Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '19

 
Kategori
Sosyoloji
 

Önce Canan

Kerameti kendinden menkul, ne iş yaptıklarını tam olarak çözemediğim, adını, attığı adımı, kaşını, gözünü, ayda bir iki kez değişen sevgililerini medyanın gözümüze soktuğu magazin figürlerine inat, yaptıkları işlerle, dokundukları hayatlarla dünyayı güzelleştiren insanları artık bizlerin gündeme taşıması gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz elimizdeki akıllı telefonlarla, sosyal medyada kendi yayınlarımızı paylaşabiliyoruz. O halde beğenilerimizi, değer yargılarımızı ve estetik tercihlerimizi bizi aşağıda tutacak şekilde biçimlendirmeye niyetli bir düzensiz düzenin şekillendirmesine izin vermemeliyiz. Bunu yapabilirsek, önümüze sanki “değerli imiş” gibi servis edilen çerçöpten kurtulabilir, gerçek “değerleri” hak ettikleri yerlerde, hak ettikleri biçimde görebilir ve aklımızı, ruhumuzu besleyen kaynaklarla daha doğrudan iletişim kurabiliriz. Sistem, toplumun kültür seviyesini düşürmek için onu zekâ seviyesinin çok altında yayınlar ve propaganda ile uyutuyorsa, o kalabalıktan birilerinin çıkıp “bize uygun bulduğunuz muamele bu mudur?” diye itiraz etmesi gerekir. O itirazların sayısı arttığında, ortak ses daha güçlü duyulur, eksik, yanlış, yanlı ya da bozuk olan her ne ise ancak o zaman düzeltilmeye çalışılır. Örnek mi istiyorsunuz? Bakın televizyonlardaki evlenme veya yemek programlarına, sizce gündüz kuşağının çoğunluğunu oluşturan ev kadınları bundan daha iyisini hak etmiyor mu? Bu ve benzer programların hedef kitlesi ne olursa herhangi birinin hayatına olumlu bir katkısı olabilir mi? “En çok …” diye size servis edilen her ne ise onun mevcuttakilerin en iyisi olduğundan emin misiniz?

Sözde ünlülerimizin pek çoğunun yaptıkları işleri bilemesek de özel hayatlarına dair her detay ister istemez hepimize dikte ediliyor değil mi? İşte bunlar hep tuzak… Adına da “popüler kültür” diyoruz. Bilimin, sanatın, sporun, edebiyatın magazini yapılabilir tabii sadece popüler kültür enstrümanlarının daha kişilikli biçimde sunulması istensin. Faydasız olanı, size bir şey katmayanı, estetik zevklerinize, aklınıza, kalbinize hitap etmeyeni reddedin, daha iyisi için talepkâr olun, bir süre sonra çıta kendiliğinden yükselecektir. Medya aracılığı ile evimize giren,  çocuklarımızın önüne konan rol modeller bunu ister filimle, ister bilimle, ister müzikle, ister resimle yapmış olsunlar çevrelerini aydınlatan, dünyanın güzelleşmesinde katkıda bulunan isimlerden seçilmiş olsa daha doğru olmaz mı?

Mesela etrafınıza bir sorun bakalım Canan Dağdeviren adını ve yaptığı işleri sizden kimler biliyor? Canan Dağdeviren’in hayat hikâyesi oldukça ilham verici olsa da medya genellikle bir bilim insanının haberini yapmak yerine, herhangi bir mankenin dekoltesini haber yapmayı tercih ediyor. Bunu da “arz talep meselesi” ile özetliyor. Bu durumda, hepimizin ilgisi, eğilimi ihtiyacı medyadan beklentisi bu yönde. Böyle bir durumda hepimiz bir tür tacizci onlar da teşhirci olarak sınıflandırılıyoruz… Böyle bir yargı her iki kesim için de büyük haksızlık. Ne o manken sadece dekoltesinden ibaret ne bizim habercilikten beklentimiz bu yönde… Yanılıyor muyum?

