Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '15

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Olmadı, Evli ve Öfkeli!

Olmadı, Evli ve Öfkeli!
 

Aynı mahallede büyümüş, birbirinden çok farkı bu dört karakterin; aldatılma hikâyesi, Evli ve Öfkeli. Dün akşam izlediğimiz bölümü eğer tek bir kelime ile anlatmak istersek, cevap; “SAVRUK” olur.


Atv’nin dün akşam görücüye çıkan yeni sezon dizilerinden biri Evli ve Öfkeli.

Esra, Seray, Mine ve Dilek…

Aynı mahallede büyümüş, birbirinden çok farkı bu dört karakterin; aldatılma hikâyesi, Evli ve Öfkeli.

Dün akşam izlediğimiz bölümü eğer tek bir kelime ile anlatmak istersek,

Cevap; “SAVRUK” olur.

Hem de koskocaman bir “SAVRUK”…

Hani yirminci bölümlerden sonra bazı dizilerde, senaryonun ve çekimlerin özensizliğine alıştık ama daha ilk bölümde,

Yani izleyiciye “hadi gel beni seyret” denilen aşamada, bu kadar gelişigüzel davranılmasını gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

 

Hadi onu da geçtik;

Üzerinde aylardır çalışılan birinci bölümü izlerken bu kadar ikna olmuyorsak,

Haftada bir bölüm çıkarılırken, nasıl bir şey izleyeceğimiz konusunda endişelenmemek mümkün değil.

Yani kısacası Evli ve Öfkeli olmamış…

Peki, niye olmamış?

Yaklaşık yüz dakika izledik.

Bu yüz dakika içinde;

Dört kadının hayatına üstün körü misafir olduk, tanımaya çalıştık, anlamak için çaba harcadık,

Sonra,

Dört kadının aldatılmasına tanık olduk.

Yani normalde bir olayla bir sezon iş çıkarılırken,

Evli ve Öfkeli ’de, bir bölümde tanımadığımız dört kadının dört olayını izledik.

1

Soru şu;

Arkadaşınızın aldatılması ile mi daha canı gönülden ilgilenirsiniz,

Yoksa kapıdan geçen tanımadığınız birinin aldatılmasıyla mı?

Tabi ki cevap arkadaşımızın…

Dolayısıyla daha karakterlerin biri ile bile doğru düzgün tanışıp, sevmeden, özdeşleşmeden,

Dört tanesinin aldatılmalarını gördük.

Bu nedenle de bir türlü odaklanamadık, olacakları merak etmedik.

Çünkü bize neydi; Esra, Seray, Mine ve Dilek’in aldatılmasından?

Bir diğer neden de, yaratılan olayların zorlama olmasıydı...

Zira dört aldatma olayı da topu topu iki gün içerisinde geçti.

Yani her altı saate bir aldatma…

Ve her biri izlenirken, daha mantıklı bir neden bulamadılar mı yahu dedirtti.

Bu arada aslında bölümde dört değil beş aldatma vardı.

Ebru Cündübeyoğlu’nun canlandırdığı Seray karakteri ünlü bir oyuncu ve oynadığı dizinin yapımcısı,  karısını başka bir oyuncu ile aldattı.

Yani dört oldu size beş…

5

Şimdi biraz daha genelden özele girelim.

Öncelikle dizi bugün ile başladı.. Sonra bir gün önceye döndü... Daha sonra o bir gün içindeyken, çocukluklarına döndü...

Yani, flashback'in de flashback'i...

Bir ara karakterlerin bebekliklerine kadar gidecekler diye korktum.

Gelelim karakterlere...

Birce Akalay’ın canlandırdığı Esra, polis. Evleniyor.

Evlendiği adam, düğünden bir gün önce eve kadın atıyor. O sırada Esra geliyor. Adam yatak odasından çıkıp Esra’nın karşısına geçiyor. Türlü şirinlikler yapıp evden çıkarıyor.

O da yetmiyor, kendi düğünündeki konuklardan biri ile kesişiyor. Sonra onun peşinden gidip bir süre ortadan kayboluyor.

Ve bizim zehir gibi akıllı polis kızımız Esra, bir türlü aldatıldığını fark edemiyor.

Ta ki düğün bitip odalarına geçtiklerinde, damadın eski kırıklarından birinin yatağa kırmızı saten gecelik koyup, üzerine not yazmasına kadar.

Hep aynı şeyi yazıyorum,

Olay kurarken, o olaydaki her karakteri sevmek ve akıllı olduğuna inanmak gerekir.

Kötü ile iyi karşı karşıyayken bile, kötüyü yazarken zeki kötü olmak, iyiyi yazarken zeki iyi olmak şarttır.

Yani taraf tutmamak, karakteri aptal gibi görmemek gerekir.

