan bir röportajda duymuştum. Olimposu duymuştum ama hemen yanındaki Adrasan çok yabancıydı benim için. Daha sonra internette yaptığım araştırmada evet buraya gidebiliriz fikri gelişti. Otelleri inceledik, fiyatlarını ve doluluk durumlarını araştırdık. En çok ilgimizi çeken denize dökülen iki dereden birinin kenarında olan “Golden River” oldu. Rezervasyonumuzu yaptırarak çıktık yola.

Sıcakla aramız çok iyi olmadığı için tatillerde Antalya tarafını genellikle tercih etmiyorduk. Daha önce Kemer tarafına gitmediğimizden buraların bu kadar güzel olduğunu bilmiyorduk. Bir taraf deniz, bir taraf orman daha ne isterdi ki insan. İstanbul’dan çıkıp Antalya’ya oradan da Adrasan’a giderken yolda fazlasıyla yorulduk. Adrasan’a gelip otelimizi bulduğumuzda tüm yorgunluğa değdiğini hissettik.

Golden River’a dere üzerine kurulmuş bir köprüden geçerek ulaşılıyor. Derenin üzerine kurulmuş sedirler ve masalar ortama bambaşka bir hava katmıştı. Deredeki ördekler dışında başka ses duymamak da büyük şehir karmaşasından sonra ruhunuzu dinlendiriyordu.

Tatil olurda tekne turuna katılmamak olmaz diyerek bir günümüzü tekne turuna ayırdık. Turda gördüğümüz o birbirinden güzel koylardan daha çok Adrasan’ı İngilizlerin çok sevdiğini ve o turdakilerden birinin 7 yıldır her yaz buraya tatile geldiğini duymak şaşırttı beni. Gerçekten de biz ülkemizi tanımıyoruz. Ben Adrasan diye bir yerin varlığını öğreneli daha birkaç ay olmuşken bir İngiliz 7 yıl önce burayı bulmuş ve gelmişti. Türkiye’yi bu kadar az tanıdığımız için bir burukluk hissettik. Tek tesellimiz bir şekilde Adrasan’ı duyduk ve geldik.

Adrasan’da ev yemekleri yapan bir lokanta “Erenler Sofrası” öğlenleri uğrak yerimiz oldu. Yemeklerini yemeden lezzetini anlatmak mümkün değil. Ben size, bizi şaşırtan diğer hususlardan bahsetmek istiyorum. Yemekler klasik restaurant tabaklarında değil, evinizde misafirleriniz için aldığımız 12 kişilik yemek takımı özelliğindeki tabaklarda servis ediliyor. Karnınızı doyurduktan sonra istediğiniz orta kahvelerin sunumuna hayran olmamak elde değil. Fincanın yanında tabağın üzerinde kimi gün akşam sefası, kimi gün cam güzeli. Nasıl bir zarifliktir bu şekilde yemek ve kahve servisi yapmak.

Eylül ayının ortasından sonra havaların nasıl olacağı belli olmaz derler. Gerçekten de öyle oldu. Bir hafta boyunca günlük güneşlik olan hava, dönmemize bir gün kala bozdu. Sabah beş civarı bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ile uyandık. Kahvaltı için indiğimizde bir günde ortamın yazdan sonbahara geçtiğini gördük. Ağaçlardaki tüm yapraklar bir yağmurla yere inip bir örtü gibi kaplamıştı zemini.

Hem fiziksel hem de ruhsal olarak dinlenmiş bir şekilde tatilimizi tamamlayıp, büyük şehrin karmaşasına geri döndük.

En kısa zamanda tekrar gitmek dileğiyle.

 
Toplam blog
: 67
: 1640
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Biz Tiryaki ailesi gezmeyi ve gördüğümüz yerlerin fotograflarını çekmeyi çok seviyoruz. Blogumuzda, ..