Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '21

 
Kategori
Sinema
 

Omar

2013 Filistin yapımı filmin senaristi ve yönetmeni Hany Abu-Assad. Başlıca oyuncuları: Adam Bakri, Leem Lubany, Iyad Hoorani, Samer Bisharat.

Film, Filistin’in 86. Oscar “Yabancı Dilde En İyi Film” adayı,  66. Cannes Film Festivalinde “Belirli Bir Bakış Jüri Özel Ödülü”nün sahibi.

Ömer;  her seferinde, sevdiği kız Nadya’yı görebilmek için ölümü göze alıp, Batı Şeria’yı bölen yüksek duvarı iple tırmanıp karşı tarafa geçer. Ömer, geçtiği çatışma bölgesinde zamanla bir direnişçiye dönüşür. Bu bölgede yakalanan direnişçiler İsrail hapishanelerinde ağır işkencelerden geçiyor. Ömer çocukluk arkadaşlarıyla bir direniş grubu oluşturuyor. Gerçekleştirdikleri bir olaydan dolayı yakalanıp ağır işkenceler görüyor. İtirafçı olması isteniyor. Önce bu teklife karşı direniyor, daha sonra sevgilisi Nadya’yı görebilmek için kabul etmiş görünüp dışarı çıkıyor.

Bitmez tükenmez din savaşlarının hüküm sürdüğü

Orta Doğu’da din savaşları yüzünden huzur kalmamıştır. Yerden mantar gibi biten sayısız radikal örgüt Filistin halkını çepeçevre esir almıştır. İşte, Orta Doğu bu savaşlarla anılmaktadır. Dünya, o bölgede yaşayan insanların basit gündeminden oldukça uzaktır. Savaşın ortasına bırakılan insanların acısı, gözyaşı, öfkesi, direnişi bilinir ama sevdası, aşkı, özlemi kimsenin dikkatini çekmez.

Filistin adına güzel bir film, Orta Doğu filmleri arasında kendine ön sıralarda yer bulabilir. Bazı yönleriyle İran, özellikle de Asghar Farhadi filmlerini hatırlatıyor. Dram filmine düşük dozda gerilim katılmış. Sürpriz bir sonla seyirci şaşırtılıyor. Filmin başrol oyuncusu Adam Bakri (Ömer), ileride sinema dünyasında kendisinden söz ettirebilir.

Ömer, fırıncı ustası olarak hayatını kazanan biriyken geceleri farklı bir kimliğe bürünüp keskin bir direnişçiye dönüşüyor. O, çocukluk arkadaşlarıyla kurdukları bir oluşumun militanıdır artık. Filmde Ömer’in mensup olduğu örgüt hakkında ipucu verilmez. Direnişçi kesimde çok parçalı bir örgütçülük göz önüne serilmektedir. Yenilgilerin, yok oluşların asıl nedeni de bu bölünmüşlüktür. FKÖ, El-Fetih, Hamas, El-Aksa Şehitleri ön plana çıkan örgütlerdir.

Çocukluk arkadaşları Amjad’la Tarek yaşadıkları hayatı sorgulatır Ömer’e. Zulmün ve ölümün kol gezdiği bu topraklarda aşka yer var mı? Savaş mı, aşk mı? Yoksa ikisi bir arada olabilir mi? Balzac’ın bu anlamda bir sözü vardı: “İnsan kendini ya bir davaya ya da bir kadına adamalıdır.”

İnsana güç veren nedir? Savaş mı, aşk mı? Davası için insan aşkından vazgeçebilir mi? Aşk için dava satılabilir mi? Ömer’in şahsında bunları sorgulamak mümkündür.

Halkın her katmanında direniş ateşinin közünü görmek mümkündür. Çocukların, kadınların dahi korkusuzca direnişçilere yardım etmesi bunun en güzel göstergesidir. Filmin ön planında görülen aşk hikâyesi, ardında daha farklı şeyler saklamaktadır. Direniş, kahramanlık, muhbirlik, güvensizlik sarmalı tedirginliği artırıyor; gerilimi hayatın her alanına taşıyor.