Eğer görürsen işte tam da böyle Esra gibi olur…

İzleyici ona üzülmez; akıllı olaydı, gözü açık olaydı da başına bunlar gelmeyeydi der, bir de polis olacak yuh diye altını çizerler.

3

Gelelim diğer aldatmalara…

Seray, Esra’nın düğününden eve dönerken, kocasını evde bir oyuncu ile öpüşürken yakaladı.

Dilek’in kocası, artık onu sevmediğini söyleyerek evi terk etti.

Mine’nin aynı hastanede başhekim olarak çalışan kocasının, başka bir kadından çocuğu oldu.

2

Sahne…

Öteki kadın Mine’nin hastanedeki odasına gelir. Yüzünde sinsi, öç alır bir ifade vardır. Gerine gerine oturur koltukta. Mine duydukları karşısında şoktadır. Odayı terk eder. Kocası peşinden çıkar. Koridorda karı koca kavga ederken, öteki kadın odanın kapısından, kazandığı zaferin keyfi ile gülümser.

Tam o anda sancısı tutar.

Mine yanına koşar ve “çok kan kaybetmiş” der.

İyi saatte olsunlar…

On saniye önce kapıda pis pis gülüyordu kadın, ne ara çok kan kaybetti de, kendisinin bile haberi yok?

Ayrıca sedyeye konulurken bacaklarında kan bile yoktu...

Yani...

Genel olarak diyalogların çoğunda aynı bu örnekte olduğu gibi, tutarsızlık ve hatalar son kertede gezinip durdu.

 

Mesela Dilek’e çocukken “Çiko” lakabını takmışlar.

Nasıl bir takma isimse artık,  Dilek bir diyalogunda bu ad yüzünden “20 yılım çok zor geçti” dedi ve bütün hayatının bu isim yüzünden mahvolduğunu belirtti.

Sonra bölümün ortalarına doğru, Tarık ile yaptığı konuşmada takma ismi ile ilgili “bir zamanlar söylenirdi, şimdi kimse söylemiyor” dedi.

Buradan karakter ile ilgili ne sonuç çıkarabiliriz?

Dilek, gel git akıllı biridir.

Sonra erkek Fatma polis kızımız, gelinlik giyince yaklaşık altı yedi kere, "paketlediniz beni" dedi. Düğünde, gelinlik provasında, kuaförde sıkıntısını hep aynı cümlelerle tekrar edip durdu.

İzlerken; anladık Esra, anladık ama baydın, derdini başka bir cümle öbeği ile anlat artık dedirtti.

8

Ve mizansenler…

Düğünde damadın gelini, nikâh masasında memur ve şahitlerle oturarak beklediği ilk kez görüldü.

Seray’ın kocası ile diğer kadının öpüşme, daha doğrusu öpüşememe sahnesi korkunçtu. Bu tip sahneleri bir türlü beceremiyoruz, yazmasak, çekmesek, koymasak mı acaba?

Dilek’in Tarık’ın arabasına kusması saçma, olmamış bir sahneydi. Üzerinde gece kıyafetiyle ön koltukta otururken, ayaklarına doğru kustu ama üzerine hiç bir şey olmadı ki göbeğinden bile eğilememesi gerekirken… Sonra da sarhoş hali ile elini kolunu sallayarak, ayaklarının altındaki kusmuktan imtina etmeden, gayet rahat bir edayla indi arabadan. Tarık da yoluna devam etti.

Yine Dilek’in, iki tahtanın arasına sıkıştığı sahne… Keşke biraz debelenseymiş yahu… Araya girdi, “sıkıştım” dedi, sonra biri geldi kurtardı. O kadar.

Yüz dakika boyunca neredeyse tüm olaylar bu şekilde eylemden yoksun, sadece kırık dökük cümleler ile anlatılmaya çalışıldı.

Yani bölüm boyunca olanları görmüyor, izlemiyor, sanki okuyor gibiydik.

Okunan şey de pek inandırıcı olamadığı için, yeni bir dizide daha hayal kırıklığı yaşadık.

Tabi böyle olunca karnede iyi gelmedi.

Total’de 3,19 rating ile 7,

AB’de 3,65 rating ile 4. Sırada yer aldı.

Günün Totaldeki birincisi 5,64 rating ile Fox Tv’nin O Hayat Benim'i,

AB’deki birincisi ise 5,41 rating ile Tv8’in O Ses Türkiye’si odu.

 Televizyon, sinema, yaşam ve sokaktaki hayat üzerine diğer yazılarımı okumak istiyorsanız, blogum bibaksana adresini ziyaret edebilirsiniz. :)

https://www.facebook.com/bibaksanablog

https://twitter.com/bibaksanablog

https://instagram.com/bibaksanablog/

https://www.pinterest.com/bibaksanablog

https://plus.google.com/+BibaksanaTrblog/posts

 

 
Toplam blog
: 172
: 1971
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Okur, gezer, izler ve yazar...                 ..