Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '07

 
Kategori
Ankara
 

Önce ben başlıyorum anlatmaya, Eymir'i

Önce ben başlıyorum anlatmaya, Eymir'i
 

Önce ben gelmişim buluşma noktasına. Kimsecikler yok. Bekle babam bekle. Erken geldiğim için olmalı diye düşündüm. Vakit geçsin diye bir tur attım, otelin az ilerisindeki taksi durağının önünde iken taksicilerle tanıştım bir şekilde, hemşeri çıktık, Çorum'un Sungurlu ilçesindenmiş birçoğu. Çay içerek başladı muhabbetimiz.

Taksiciler en iyi haber kaynaklarıdır. Araçlarına binen her türlü insandan her kategoride bilgi alırlar. Neden, niçin geldiğimi anlattıktan sonra, "Abi, biz götürsek sizi oraya, hem iş çıkar bu kesat günlerde."

"Kısmet, " dedim.

Saat on gibi ayrılıp tekrar otele döndüm. Hala kimse yok. Otelin internet odası vardı, girişte gözüme çarpmıştı. "Wireless internet zone" yazıyordu küçük odanın kapısında. İzin isteyip blog sayfalarında hem "Akdenizli" nin Eymir blogunu bir kez daha okudum, hem de eksik olmasın gelen bir kaç yorumu yanıtladım. Adres doğru yani bu otelin önünde bulacağız. Ama kimse yok. Blogda fazla kişiyi de tanımadığım için bir kaç otel müşterisine, "Affedersiniz, blog yazarı mısınız, Milliyet Blog?" gibi acayip soru sorduğumu bana anlamsız ve boş bakışlardan anladım. Bir daha kimseye bir şey sormadım. Beklemeye devam.

Sonra adının Hakan Karaduman olduğunu öğrendiğim, "Akdenizli" yanıma gelerek, "Siz de blog yazarı olmalısınız herhalde, " dedi. "Evet, " dedim sevinçle. Ama o üzgün ve ağlamaklı bir ifadeyle, "Kusura bakma, fazla ilgi görmedi bu birlikte olma düşüncesi, seninle beraber gelen bir kaç arkadaş daha vardı, onlara da söyledim, gittiler, sizde gidebilirsiniz, geldiğiniz için teşekkür ederim, " dedi.

Dünyam yıkıldı sanki. "Böyle olmamalı, bu kadar duyarsız olamaz benim en iyi arkadaşım MB, " diye söylene söylene ben de oradan ayrıldım.

Yazdığım bu senaryoya inananlar, asıl anlatacaklarımdan sonra gelemedikleri için üzülebilirler.

Hakan Karaduman, Fulya ve Hoşsada'yı alıp gelmiş Ankara'ya bir gün önce. Pirmete ile otelde kalmışlar, kızlar evde. Diğerleri de benim gibi bir yolunu bulup gelmiş Ankara'ya, otobüsle, uçakla, hatta özel araçlarıyla. Buluşma noktasına gelenleri taksi durağındaki taksici hemşerilerimiz, üçer dörder taşıdılar Eymir'e. Demiştim onlara, "Kısmet" diye. Biz iki araç ard arda geldik.

Burada olan arkadaşlarımızı ilk kez görüyordum, oysa bazıları birbirlerini daha önceden tanıyorlardı. Her ne kadar ilerleyen saatlerde katılanların isimlerini listeye yazsak da bu liste Eymir'in en güzel gömleğine sahip erkeği seçilen Mehmet Eren'de olduğu için, hata yaparsam kusura bakmasınlar.

Celal Çelik; Özlem, Mürvet ve guguk kuşu ile birlikte, Mehmet Eren ekürisi gizli yetenek (o kadar şiir bilen ve ezbere okuyan) Ahmet Aydın'la çıkmışlar yola, Bursa'dan Bensu'nun annesini alarak, Yağmur zamanı eşi, kızı ve oğlu ile sabah erkenden yola çıkmışlar Kütahya'dan. Mehmet bey ve çocukları bir ara kayboldular, Ankara'ya şehre inmişler, hani derler ya "akacak kan damarda durmaz" diye. O kadar yol gel, trafik cezası yeme. Ankara'ya, şehre inip orada ödemiş cezayı. Döndükten sonra anlattı Mehmet bey. "Gene iyi kurtardım, aracımı kapatacaklardı" diyordu.

Ayrıntıda gezinmek, ona ne söylesem bilmem ki? O koca bavulu yol ayırımından bağ evine kadar bana taşıttı, kendisi bir sürü manzara resmi çekti, hatta üstüne üstlük benden kendisinin de o güzellikler içinde yer alacağı bir kaç fotoğrafını çekmemi bile istedi. Benim ödülüm (!) elimde çantam ve ağabeyi koca bavul, kan ter içinde bir kaç poz, bakalım çıktı mı?

Bize elli kişilik yer ayrılmıştı. Yavaş yavaş sayımız artmaya başladı. Herkesle tanıştım, önceleri geleneksel selamlaşmalar yerini daha sonra candan, içten, biz gibi, beklediğim MB gibi olmaya başladı. İlerleyen saatlerde özellikle müzik kategorisindeki TSM şarkıları için benim başlamamı istediklerinde, o harika (!) ve gür sesimle "Şarkılar seni söyler, dillerde name adın"ı söylerken çok güzel sesli arkadaşımız Meltem ve diğer koro arkadaşları da eşlik etmeye başladı, orkestrayı yöneten Neşe Evrim, özellikle müziklerde Hakan Karaduman'ın ve herkesin katkılarıyla ortam daha da samimileşti.

Saat 20.00'yi geçmişti, önce biz; Eryaman'da oturan ve aracı ile gelen Necati, cici arkadaşımız Gülçin'le birlikte ayrıldık. Asiliği bizlere olmayan yazar dostumuz sağ olsun bizi AŞTİ'de bıraktı. Çocuklarımın yanına vardığımda saat 21.30 olmuştu.

Başka ne oldu, kimler vardı derseniz, onları da yazacaklar elbette. Daha farklı şeyler. Ben hakkıma razıyım, benden bu kadar. Ancak; bu organizasyonda emeği geçen başta Hakan Karaduman ve Pirmete olmak üzere başka kim varsa, gelemese de gönderdiği çiçek ve çifte kavrulmuşla aramızda olan Sabiha Rana, telefonla Sema'yı arayan, aramızda olmayı çok isteyen bunu Hakan'a da ileten soyadı gibi incelik gösteren Serap İnce, bizlerin kahrını çeken, isteklerimizi geçte olsa yerine getiren bu sayede adlarımızı bile ezberleyen, ODTÜ bağevi çalışanlarına, orada tanıştığım tüm arkadaşlara, teşekkür etmek istiyorum.

Demiştim MB benim yeni arkadaşım diye. Benim en iyi arkadaşım MB, beni yanıltmadı.

Resim: http://www.ancyragazetesi.com

 
Toplam blog
: 240
: 2494
Kayıt tarihi
: 13.04.07
 
 

6 Mayıs, bir Hıdırellez günü "Merhaba dünya" demişim. Geçen elli küsur yıl. Bir şarkı vardır Osma..