Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '13

 
Kategori
Şiir
 

Ölümler geçiyor gözlerimde...

Ölümler geçiyor gözlerimde...
 

Korkunç ölümler geçiyor
gözlerimin önünden birtanem...
And doruklarından kopan sislerin
çöktüğünü görüyorum pampaların çığlığına
ve yeşil denizinde patlayan bombanın
göğe saçıştırdığı allıkta
ilmik ilmik
et ve kemik parçalarını.
Gazze’nin üstüne yerleştirilmiş
bir mitralyöz,
mitralyöze takılı bir el
ve elin kusması ölümü ağzından
durmasız... delicesine.
Kor bulutu gibi ansızın
kızıl bir lekenin düşmesi yere
ve Salvador’da
acının ve özlemin
kolgezmesi dağlarda.
Yel üfürüğü değil Pasifik’in
saniyede bilmem kaç kilometre hızla
yol alan
dellenik bir merminin
yüreğinin tam ortasından
kanatması Şili’yi.

Korkunç ölümler sarıyor düşlerimi birtanem...
sen ve ben
ve insanlar
ve kan kokulu ölümler
canlanıyor
imgelemimde...
seni ve beni görüyorum yaşamda
biz yaşamın içinde
dışımızda yaşam bizim
ve korkunç ölümler
yaşamın ardında...

Kara memesinin ak sütüne ağız veren bebesini
sağnak mermilerin
kuduruk vurgunundan kaçıştıran
ana canlanıyor gözlerimde Rodezya’da.

İçimi buruyor
kumul toprağını sulayan serpintilerin
düşmesi kavruk ellerin üstüne ölümcül,
direngen Polisaryo’da.

Umutlandırıyor beni
dönüşmesi tohumların çiçeklere
kahırlı Filistin toprağının bağrında.

Ve seni düşlüyorum birtanem..
pus bulutları arasında
salt...
cılız ve ürkek..
ve güçlü
ve korkak ölüme dikelen
yüreğin canlanıyor beynimde.

Yaşam dediğin
şiir yazar gibi yazılmıyor birtanem..
şiir ve sen yaşamın içinde,
yaşamsa, dışımızda... sen ve benim.

Bütün korkunç ölümlerine karşın
yaşamı seviyorum
seni seviyorum
ve korkunç ölümlere karşı dikelen insanları
seviyorum, yine de...
Çünkü
sen ve şiir
ve korkunç ölüme dikelen insanlar
yaşamın içinde.
Korkunç ölümlere karşı dikelen
utku ölümlerini seviyorum birtanem...
seni sevdiğim kadar...

Korkunç ölümlerin deldiği yüreklerden sızan
kan kokusu sarıyor havayı
ve ben
kan kokusuna dikelen
ölüm ağıtlarını
ve yakılan utku türkülerini
ve özgürlük mermilerinin
yoğunkarayı delmesini seviyorum...
seni seviyorum
ve korkunç ölümlere boyun kırmayan
ölümleri seviyorum.

Çünkü
kara ölümlere karşı yaşam
şiir yazılır gibi
yazılmıyor birtanem...

Doğanın doğal dengesini seviyorum
ve ölümü...
böcekleri
kuşları
balıkları
tüm omurgalı ve omurgasızları
ve memelileri
ve özellikle insanı...
Demiri dövmeyi örste
bitek tarlayı sürmeyi
açılmayı pupa yelken denizlere
bulutların içine katışabilmeyi...
seviyorum, şiir yazar gibi yaşamı yazmayı...
Doğayı
ve onun dengesini seviyorum,
en önemlisi
sunabilmeyi insana
doğanın nimetlerini;
sana sunduğum gibi şiiri...
doğayı ve seni seviyorum.

Korkunç ölümler arasında görüyorum seni birtanem..
seni özlüyor
ölüme koşuyorum..
beş kıtanın birinde,
bilmiyorum nerde olduğunu
ama seni görüyorum
ak bir benek gibi, ölümün önünde...
Nerde
nasıl
ve hatta kiminle
kara bulutlar çöktüğünde üstüne
göçmen kuşlarına katışıp
olmayacağını biliyorum artık
senin
benimle...
Ve işte bu zamansız duygu
korkunç ölümleri
daha da küçültüyor gözlerimde.
Doğanın yasasına değil birtanem
korkunç ölümün kendisine nefretim..

Paslı
kara demir kapı artlarında
kuytuya çöreklenen sefil ölümü görüyorum birtanem..
Çıkarılıp yarınlan umudunun
ak koyun meleyişi gibi çimene özlem
vurulduğunu görüyorum, çengelin sivrisine..
ve acıyla yoğrulu çelik yüreklerin
dikelişi canlanıyor gözlerimde
sinsi ölümlere...
Pörsümüş elleriyle
sekoyanın dal boğumlarına tünemiş
görüyorum ölümü...
yılan suskunluğuyla
kovukların içinde
su başlarına sinmiş biçimde.
Beşiğe gerili tülbentte
bobine dolanan tellerde
toprağın lohusa karnında
soluğa sızmış zehirde
ve asalak gözlerde görüyorum ölümü...

Seninle
ya da sensiz...
inancım ki bir bütünüz...
nerde
nasıl
ve hatta kiminle
korkunç ölümlere karşı
dövüşebilmek birtanem...
ve ölmek
doğanın yasalarına aykırı...
Çünkü
yaşam
şiir yazılır gibi yazılmıyor..
ve tebelleş asalak
duvar yazısını kazır gibi
insanın alnından kazınmıyor.

Korkunç ölümler görüyorum
insanların üstünde
pusuda
birtanem..
karalar çekmiş üstüne günışımı... yasda.
ve ölümler duyuyorum
türkü, ağıt
korkunç ölümlere karşı,
doğa yasalarına aykırı,
yükseliyor beş kıtada.
Ölmek
birtanem..
kurtcuklara ve böceklere karışmak...
ve fakat
salt ölmek değil..
beş kıtanın birinde
ve hatta hepsinde
söylenmek türkü, ağıt
özgürlük akşamlarında..
Ve hangimiz
nerde
önce
kalanın dudaklarında dolaşmak
tıpkı
insanı övünçle sevmek gibi.

Korkunç ölümleri gömebilmek birtanem...
toprağa..
ve yeşertmek seviyi
tüm doğada insana
"Yedi Harika’yı" saptamak kadar
kolay değil birtanem..
toprağa katışmış ölümü
"silebilmek ellerden..."
Nerde
ne zaman, bilinmez ama..
korkunç ölümlerin kara başları
bir bir düşmekte toprağa..
Ve birtanem
ben
toprağı yeşertecek ölümleri seviyorum,
seni sevdiğim kadar...
Çünkü
o ölümlerdir
insanı yaşatacak, sonsuza kadar.
Ve ben
seni seviyorum
ölümü sevdiğim kadar.

(İlhan Özay)  

 
Toplam blog
: 5
: 921
Kayıt tarihi
: 10.07.13
 
 

Özay Yayınları,  Yayın Yönetmeni. Haydarpaşa Lisesi 1975, Ortaköy Eğitim Enstitüsü 1979 mezunu. Ş..