Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '15

 
Kategori
TV Programları
 

Olmadı Gülhan Hanım olmadı, bu sana hiç yakışmadı...

Olmadı Gülhan Hanım olmadı, bu sana hiç yakışmadı...
 

Denizde, karada ve havada; tek bir kıyafet yeter bana Boracay'da...


 “Gülhan’ın Galaksi Rehberi” adında yıllardır beğenerek ve severek izlediğim bir program var. Gülhan Şen adında dünyalar güzeli bir hanım kızımız hem hazırlıyor hem de sunuyor. Onun şirin ve sempatik tavırları, esprileri, şakaları, gezdiği yerle ilgili doyurucu yorumları; programın bu kadar beğenilerek izlenmesinde oldukça etkili oluyor sanırım.

Uzun bir süre TV8’de ailecek, çok beğenerek izlediğimiz bu program bir süre yayınlanmayınca anladık ki kanal ile yeni bir anlaşma yapılamamış ve program sonlanmıştı. Uzun bir süre bekledikten sonra öğrendik ki program TRT Haber’e transfer olmuş ve orada yayına başlamış.

TRT’nin yayın politikası malumunuz olduğu üzere, bizim özlemle bekleyişimiz artık yerini endişeyle bekleyişe bıraktı. %50 çoğunluğa yayın yapacağım derken, diğer %50 çoğunluğa sırtını çevirmişti TRT. Kadının sokakta kahkaha atmasını doğru bulmayan, kadının giyimine karışan ve çoğu giyim tarzını da ayıp ve günah sayan muhafazakâr kesimin ilgi ile izlediği bir kanal olmuştu neticede.  

Gülhan’ı daha önceki programlarından tanıdığımız için nasıl bir şey ortaya çıkacak diye merak içinde bekledik durduk.  Derken program yayına girdi ve ilk Tunus’u gezdik. Ardından Katar’ı öğrendik. Peşi sıra Triberg, Nepal, Şanghay, Çin, Lizbon, Madeira, Bari, Kotor Karadağ, Sakız Adası, Filipinler’i de gördük. Triberg ve Lizbon’u saymazsak Gülhan’ın Galaksi Rehberi’nin rotasının artık Batıdan, Doğuya kaydığını öğrendik. Önceleri Avrupanın güzel şehirlerini göstermesine alıştığımız Gülhan’ın artık bize galaksinin bizden daha geride kalmış bölgelerinde rehberlik edeceğini de anlamış olduk.

Eee ne demişler “Parayı veren düdüğü çalar”. Muhtemelen TRT’de kendi seyircisinin görmekten hoşlanacağı yerleri programa dâhil edecek, hatta öncelik verecekti doğal olarak. Artık anladık ki program artık Arap kültürünü merak eden, tapınak görmek isteyen, fakir görüp haline şükredecek insanların ilgi odağı olmuştu.

Amerika’da ve AB ülkelerinde Türkiye için şöyle bir kanı vardır. Türkiye’de devlet kurumlarının büyük ağırlığı vardır. Toplumsal yaşama, hayat tarzına kişiler değil, devlet kurumları yön verir. Bu nedenle her bir devlet kurumu birer dinozora benzetilir. Bu dinozorlar çalışanlarını ve birlikte iş yaptığı insanları öyle etkilerler ki, kurum siyasetinin ruhunuza işlediğinin farkında bile varamadan o kurumun etki alanına girersiniz. Bu nedenle ABD ve AB ülkeleri kendilerine Türkiye’den çalışacak bir ortak aradıklarında asla bu kişinin bir devlet kurumu geleneğinden gelmesini istemezler.  Bu dinozorların en büyüklerinden biri de TRT dir. Sermayesi, hükümet desteği, kanal sayısı ve yayın alanı olarak büyük bir gücü vardır. Yedi bin çalışanı ile dinozor adımlarıyla ilerler ve her adımda yeri sarsar. Her sarsıntıda, dinozorun yanında yer alanlar yere düşmemek adına dinozora daha da yakınlaşıp, sarılırlar. Böylece farkında olmadan bir dönüşüm gerçekleşmiş olur ve gücü katlanarak büyür.

Gülhan’ın Boracay adası ile ilgili son bölümünü izleyince, bu dönüşümün nasıl gerçekleştiğini çok net bir şekilde görmüş oldum.

Adada hava son derece sıcak, herkes tişört ve şortla geziyor. Puka Plajı bikinili veya mayolu insanlarla dolu. Bizim Gülhan’ımız ise uzun bir elbise ile çıktı ve başladı programı sunmaya. Bizim izlemeye alıştığımız Gülhan bu değildi. O iklime, yerine göre giyinir ve ne giyse kendine yakıştırırdı. Hiçbir şey bulamasa bile şapkası veya mikrofon süsü ile renk katardı kendine.

İzlemeye devam edince, ilerleyen dakikalarda adanın sıcağı onu da etkilemiş olacak ki, White Beach’e geldiğinde elbise yerine şort ve tişört giymişti. Üzerinde “I’m My Own Reality Show” yazan tişörtüyle Parasailing bile yaptı White Beach’te.  

Kimin ne giydiğine, ne giyeceğine karışmam; isteyen peçe takar, isteyen şort giyer. Ayrıca karışamam çünkü buna hakkım da yok. Benim tek merak ettiğim şey yukarıda anlattığım Dinozor etkisinin nasıl gerçekleştiği ile ilgilidir.

Bir bakıyorsunuz oyuncuları Gezi Parkı’nı ziyaret etti, masada içki gözüktü, içinde siyasi mesajlar geçti, sunucu mini etekli, oyuncu kadın çok güldü gibi sudan sebeplerle diziler ve programlar birbiri ardına yayından kaldırılıyor veya ayar veriliyor. Sonra da hayat herkes için griye dönüşüyor.

İzlemeye devam ettim tabi Boracay bölümünü. Bir de ne göreyim? Gülhan Hanım tişört ve şorttan oluşan sokak kıyafetiyle anlatırken Boracay’ı, bize; denizini ve denizin altını da göstermek istiyor ve dalıveriyor denize. Üzerinde şort ve tişört varken, öyle dümdük. Yani bunu Bodrum’da, Çeşme’de yapsan sahildekilerin tepkisini aldığın gibi bir de 8 sütuna manşet olursun. Hadi anladık bir devlet kanalına program yapıyorsun, birçok saçma sapan kurala uymak zorundasın falan filan ama benim bildiğim denize; tıpkı Boracaylılar gibi bikini veya mayo ile girilir sadece.  En azından çağdaş ülkelerde durum hala böyle bildiğim kadarıyla. Bunların hiç birini giyemiyorsan, dalgıç elbisesi ile dalsaydın keşke. Böylece hem denize dalmak için en uygun kıyafeti seçmiş; hem de kanalın örtünme kurallarını karşılamış olurdun.

Ancak herkes bunu normal karşıladığına göre programın izleyici kitlesinin profili de değişmiş anlaşılan. Cahil kadınların gizli gizli elbiseleriyle denize girmesi gibi, şort ve tişörtle denize dalmak oldu mu şimdi? 

 
Toplam blog
: 41
: 2690
Kayıt tarihi
: 29.04.12
 
 

Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi'nden 1984 yılında mezun oldum.  Ardından Ankara Üniver..