Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ölüme bakıp geri döndünüz mü?

Ölüme bakıp geri döndünüz mü?
 

Ölüm ve Yaşam


Oğlum 3 yaşındaydı...

Eşim, ve oğlum hepbirlikte çarşıdayız...

Ara sıra elini bırakmasına izin vererek kaldırımda tek başına yürüyüşünü izliyoruz.

Bu onun da hoşuna gidiyor hani...

Karşıdan karşıya geçerken oğlumun kendisine güvenmesi için elinden tutmuyoruz.. Eşim önde, O ortada ve ben arkadan yürüyorum.

Tüm dikkatim onun üzerinde...

Aramıza mesafe de verdim ya, kendine çok güveniyor...

Onu izlerken sağa sola bakmayı ihmal ettiğimi geliş yönünden bana doğru gelen otobüsü görünce farkediyorum.

Eşim ve oğlumun endişeli bir surat ile bana baktıklarını görüyorum...

Ben ise yolun tam ortasında kalakalmışım...

Hep filimlerde olur ya, yavaş çekim ile gösterirler böyle sahneleri...

Ama bana bir kaç dakika gibi geldi.

Önce karşı kaldırımda gözleri faltaşı gibi açık olan sevdiklerime sonra otobüse baktım. Birden dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim ve dizlerimin üzerine yığıldım...

Otobüse boş boş bakıyorum.. Otobüs yaklaşıyor. Hiç ses yok...

Sadece sessizliği duyuyorum...

Otobüs durmuş. Otobüs ile aramızdaki mesafeden motorun sıcaklığını yüzümde hissediyorum.

Beni yerden kaldıran genç, avazı çıktığı kadar bağırıyor ve bir şeyler anlatıyor ama ben halen işitemiyorum.

Eşimin ve oğlumun yanına gittiğimde gözlerinin kocaman ve kireç gibi bir surat ile bana baktıklarını farkediyorum..

Otobüs kısa bir süre sonra yoluna devam ettiğinde ardında bıraktığı kısa fren izini farkediyorum.

Otobüs freninin yolda bıraktığı çizgi kadar kısa bir mesafeden, ölüme bakıp geri dönmüştüm.

Yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum..

Bu olayı yaşadığımda, Gölcük depreminin üzerinden bir ay geçmiş ve enkaz altında yardım beklerken bu çizginin gerisinde kalan onbinlerce insan bu şansa sahip olamamışlardı.

Halbuki, uzun süre dışardan gelen “orda kimse varmı” haykırışlarını dinlemişler ve “Biz burdayız “ diyecek güçleri kalmadığından günlerce umutsuzca beklemişlerdi.

İnsanın başına böyle bir felaket geldiğinde hayatta kalma durumlarının ne kadar ince bir çizgiye bağlı olduğunu gösteren bilimsel gerçekler, hayatımızın ne kadar değerli ve vazgeçilmez olduğunu bizlere anlatıyor.

Eğer atardamarınızda ciddi bir kesik var ise kanın vücuttan 1 m/sn hızı ile dışarı çıkabileceğini unutmamak gerekiyor. Şayet kan kaybınız % 40 ve kanama durmamış ise artık çizginin öte yanında olduğunuzu söylemek gerekir, bu da kesiğin oluştuğu ilk 5 dakikadan daha kısa süre içinde olacaktır.

Haiti depreminde , 26 yaşındaki Hotteline Lozama yedi gün boyunca enkazın altında hiçbir şey yiyip içmeden 7 gün yaşadı. Kurtarma ekibi bir gün daha gecikseydi, Hotteline bugün hayatta olamayacaktı.

Şayet kaybettiğiniz yaklaşık bir litre suyu her gün yerine koymazsanız, bir haftadan fazla dayanamazsınız. Diyelimki, içecek suyunuz var, ancak yiyecek bulamıyorsunuz. Bu durumda 45 günden önce bir şeyler bulup yemelisiniz

Vücut ısınız 42 °C’ye ulaşmış ve halen bedeninizi soğutamıyorsanız, vücut fonksiyonlarınız yarım saatten kısa bir süre sonra pes edecektir.

Bir grizu patlamasında çıkan yangın da ateşe direkt maruz kalmasanız bile ısı kısa sürede 150 C’ye çıkar ve hayatta kalmak için sadece 10 dakikanız vardır.

Titanic’de can simitleri ile denize atlayan binlerce insanın ölüm nedeninin aslında suyun vücut ısısını 30 dakika gibi bir sürede emmesinden kaynaklandığını hatırlayalım. Yaklaşık 4 °C ‘lik su kısa sürede kazazedelerin vücut ısılarının düşmesine ve donmasına sebep olmuştu.

Yasemin Dalkılıç’ı hepimiz hatırlıyoruz. Kendisi sualtı dalış rekortmenimizdir. Cumhuriyetimizin 86 yaşına girmesi nedeni ile Tüpsüz olarak 86 metre derinliği denemiş ve kazanmıştır. Dalış konusunda profesyonel değilseniz 18 M altında bilincinizi kaybedersiniz. Bu derinlikten sonra da vurgun riski her an başınıza gelebilir.

Peru’da bulunan dünyanın yeni yedi harikasından biri olan Machu Picchu’ya bir gün yolunuz düşer ise; antik kente tırmanışı yavaş yavaş yapmanız tavsiye edilir. Dünyanın en yüksek (2400 mt) antik kentinde ciğerlerinize çektiğiniz oksijenin yetmediğini rahatlıkla hissedebileceksiniz. Yöre Halkının ciğerlerinin daha büyük ve alyuvarlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir.

Avrupa’nın en yüksek dağı olan Elbruz Dağını (5640 mt) 2003 yılında tırmanan milli dağcımız Ali Kepenek, solunum yetmezliği sonucu hayatını kaybetmişti. Aslında mili dağcımız, dağ sporlarında sıklıkla bilinen, canlı vücûdunun hayatsal fâaliyetlerini yerine getirmekte sıkıntı çekeceği, düşük basınç altında kalan yüksekliklerde karşılaşılan rahatsızlıklara verilen Yüksek İrtifa hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmişti.

3650m. de solunan hava, deniz seviyesindekine oranla % 40 daha az ve 5500m.’deki hava basıncı ise deniz seviyesindeki değerin ise yarısıdır. 4000m. nin üzerindeki yükseklikler insanlar için ölümcül sonuçlar doğurabilirler. Çoğu kişi bilincini yitirir. Ve kısa sürede bayılırsınız.

Hayata sürekli bağlı kalmanız dileğiyle...

 
Toplam blog
: 62
: 2308
Kayıt tarihi
: 10.12.09
 
 

Üniversite yıllarında başladığım fotoğraf sanatını iş hayatına atıldığım dönemde geliştirdim. Bir..