Neyse biz kendi örneğimize dönelim. Dr. Canan Dağdeviren’i bilim dünyası “bitmeyen kalp pilinin mucidi” diye tanıyor. En son meme kanserinde erken teşhis yapan bir elektronik sütyenin müjdesini verdi. 1985 doğumlu. Adanalı bir anne Sivaslı bir babanın evladı, bizden biri. Çok başarılı işlere imza atıyor. 5 yaşındayken babasının hediye ettiği Marie Curie’nin hayatını anlatan bir kitapla fiziğe merakı başlamış. Zaten sonraki yıllarda da Marie Curie’nin eşi Pierre Curie’nin keşfi olan “piezoelektrikten” ilham alarak medikal aletler üretmiş. Henüz 30 yaşına gelmeden medikal teknoloji alanında uluslararası arenada adını duyurmayı başarmış. Dünyanın en iyi üniversitelerinden ikisinde aynı anda proje yürütme ayrıcalığına sahip. Bir yandan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Koch Laboratuvarı’nda çalışmalarını devam ederken bir yandan da Harvard Üniversitesi’nin en genç akademi üyelerinden. Çocuklarını “icat çıkarma” diye büyüten bir anlayışa kafa tutan çok zeki ve çalışkan genç bir mucit o.

Hayatı gençlerimizi yüreklendirecek, motive edecek bir başarı hikâyesi. 1999 depreminde Kocaeli'nde okuduğu Anadolu Lisesi hasar gördüğü için Adana Seyhan ÇEAŞ Anadolu Lisesi’ne misafir öğrenci olarak gönderilmiş. Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünden mezun. Yüksek lisansını 2009’da tam burslu olarak Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programında tamamlamış. Sonrasında yurtdışı serüveni başlamış. Fulbright bursu kazanarak (UIUC)'da Amerika Illinois'te University of Illinois at Urbana-Champaign’de Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde doktora eğitimine başlamış. Doktora programı devam ederken, fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne yapıştırılabilir/giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yapmış. Dedesinin 28 yaşında kalp yetmezliğinden öldüğünü öğrenince, kendisi 28 yaşına gelmeden kalp hastaları için çare aramaya kendi kendisine söz vermiş. Giyilebilir kalp pilini icat etmesi bu sözünü tuttuğunun ispatı. Dağdeviren bir röportajında, “5 yılönce teyzemi 50 yaşındayken meme kanserinden kaybettik. Ona söz vermiştim. Meme kanserinde erken teşhis yapabilen bir platform yapıyoruz" diyor, kanser teşhis eden sütyen de teyzeye verilen sözün gereği. İşte bizim ve gençlerimizin hikâyelerini duymak isteyeceği, topluma “rol model” olması gereken, Canan gibi hayatı anlamlandıran, verdikleri sözleri tutan insanlar. Böyle insanlar karanlık gecede yolunuzu aydınlatan yıldızlar gibidirler. Onların varlığını, zekânın, çalışkanlığın, azmin ödüllendirildiği bir dünyada yaşıyor olduğumuzu bilmek, sonunda masum Kızılderililerin de kazandığı bir kovboy filmi izlemek gibi. Hele o yıldız bir kadınsa… Bizde bir kadının “yıldız” sayılabilmesi için güzel, vücudunun hatlarının umuma açık hale gelmiş olması, zengin, ünlü bir adamın sevgilisi, metresi ya da etrafındaki kadınlardan biri olması yeterli. Bu “ünlü” anlayışının modası her döneme göre değişiyor. O yüzden, eskiden şarkıcı veya sinema yıldızı olmayı arzulayan genç kızlar şimdi bilmem kimin eski karısı ya da yeni sevgilisi gibi olmak istiyorlar… Onun gibi giyinip, onun gibi davranmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar kaç tane Gülsin Onay, Muazzez İlmiye Çığ, Adalet Ağaoğlu ya da Yıldız Kenter gibi olmak isteyen genç kıza rastladınız? Neredeyse hiç değil mi?

Bu yüzden biz toplum olarak, bilim insanlarını, gerçek sanatçıları, aydınları hep birlikte daha görünür hâle getirmeye mecburuz. Size “ünlü” kategorisinden servis edilen her ismi öpüp başınızın üstüne koymadan önce düşünün bakalım dünyaya nasıl bir katkıda bulunmuş?  Çocuklarımızın bedenlerini nasıl hormonlu gıdalar yerine organik gıdalarla beslemek istiyorsak, zihinlerini de hormonlu ünlülerle doldurmayalım. Kendi ünlümüzü kendi popüler kültürümüzü kendimiz yaratalım. Yapamaz mıyız? Alâsını yaparız elbet!…

 

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..