Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '07

 
Kategori
Anılar
 

Er mektubu " görülmüştür ".

Er mektubu " görülmüştür ".
 

Ne yapsam nafile, Eylül'de sınavım var, İngilizce öğretmeni olmak istiyorum, bu son şansım desem de boş. 301 nci Spartalı (!) olarak Isparta'ya gitmem gerekiyor. Helen de orada. Bu gözle bakarsam sevinmem gerekir.

Çorum'da Mustafa dedemlerim evinde olanları anlattığımda, herkes şaşırdı, hayırlısı dendi. Vedalaştık ve hemen akşam otobüse binip sabah İzmir’e vardım. Annem ağlar, kardeşlerim şaşkın, babam kızacak kimse olmadığı için bana kızar, ben kendimde değilim. Olan olmuş, yapılacak bir şey yok. Asker oldum piyade. Ver elini Isparta.

Kendimi kaybetmiş bir halde A4'e print ettiğim blogumdaki şarkı ve şiirleri sokak aralarında maniler söyleyerek satmaya başlamıştım bile. Bazen bana eşlik eden kemancı ve darbukatör çocuk arkadaşlarımla şarkı söyleyerek ilerde muhtemel popstar alaturka yarışmasına da hazırlanıyordum böylece. Bazen de Ayşecik ve Parla Şenol gelir, dans ederek bana destek olurlardı. Mutluydum, ta ki gözleri görmeyen genç kız Karşıyaka Vapur iskelesinden kendini denize atarak intihar girişiminde bulunmak üzereydi ki ..

Zamanım olsa bunlar olabilirdi ama zaman yok. Üç gün dediler. Yarın Isparta’da olmam gerekiyor.

Isparta’da 45 gün askerlik yaptım. Askere alınma normal olarak mart ayı başlarında. Ben ve benim gibiler gitmişiz nisanın sonunda, 26 kasımda Çorum'dan vermişler bileti elime askerlik başlamış bile. 29 nisanda Isparta'yla tanıştım. Ancak otogarda :) Helen yoktu, askeri inzibatlar vardı. Devre kaybı derlerdi benim gibi zamansız gidenlere. Kim kaçtı, koşa koşa yani otobüsle yarım Türkiye turu yapıp geldim. Benim şartlarımda olup askerlik görevini yapmak için gelenlerin sayısı oldukça fazlaydı.

Beni Isparta’da etkileyen iki önemli olay vardır. Hiç unutmam, unutamam.

Okuryazar olmayan bir sürü genç. Her yerden var, özellikle doğu ve güneydoğudan. Bir kere tanındınız mı imkan, ihtimal, kurtuluş yoktur. Bir arkadaşınız okuryazar olmadığı için sizden evine bir mektup yazmasına yardımcı olmasını istediyse ününüz hemen yayılır, sizi her yerde bulurlar, kendilerine de yardımcı olmalarını isterlerdi. Yardımcı olmak demek, mektubu benim yazmam demek. Herkes aynı şeyleri yazdırırdı, koy araya karbon kağıdı (bilir misiniz nedir o?) dağıt. Farketmez,

Kıymetli babacığım selam eder ellerinden öperim, kıymetli anacığım selam eder ellerinden öperim....ailede ağabey, amca, dayı kim varsa devam ederdi.

Böyle yazmayalım, şöyle olsun, buralardan bahset desem alınırlardı. Ailedekiler böyle isterlermiş. Hep böyle yazılmış mektuplar, ben de dedikleri gibi yazardım. Kimseyi yoruldum, yeter diye geri çevirmedim. Ertesi gün yemekhanede devam ederdi yazma işi. Çoğu evliydi. Eşlerine selamı ya mektubun sonuna bırakırlardı ya da onlardan hiç bahsetmezlerdi. Böyle çok mektup yazdığım gibi istekli olanlara da okuma yazma öğrettim. Süre yettiği kadar, Isparta'da kalana kadar.