Ömer’in hayatındaki kırılma noktası, ceza evinde kendisine Filistinli bir direnişçi olarak yaklaşan İsrail ajanı Rami’nin tuzağıdır. Rami, “Dikkat et, yanına birini verirler, önce o sana her şeyini anlatır. Aranızda güven oluşur ve sen de ona anlatırsın sırlarını. O ajandır, seni ele verir.” der.

Başından beri Rami’yi sessizce dinleyen Ömer birden, “Asla bir şey itiraf etmeyeceğim.” der. Bunu kaydeden Rami, bunun itiraf olduğunu söyleyip ceza almaması için Ömer’i itirafçı olmaya zorlar.  

Rami, Ömer’i zayıf yerinden yakalamıştır. Ömer de itirafçı olmayı kabullenmiş gibi görünerek dışarı çıkar. Ömer’in tek derdi Nadya’dır. Ömer’i Nadya’dan yakalayan Rami, güvensizliği ortaya atarak onun ruh dünyasını paramparça eder. Ömer, ajan Rami’nin ve çocukluk arkadaşı Emjed’in yanlış yönlendirmesi sonucu sevgilisi Nadya’yı arkadaşına ister ve ona maddi yardımda da bulunur.

Filistinlilerin hayatını cehenneme çeviren İsraillilerin konforlu hayatı Rami’nin üzerinden gözler önüne seriliyor. Filistin’de çocuklar ölürken Rami, çocuğunu okuldan kimin alması gerektiğini tartışıyor telefonda. İki farklı hayat.

İsrail güvenlik güçlerinin koruduğu yüksek duvar; acının, ezilmişliğin, bölünmüşlüğün göze batan imgesidir. Duvarı aşmaya çalışan Ömer’le Nadya mutluluğu başka diyarlarda aramaktadır. Balayına Mozambik’e gitmeyi teklif eden Ömer’e karşı çıkan Nadya, önce Bangladeş derken sonradan Paris’e gitmek istediğini ifade eder. Direnişin olduğu topraklarda aşktan söz etmek günah gibi algılanıyor sanki.

Bir Filistinli için işbirlikçi olmak hainlik ile eşdeğerdir. İşbirlikçi bulmak için her imkânı kullanan İsrail, kendi güvenliğini ön planda tutuyor. İşbirlikçi olmadan yaşamak ise Filistin tarafında kahramanlıkla eşdeğerdir.

Ömer direniyor, sonra Nadya için boyun eğiyor, daha sonra yine direnmeye karar veriyor. Bu gelgitler Ömer’i oldukça yıpratıyor. Emjed, çocukluk arkadaşı olan Ömer’i Nadya’dan uzaklaştırmak için İsrailli ajanlarla işbirliği yapıyor. Nadya bu oyunlardan habersiz bir kurbandır.

Sevgilisi Nadya’nın arkadaşı Emjed’ten hamile kaldığına inanan Ömer’in bu yalanı acı bir şekilde öğrenmesi hüzün vericiydi.

“Çocuk prematüre mi doğdu?”

“Hayır, neden olsun. Allah korusun.”

Nadya’nın olayı bilmeden hala kendini suçlu hissetmesi insanın içini burkuyor. Ömer’in, “Seni asıl ortada bırakan bendim, özür dilerim.” demesi Kerem’in ah çekerek tutuşup yanması gibiydi.

Nadya’yı ajan Rami’nin ve çocukluk arkadaşı Emjed’in tuzağıyla kaybettiğini anlayan Ömer, kendinin de öleceğini bile bile Rami’nin kafasını patlatıp hikâyesine son verir.

 

 
Toplam blog
: 22
: 597
Kayıt tarihi
: 10.01.15
 
 

Şiir ve sinema ile ilgileniyorum. Üç şiir kitabım var.      ..