Diğeri de 12.05.1971 yılında meydana gelen merkez üssü Burdur olan 6.2 şiddetindeki deprem. Arazide idik deprem olduğunda, sandık ki kağıt üstündeyiz. Yer yarılacak, içine gireceğiz. Ağaçlar üstümüze gelecek gibiydi. Çok korkmuştum. Hala da depremden çok korkarım. Bu korkumu yenemedim. O depremde 62 insanımızın hayatını kaybettiği söylenir.

Gün geldi bizleri trene bindirdiler. Bir sürü vagon. Eğitim bitmiş, sonraki görev yerlerimize sevk ediliyoruz. Özel tren, içinde sadece asker var, yüzlerce belki binlerce. Isparta’dan gideceğimiz yere 36 saatte gittik. Ve tren bizden sonra da devam etti. Yolda, her trene geçiş hakkı verdiğimiz için yolculuğumuz o nedenle çok uzun sürmüş olabilir. Pulman koltuk yok, sadece kompartımanlar var. Bizim kompartımanda dört bu tarafta, dört karşıda, iki kişi bagaj konulan yerlerde, bir kişi kapı girişinin üstüne, yere, koridora. Neresi uygunsa. Bulduğun yere kıvrıl, ara sıra camdan bak. Tren bir yerde durduğu zaman inen asker selini görmek lazımdı. Yeşil çekirgelerdik sanki istasyonlardaki çeşmelere hücum eden. Yaz günü. Nasıl kavrulurduk o demir odaların içinde. Ne pet su biliniyor ne de kutulu içecekler. Dağıtılan kumanyaları yedik, mataralarımıza doldurduğumuz suları içtik, yolculuk boyunca.

Uzun süren bu yolculuktan sonra gideceğim yere gelmiştim. Ben ve aynı yerde görev yapacak yedi arkadaşım garda bizi yeni birliğimize götürecek görevli çavuşu bekledik. Geldi ve bizi birliğimize teslim etti. 5 dakika sürmedi yeni yuvamıza varmamız. Garın hemen içindeymiş. Ne güzel, şehir içinde askerlik yapacaktık.

Askerliğimin geri kalan yaklaşık 18 ayı orada geçti, hiç izin kullanmadım. 27 kasımda İzmir'den bir çıktım, gidiş o gidiş. Ne kimse geldi yanıma, ne de ben gittim yanlarına.

Hayatım boyunca İzmir'den uzak, başka bir yerde değil 18 ay 18 gün bile yaşamadım. Belki o nedenledir orayı, oranın insanlarını sevmem, ara sıra da olsa özlemem.

Orada bulunmaktan, o havayı teneffüs etmekten, şalgam suyunu içip, dürümünü yemekten, trenlerin, lokomotiflerin çıkardığı seslerle iç içe yaşamaktan, Küçüksaat, Sular caddesi, yazlık sinemaları ile, Demirspor, Fatih Terim, şehir stadı ile, Seyhan nehri, Taşköprü ve barajı ile, 5 Ocak kutlamaları ve daha yazmakla bitiremeyeceğim bir sürü özellikleri ilegüzel bir askerlik dönemi yaşamamı sağlayan, unutulmaz anılar yaşatan,

Adana,

Seni unutmadım, unutamam. Çok ama çok uzun süre oldu görüşmeyeli, en kısa zamanda geleceğim, söz.

Adana'yı, Adana'lı yazarlarımız başlatsınlar anlatmaya, yazmaya. "Kent Yaşamı - Adana" neden yok.

Lütfen, öncelik sizin. Benim yazacaklarım gene farklı şeyler.

 
Toplam blog
: 240
: 2494
Kayıt tarihi
: 13.04.07
 
 

6 Mayıs, bir Hıdırellez günü "Merhaba dünya" demişim. Geçen elli küsur yıl. Bir şarkı vardır Osma..